Kürşat BUMİN
Zana’nın, yakın tarihte Baykal’ın “olmadı” uyarısıyla kabul görmeyen yemininde “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti” ifadesini kullanmış olması son derece yerindedir. Kimse korkmasın –özellikle de Necip Fazıl’la yatıp kalkan TBMM Başkanı- “Türkiye milleti” demekle “Türkler”in başına bir şey gelmez…
“Yemin krizi”ne ilişkin bu ilk yazım değil. Hemen her “kriz”de yazdım, ama anlatamadım! Bu alışkanlığın gözden geçirilmesi gerektiğini, böyle “ikiyüzlü” bir merasimin demokratik bir cumhuriyete yakışmadığını tekrarladım.
“İkiyüzlülük”ten başlayalım: Yemin metninde yer alan -vazgeçtik “hukukun üstünlüğüne” ve “demokratik ve laik cumhuriyete” faslını- “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağını” ifade eden milletvekillerinin kaçta kaçı tek ayağını kaldırmadan yemin etmektedir? En başta da tabii ki TBMM Başkanı olmak üzere!
Herkesin sivil hayatında tek başına ya da birlikte bu yeminde ısrarlı olmasının anlaşılamayacak bir yanı yok. Ancak unutmayalım ki “Atatürk ilke ve inkılapları“nın yemin metninde yer alması nispeten yeni bir hadisedir. Metne bu katkıyı yapan da “82 Anayasası”dır. Yeminin bu faslı –haklarını yemeyelim- 61 Anayasası’nı kaleme alınların bile aklına gelmemiştir. 61 Anayasası, 82 Anayasası’nda yer alan “…demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma…” ifadesi yerine “…demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma” ifadesiyle yetinmiştir. Doğrusu çok da iyi etmiştir.
Gelelim yemin metninin Leyla Zana’nın milletvekilliğinin tanınmamasına neden olan faslına: TBMM İç Tüzüğü’nün, iktidar partisi ve MHP’nin bir araya gelerek kotardığı değişikliklerin yasama faaliyetini ne derece etkileyeceği ayrı bir sorun. Söz konusu tüzük de tabii ki değiştirilebilir, yenilenebilir. Bu değişikliklere ilişkin benim “aferin” dediğim fasıl TBMM Başkanı ve yardımcılarının artık “frak” giymeyecek olmalarıdır. Bu kostümün ortaya çıkardığı “gülünç” sahneleri nihayet geride bırakıyoruz… “Vak Vak Amca” kılıklı birisinin başkanlık kürsüsünü işgal ediyor olmasının sonunun gelmesi iyi haber doğrusu… Yanılıyor muyum, siz hiç aklı başında bir ülkenin millet meclisinin kürsüsünde böyle bir gülünçlükle karşılaştınız mı?
Buraya kadarki satırlar bir “giriş” mahiyetinde olsun ve biz gelelim Leyla Zana’nın malum yemini olması gerektiği gibi yerine getirmediğinden bir iç tüzük değişikliğiyle milletvekilliğinin “yok hükmünde” sayılması yoluna sokulmasına:
Biliyorsunuz, Leyla Zana, bu gelişmeleri TBMM Başkanı’na yazdığı bir mektupta gayet yerinde ifadelerle eleştiriyor. Söz konusu mektubun tamamı Gazete Duvar’da yayınlanmış ve dolayısıyla okurlarının bilgisi dahiline girmişse de ben yine de bu metinden bazı alıntılar yapacağım:
“Yemin metninin siyasal felsefesindeki tekçi, otoriter ve totaliter ifadeler, metinde geçen ‘egemenliğin millete ait olması’, ‘hukukun üstünlüğü’, ‘demokratik Cumhuriyet’, ‘herkesin insan hakları ve temel hürriyetleri’ gibi temel değerlerle taban tabana zıttır. Türkiye toplumun özünü oluşturan çoğulculuğunu, çok renkliliğini, çok sesliliğini yok sayan, inkar eden, bu anlamda toplumsal doğanın yasalarını bile inkar eden bir metindir.(…)”
“Her seçim sonrasında hem seçenlerin, hem de seçilenlerin önüne çıkan bu darbe ürünü metin, bütün meşruiyetini toplumdan, seçimden, temsili demokrasiden alan TBMM’nin üstünde darbeci zihniyetin bir gölgesidir. Bir hayalet misali toplumsal iradenin, seçilenlerin üzerinde baskı kurmakta; toplumsal iradenin temsilcileri olarak vekillere daha ilk günden inanmadıkları bir yemin ettirilerek özsaygılarını yok etmektedir. Geçen 35 yıl boyunca metnin değiştirilmemiş olması, TBMM’de bile darbe ruhunun meşru kabul edilebileceğine işaret etmektedir. (…)”
“Tekçilik ifadesi olarak Türk kelimesini Türkiye ile değiştirmemin nedeni, Yemin metninin çoğulculuğu reddeden anlayışına, toplumun bize yüklediği siyasi sorumlulukla bir rettir.”
