İlhami IŞIK
Güneşin Doğu’da battığı yıllardan bahsetmek istiyorum. Her şeyin iç içe geçtiği, anlamakta zorlandığım bugün düşündüğümde ‘mümkün değil/olamaz’ dediğim, her şeyin ama her şeyin yaşandığı yıllardı 1978-1980 yılları arası…
Dünyada Afganlardan sonra, Afganlar için dayak yiyen ilk insanım ben. Bunu çok acıklı bir hikâyesi de var aslında kendi yaşadığım…
Toplam nüfusu o zamanlar 30 bin olan bir şehri göz önüne getirin. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) 4 bin işçisi var. Bir petrol şehri… Nüfusun yarısı işçi olan bir şehir… Diğer yarısına yakını da esnaf olan bir şehirde, ekonomik anlamda kendisine yeten bir şehirden söz ediyorum.
Batman’dan.
Bu şehirde doğdum ve gençliğimi bu şehirde geçirdim. Bilmiyorum sizler hatırlar mısınız, Doğu’da ve Güneydoğu’da o dönemler sağcı olmak ayıp bir şeydi. Gençlik tümüyle sol kökenliydi, solcu olmak durumundaydı ama solcu olmak durumundaydı derken nokta koyamıyorum.
Hangi sol? Bir de o var. Saydığım zaman yetişmekte zorlanıyorum sol örgütlerin ve fraksiyonların isimlerini. Şöyle bir sayayım istiyorsanız:
Başta ünlü Halkın Sülalesi grubundan söz edeyim. Meşhur Aydınlık; bugünkü Doğu Perincek’in o gün çıkardığı ve herkesi düşman gördüğü, bugünkü gibi ‘sosyal faşist’ dediği, baş düşmanın da Sovyetler Birliği yani Rusya olduğunu savunan bir Aydınlık.
Sonra Halkın Sesi, Halkın Gücü, Halkın Birliği, Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu vb. halkla başlayan onlarca örgütlenme… Bu yüzden onlara Halkın Sülalesi denirdi.
Bu örgütlerin hepsinin kendi gazeteleri, dergileri ve çeşitli yayın organları vardı.
Diğer tarafta Dev-Genç, Dev-Sol, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Partisi-L, Türkiye Komünist Partisi-ML, Türkiye Komünist Partisi-D, Türkiye Komünist Partisi-MLD vb adlarda onlarca örgüt…
Kürt coğrafyasında da DDKD, DHKD, Ala Rızgari, KUK, Apocular vb sayısını şu anda hatırlayamadığım örgütler.
Bunların hepsi de şu veya bu şekilde o küçücük ilçede kendisini temsil ediyordu.
Batman o zaman bir işçi kenti olduğu için de Türkiye’nin küçük bir fotoğrafıydı. Herkesin kendisini ifade edebilecek ya da örgütlenmesini sağlayabilecek birilerini bulabileceği bir yerdi.
Ben de bu örgütlerin içindeydim. Sadece Türkiye’deki onlarca fraksiyonu değil, Vietnam, Angola, Mozambik, Etiopya, Eritre, Arnavutluk, Küba’daki devrimci sol ulusal kurtuluş mücadelelerini isim isim ezberlemiştik.
Ama o güne kadar Afganistan’ı hiç duymamıştım.
Ta ki göz altına alındığım 27 Aralık 1979 tarihine kadar.
18-19 yaşında solcu olan bir gençtim. Sovyetler Birliği’ni de meşhur ideologlar üzerinden okuyorduk. Mihail Susnov, Konstantin Zaradov gibi ideologlar; ki onlar Sovyetler Birliği’ni dünyanın en güçlü ekonomisine sahip, refahın inanılmaz derece yüksek olduğu, sosyal yaşamın muhteşem olduğu, ekonomik sıkıntıların hiç yaşanmadığı, işçilerin ve emekçilerin en özgürce kendilerini ifade ettiği, sömürenin ve sömürülenin olmadığı bir ülke olarak anlatıyorlardı.
Biz de sömürüsüz, ezenin-ezilenin olmadığı, baskının olmadığı, feodalizmin olmadığı, hakça bölüşümün olduğu bir dünyayı özleyenler olarak bu ideologların Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gibi rakamlarla oynayarak tarif ettikleri bu dünyaya inanıyorduk.
Bu hayallerden gözaltına alınır alınmaz bir polis şefinin “siz komünistler Afganistan’ı işgal ediyorsunuz” diye başlayan ve bitmek tükenmek bilmeyen bir dayak faslı ile uyandım:
“Afganistan’a gireceksiniz ha, nasıl girersiniz!”
Tabi ki ilk defa duyduğum bir ülke… Afganistan’ın benimle ne alakası var… Bulunduğum küçücük bir ilçeden binlerce kilometre ötede bir şeyler olmuş, Sovyetler Birliği Afganistan’ı işgal etmiş. Komünist olan Sovyetler Birliği olunca solcuların hepsini de komünist olarak gören bir polis şefi suçluyu bulmuştu: 19 yaşındaki ben!
