Levent Gültekin
Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesi’nde yaptığı gazeteciliği o dönemde eleştirmiş, bu minvalde birkaç yazı yazmış bir yazarım.
Gazetecilik yaparken kendisine yakıştırmadığım bazı yaklaşımları, Gülen Cemaati’nin aleni bir şekilde yaptığı haksızlıkları, hukuksuzlukları, ülkenin altını oymaya dönük sinsi planlarını ‘Askeri vesayetle mücadele ediliyor’ saikiyle görmezden gelmesini anlayamamış, bunu da en açık şekilde eleştirmiştim.
Matbuat aleminde yazı yazan, fikir beyan eden herkes gibi elbette Ahmet Altan’ın da birçok yanlışı oldu.
Fakat konu Ahmet Altan’ın yanlışları değil.
Asıl konuşulması gereken konu Cemaat’i ülkenin başına bela eden, ülkenin en önemli kurumlarında örgütlenmesini sağlayan, üstelik “Ne istediler de vermedik” diyerek bunu açıkça dile getiren, yıllarca Cemaat’le beraber ülkenin bütün kurumlarını hallaç pamuğu gibi dağıtan bir iktidarın, “Sen Cemaat’e yardım ettin” diyerek bir yazarı hukuk adına rehin almasıdır.
Çünkü Ahmet Altan’ın tutuklanması gerçekten de adaletin gereği olsaydı Ahmet Altan’dan önce Cemaat’i ülkenin başına bela eden iktidar mensupları tutuklanırdı.
Hal buyken Cemaat’i Türkiye’nin başına bela eden bir iktidarın, bir yazarı “Sen cemaat’e yardım ettin” diyerek hapse atmasını alkışlamak bunun da adaletin gereği olduğunu söylemek hangi aklın, hangi vicdanın, hangi ahlakın ürünüdür gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.
Bir taraftan “Yargı bağımsızlığını yitirdi”, “Ülkede adalet kalmadı” deyip; diğer taraftan da iktidarın yargı eliyle işlediği cinayetlere alkış tutmak…
Bir taraftan yargının bütünüyle iktidarın kontrolüne geçtiğini söyleyerek ‘bizden’ gördüklerine yapılan haksızlıklara ‘adaletsizlik’, ‘hukuk cinayeti’ deyip; diğer taraftan da beğenmediği, sevmediği, yanlış yaptığını düşündüğü insanlara yapılana, “Adalet yerini buldu” diyerek destek olmak…
Hani ülkede adalet yoktu? Hani yargı bağımsızlığını yitirmişti? Hani iktidar yargı eliyle hukuk cinayeti işliyordu?
Ne oldu?
Nereye gitti tüm bu itirazlarımız?
Size yapılınca hukuk cinayeti, başkasına yapılınca adalet mi oluyor?
Ülkenin bu halde olmasının temel nedeni bu ikiyüzlülüktür.
Bu vicdan ve akıl yoksunluğudur.
Dahası adaletten, hukuktan yoksun öfkenin, kinin, nefretin kaynaklık ettiği bu yaklaşımlardır.
Bütün bunlar esas sorunun kurumlarda değil zihnimizde, aklımızda, vicdanımızda olduğunun göstergesidir.
Neyse lafı fazla uzatmadan esas konuya geleyim.
Ahmet Altan geçtiğimiz hafta tahliye edildi.
Çok değil bir hafta sonra, mahkeme hakiminin değişmesi üzerine, savcının itirazıyla yeniden tutuklandı.
Ahmet Altan’ın yeniden tutuklanmasının nedeni görünen o ki hapisten çıktıktan sonra iktidarın yanlışlarına teslim olmaması, susmaması, vicdani hassasiyeti; bir yazarın, bir aydının, dahası bir insanın göstermesi gereken haysiyetli tutumudur.
Çünkü Ahmet Altan tahliye edildikten sonra kendi koğuş arkadaşı üzerinden ülkede yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara isyan etmiş; bu tutumunu, yaklaşımını gösteren ‘Kağıttan Flüt’başlığıyla bir yazı yazmıştı.
Bu yazıyla gösterdiği haysiyetli tutumunu, ortaya koyduğu vicdani hassasiyetini, ülkedeki haksızlıklara, hukuksuzluklara itiraz etme sorumluluğunu gösterme cesaretini alkışladığımı; dahası o vicdani hassasiyetine, duruşuna ortak olduğumu, paylaştığımı göstermek için Ahmet Altan’ın son yazdığı ‘Kağıttan Flüt’ yazısını köşemde yayınlıyorum.