Bana sorarsanız, son derece yerinde, derdini iyi anlatan, paylaşılması gerekli bir mektuptur bu.
Milletvekillerinin “Yemin etme” ya da “And içme“sine ilişkin uygulama ’24 tarihli olanından itibaren anayasalarımızda yer alan bir sözcük. Bu sözcüğün işaret ettiği fiil 24 Anayasası’nın 16. Maddesi’nin ilk şeklinde “tahlif olunmak” şeklinde geçiyordu. Takdir edersiniz ki “içmek” fiilinin, “yemin etmek”in yerine kullanılması doğrusu pek de uygun düşmüyordu. Tıpkı, tütün mamulleri söz konusu olduğunda eskinin “tellendirmek” sözcüğünün yerini artık tamamen “içmek”e terk etmesi gibi.
Ancak unutmayalım ki, 24 Anayasası gibi 61 Anayasası da milletvekillerine Meclis kürsüsünden 82 Anayasası’nda olduğu gibi (M.81) “…Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim” dedirtmemiştir. 24 ve 61 anayasalarında milletvekillerin “söz vermesi” yeterli bulunmuştur. “İçmek” yerine “söz vermek” fiilini geçiren bu seçim benim açımdan da çok daha yerindedir… (Ayrıca –katılır mısınız bilmem ama– “içmek” sözcüğünün memleketimizde “kafayı çekmek”anlamına da geldiğini biliyoruz!)
İsterseniz konudan uzaklaşmadan 24 Anayasası”nın “yemin”le ilgili 16. Maddesi”nin ilk halinde yer alan yemin metnini de aktarayım.
“Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bilâ kaydu şart hakimiyetine mugayir bir gaye takip etmeyeceğime ve cumhuriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma “Vallahi”.
Görüldüğü gibi, maddenin eski halindeki “Vallahi”, giderek “sekülerleşen” anayasa dilinde yerini “namusum üzerine”ye terk etmiştir.
Evet, “yemin”i siyasal alana taşıdığınızda karşılaşılan ilk soru şudur: “Ne üzerine yemin edilecek?” Bu konu önemli, çünkü özellikle bizim gibi anayasaları yap-boza dönen ülkelerde üzerine yemin edilen “şey” olduğu yerde durmuyor, devamlı değişiyor. Nitekim elimizdeki 7 yemin metni karşılaştırıldığında, hepsinde ortak olan tek sözcük “namus”tur. Bu sözcüğü “şeref” (4 defa) ve “mukaddesat” (3 defa) izlemektedir.
Bu meselenin bütününe ilişkin ne düşündüğümü de açıklayayım:
“Yemin”i siyasal hayatın dışına çıkarmak en doğru yoldur. Siyasal hayatın kurucusu, arkasında mutlaka bir tür moral olan “yemin” değil de “sözleşme” ise (ki öyledir) milletvekillerine and içirmekten vazgeçmek gerekiyor.