“Nasıl girersiniz Afganistan’a, Türkiye’yi de mi böyle işgal edeceksiniz” sözleriyle dayak yiyorum ama hiç duymadığım kelimeler ve isimler üzerinden dayak yiyorum ve de benimle ne alakası olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Ancak anlamak mümkün değil çünkü adını hiç bilmediğim bir ülke üzerinden, işgal edilmiş o ülke nedeniyle ben işkenceye maruz kalıp dayak yiyorum. Çok kötü bir dayak ama…
Büyük bir öfke ve hınç ile sanki biriktirilmiş öfke ve hınç ile işgalle aynı gün o öfkelerinin hepsini benim üzerime kustular. Beni ne kadar dövüyorlarsa, kendilerine göre işgalcileri, Sovyetler Birliği’ni dövüyorlar. Büyük bir hınç dayak atmanın ve dövmenin derecesini artırıyor.
Bir işgalci yakalayıp o işgalciyi linç etme söz konusu. Aslında ben hafifleterek anlatıyorum. Aslında bir linç söz konusu; yüzüm ve gözüm kanlar içinde dağılmış ve durmak bilmiyorlar. Bakıldığı zaman ben küçük bir çocuğum. Kocaman ve çok güçlü insanlar tarafından dayak yiyorsun. Anlama durumun da yok, çünkü hiç bilmediğin bir durumla karşı karşıyasın. Öğrendiğin her şeyi gözden geçiriyorsun.
Ben o gün İlerici Gençler Derneği (İGD) üyesiyim. Barışı savunuyorum. Kürtlerin ve Türklerin barışını. Barışı savunduğum için Kürt siyasetini buldozer gibi ezen Apocularla tartışıyorsun. Büyük tartışmalar yapıyorsun. O büyük tartışmalar yetmemiş Apocularla, bu sefer durum fiziki saldırılara dönüşmüş. Buradaki bütün o ismini saydığım örgütlerin hepsi tasfiye olmuş/edilmiş ve tek onlar kalmış. Öyle bir yerde bu tartışmalar içerisinde Afganistan adı hiç geçmemiş, hiç konuşulmamış. Yabancısı olduğum bir ad. Bilgi sahibi olmadığım bir ülke ve öyle bir durumdan ötürü de feci şekilde dayak yiyorum. Hafızamı niçin, neden ve ne alaka diye yoklamaya çalışıyorum; ama kuramıyorum bir bağ doğal olarak. Oysa karşımdakiler kurmuşlar ve o hınçla bana saldırıyorlar.
Elbette sonradan öğreniyorsunuz. Çünkü Afganistan benim için çok acılı bir hikâyenin başlangıcı oldu.
Biz aslında Sovyetler’i, solu savunurken, darbelere/işgallere karşı bir mücadelenin ulviliği adına hareket ederken, meğerse Sovyetler bir ülkeyi işgal etmiş. Askeri darbe yapmış.
Oradaki Komünist Partisi’nin genel sekreterleri birilerini zehirlemiş, yastıklarla birbirini boğmuşlar.
Böyle bir ülke Afganistan ve askerler içerisinde örgütlenip darbe yapan bir Komünist Partisi…
Aslında aynı bizdeki gibiydi. Farklı fraksiyonlar birbirine karşı darbe yapıyor, birbirlerini öldürüyorlardı.
Ben de bu vahşi dayağı hiç unutmamak adına bir hınçla Afganistan’ı tanımaya giriştim. kitapların ve dergilerin içine daldım. Daldıkça hayal kırıklığım arttı.
Sol ve komünist düşünce liderlerinin Afganistan’ı nasıl bir uçuruma sürüklediklerini öğrendim.
Nur Muhammed Teraki, Hafizullah Emin ve Babrak Karmal adlarını öğrenirken bu liderlerin birbirlerine karşı acımasız tavırlarına da şahit oldum
Öyle acımasızca birbirlerine düşmanlıklar ki
Birbirlerinin yemeklerine zehir katıyor
Birbirlerini yastıkla boğuyorlardı. Okudukça hayallerim de yıkıldı.
Afganistan’da darbe olmuş, işgale uğramış, özgürlük/demokrasi getireceğim diyenler birbirini öldürüyor, suikastlar düzenliyor. Bu da yetmiyor ülke işgal ediliyor.
Diğer yönüyle özgürlükler demokrasinin, sınıfsız toplumun adası dediğin Sovyetler Birliği’nin öyle olmadığı, Mihail Sustov’un, Konstantin Zaradov’un anlattıklarının hepsinin yalan olduğunu öğreniyorsun.
Bürokrasinin, yoksulluğun tavan yaptığı bir ülke. Askeri anlamda askeri bürokrasinin çok güçlü olduğu, ekonomik anlamda eşitsizliğin doruklarda yaşadığı bir ülke… O dayakla beraber o dayağın nedenini araştırırken bütün dünyam da alt üst oldu.
Şimdiye kadar mücadele ettiklerimin, öğrendiklerimin hepsinin yalan olduğunu öğrendim.
Böyle bir dünyaya adım atıyorsun. Yol bitmiş, neye inanacaksın ve güveneceksin… Eşitlik, demokrasi ve özgürlük söyleminin sahiciliği kaybolmuş dünyanda. Öğretilenlerin yalan çıkması sende çok derin hayal kırıklıklarına neden olmuş.
O yüzden 1979 yılında Afganistan için yediğim o dayağı hiç unutmadım.
Yazarlar
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.09.2025
9.09.2025
1.09.2025
23.08.2025
10.08.2025
23.07.2025
14.07.2025
1.07.2025
9.06.2025
18.05.2025