Hem 12 Eylül’de hem 28 Şubat’ta hem de bugün korkmadan yazmış, konuşmuş, haksızlıklara ve hukuksuzluklara itiraz etmiş bir yazarın bu hassasiyetli duruşunu paylaştığımı göstermeyi, hukuk eliyle bu insanın rehin alınmasına karşı durduğumu belirtmeyi; bir yazar, dahası bir insan olmanın gereği görüyorum.
Ahmet Altan’ın itirazlarını dile getirirken yazıda bahsettiği Selman’ın Fethullah Gülen’in yeğeni olmasını sorun olarak görenler var.
Suçluların yakınları da doğal olarak suçludur anlayışı çağdışı bir anlayıştır.
Ahmet Altan’ı değil adaleti savunuyorum.
‘Kimliğine bakmadan haksızlığa uğrayanın yanında olma’ahlaki sorumluluğu gereği bu tavrı gösteriyorum.
Bugünkü iktidar mensupları da yarın benzer bir haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe maruz kalırsa aynı tutumu, aynı tavrı, aynı yaklaşımı göstereceğim.
Çünkü yukarıda dediğim gibi kişileri değil adaleti savunuyorum.
Dahası, defalarca tahliye edip birkaç gün sonra tekrar tutuklayarak iktidarın Ahmet Altan’ın üzerinden hepimize gözdağı verme amaçlı bu hukuksuzluklarını kabul etmediğimi ilan etmek istiyorum.
Hukuk eliyle bir cinayet işlenirken mağdurun geçmişteki yanlışlarını tartışmanın zalimin yanından durmak anlamına geldiğinin farkındayım.
Tam da orada olmadığımı belirtmek için böyle bir tavrı gösterme zorunluluğu hissediyorum ve Ahmet Altan’ın o yazısını dikkatlerinize sunuyorum.
Kağıttan Flüt
Dünyadaki en korkunç şey, senin kaderini elinde tutan bir adamın dehşet verici gücüyle karşılaşmaktır. Seni öldürebilir, seni hapsedebilir, seni sürgüne gönderebilir ya da seni özgür bırakabilir. Böyle birinin seni hapsetmesiyle serbest bırakması, sonuçları çok farklı olsa da, aynı ölçüde ezicidir. Çünkü senin hiç söz hakkın yoktur. Bunu yapabilen insanlar genellikle bir cüppe giyer ve yüksek bir kürsüde otururlar. Onlara yargıç denir.
Bir insanın böylesine insanüstü bir güce sahip olmasının tek bağışlanacak yanı, bunu haklı bir şekilde kullanması olabilir ancak.
Peki, böyle bir güç, haklılığa hiç aldırmazsa ne olacak?
Hemingway’in ‘Silahlara Veda’ kitabında İtalyan ordusunun bozguna uğradığı bir dönemde, bir mağarada askerleri yargılayan askerî yargıçları anlattığı bir sahne vardır, verdikleri kararın kendi kaderlerini asla etkilemeyeceğine emin bir aldırmazlıkla, her kararda şapkalarını giyip, selam vererek insanları ölüme mahkûm ederler. Rock Hudson’la Vittorio de Sica’nın oynadığı filmde de bu sahne müthiştir. Kararlarını verir ve insanları idam mangasının önüne gönderirler.
Epeyce uzun süren bir hapislik döneminde çeşitli defalar yargıç karşısına çıktım, anlattıklarımı dinlemediler bile, ben suçsuzluğumu anlatan kanıtları sıraladıkça, onlar aynı suçlamaları sanki ben hiç konuşmamışım, hiçbir şey söylememişim gibi tekrarladılar. Önce beni müebbete mahkûm ettiler, sonra on buçuk yıla mahkûm oldum ve beni tahliye ettiler.
Bu yazıyı yazarken, tahliyeme savcının itirazı sonucunda bir yargıcın vereceği yeni kararı bekliyorum, yeniden hapse de atabilirler.