“Yemin” tabii ki özel hayatımızda var olmaya devam edecektir. Aslında devam etmese daha iyi olur ama edecektir. Sabahtan akşama karşısındakini inandırmak için içilen yeminlerin bolluğunu hatırlayın. Çocuk annesine, manav müşterisine, çırak ustasına, koca karısına (…) söylediklerinin doğruluğu üzerine yemin etmiyor mu? İsteyenler ansiklopediyi açarak “Eski Rejim” döneminde “yemin” konusunda ne derece şaşırtıcı bir sınıflamaya gidildiğini görebilir. Bu sınıflamada yer alan yemin çeşitleri içinde verdiği örnekten dolayı -bir zamanlar- benim ilgimi en çok “Yemini mürsel”çekmişti. “Yemini mürsel” yani “zaman belirtilmeden edilen yemin”; “Vallahi sigarayı bırakacağım”gibi mesela…
Neyse biz dönelim tekrar kamusal hayata ilişkin yeminlere:
Bu çerçevede Kanun-i Esasi’den 82 tarihlisine kadar anayasalarımızı gözden geçirdiğimizde milletvekili yeminlerinin değişiklik geçirdiğini görüyoruz.
Mesela bugünkü metinde adı geçen “Türk” sözcüğü.
“Türk” sözcüğünün yemin metninde yer alması -sanılanın aksine- çok yeni bir hadisedir. Bu sözcük “82 Anayasası”nın bir katkısıdır.
1924 ve 1961 Anayasaları “Türk milleti” yerine “millet” demekle yetinmiştir.
Bu metinlerde karşılaştığımız önemli bir husus da şudur: 82 Anayasası hariç bütün anayasalarda milletin ya da halkın “mutluluğu” için çalışılacağından söz edilmektedir. (Soru: 82 Anayasası bu sözcüğe niçin yer vermemiştir?!)
Demek ki, yapılması gereken, Batı ülkelerinde olduğu gibi “yemin”i sadece cumhurbaşkanları için öngörmemiz en yerinde seçimdir. Bu çerçevede -yine bazı ülkelerde olduğu gibi- cumhurbaşkanlarının canları neyi çekiyorsa onun üzerine yemin edebilmelerinin yolu da açılmalıdır.
Bitirirken,epeyce geride kalmış bir yazımda aktardığım gibi, Altan Tan’ın “yemin”e ilişkin şu nefis sözlerini bir kere daha hatırlatmak isterim: “Yeminle benim sorunum var. Yani Kemalizm’e bağlılık yemini olan bu yemin, itikaden yanlış, İslam hukukuna göre yanlış. Bir anayasal zorunluluk olursa yemin edersem edeceğim, bunun ötesinde de Allah’tan özür talep edeceğim.”
Görüyorsunuz ki Leyla Zana, bu gerçekten önemli sorunu “Allah’tan özür talep etmeye” de bırakmıyor. Zana’nın yakın tarihte Baykal’ın “olmadı” uyarısıyla kabul görmeyen yemininde “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti” ifadesini kullanmış olması son derece yerindedir. Düşünmekten insana zarar gelmez; Zana’nın tercihinin de kabul edilip edilmeyeceğini düşünmek gerekir. Kimse korkmasın –özellikle de Necip Fazıl’la yatıp kalkan TBMM Başkanı- “Türkiye milleti” demekle“Türkler”in başına bir şey gelmez… Sakin sakin, heyecanlanmadın, hiddetlenmeden… Sonuç olarak konumuz “anayasa hukuku”, yani iyi, verimli, insanları ve toplumları daha iyiye doğru geliştiren bir alan… Bakın on yılların “fraklar”ı bile gitti ama ortaya korkulacak bir şey çıkmadı!
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
7.02.2018
21.04.2018
11.04.2018
27.03.2018
23.03.2018
10.03.2018
2.02.2018
16.02.2018
8.02.2018