Ben hem müebbet hapse mahkûm olduğumu hem de tahliye olduğumu aynı yargıcın ağzından farklı zamanlarda duydum. Tahliye edilmek de beni müebbete mahkûm olmak kadar bunalttı çünkü hakkımda bir karar verme yetkisine sahip olmaması gereken birileri tarafından serbest bırakıldığımı biliyordum.
Ben hapisten çıktım ama binlerce masum insan hapiste kaldı.
O demir parmaklıklar ve kalın duvarlar cangılından çıktığımda ardımda çaresiz insanlar bıraktım.
Üç yıldan fazla bir zaman küçük bir hücrede iki mahkûmla birlikte kaldım, hiçbir suçları yoktu, söylediklerini kimse dinlemiyordu, defalarca suçsuz olduklarını anlatmalarına rağmen ‘Silahlara Veda‘daki yargıçlara benzeyen birileri tarafından mahkûm edildiler.
Aralarından biri oğlumla aynı yaştaydı, tutuklandığında yeni evlenmişti. Dindardı ama aynı zamanda felsefeye ve bilimsel araştırmalara da meraklıydı.
Müthiş bir el becerisi vardı, imkanların çok kısıtlı olduğu yerde akla gelmeyen malzemelerden akla gelmeyecek şeyler yapardı. Tuz paketlerinden dumbbell, çatallardan mandal, çay kaşıklarından cımbız yapabilirdi. Hapishane yemeklerine değişik malzemeler katarak yepyeni yemekler icat ederdi. Adı Selman’dı. Şikayet etmenin, tanrının çizdiği kadere karşı gelmek olduğunu düşünür ve asla şikayet etmezdi.
Çeşitli nedenlerden dolayı hiç ziyaretçisi yoktu.
Bundan da şikâyet etmezdi.
Bir gün plastik masada yeni romanım ‘Hayat Hanım’ı yazarken avludan bir müzik sesi duydum. Bir flüt sesi. Avluya çıktım. Selman sırtını duvara dayamış, gözlerini kapamış elindeki flütü çalıyordu. Çevredeki hücrelerde sesler kesildi. Herkes bu beklenmedik müziği dinliyordu. Şarkı bittiğinde müthiş bir takırtı duyuldu. Çevre hücredekiler kantinden almış oldukları şekerlemeleri atıyordu bizim avluya. Bu, alkış ve ‘bis’ anlamına geliyordu. Saatlerce çaldı Selman.
Avlu kapısı kapanınca, “Bu flütü nereden buldun” dedim. Takvim kartonlarından yapmıştı. Elinde bir mezura olmadığı için deliklerin aralıklarını parmak hesabıyla belirlemiş, plastik bir soda şişesinin ağzını kesip flüte ağızlık olarak takmıştı.
Yeryüzünde hiçbir müzik aletinden duyulamayacak bir ses çıkıyordu flütünden, çok değişik ve biraz kalınca bir sesti, çalarken neredeyse hiç nota kaçırmıyordu.
Sadece kederli türküler değildi çaldıkları, bazen eğlenceli havalar da çalıyordu ama genellikle hüzünlü bir sese kayıyordu flütü.
Benim oğlum gibiydi.
Kimsesi gelmiyordu.
Bir tek kez bile yakınmadı.
Kağıttan bir flüt yaptı. Sırtını duvara dayayıp onu çaldı.
Bir geceyarısı hapishaneden çıktığımda bana ne hissettiğimi sordular, özgürlüğüne yıllar sonra kavuşan birinin sevindiğini duymak istiyorlardı, biraz üzgün olduğumu söyledim.
Binlerce masumu ve kağıt flütüyle Selman’ı o duvarların ardında bırakmıştım.
Suçsuz olduklarını biliyordum ve gücüm onları kurtarmaya yetmiyordu, kimse onların anlattıklarını dinlemiyordu. Sadece yargıçlar değil neredeyse toplumun çok büyük bir kısmı, mağarada idam cezası veren o aldırmaz adamlara dönüşmüştü. Kasketlerini giyiyor, bir selam veriyor, idam mangasının önüne gönderiyor ve yeni kurbanlarına dönüyorlardı.
O mağarayı gördükten, masum mahkûmların çektiklerine tanıklık ettikten ve kâğıttan flütü dinledikten sonra o hapishaneden çok mutlu çıkmak mümkün değil. İnsan kendini bir büyük suçun yardakçısı gibi hissediyor. Hapishanede bir haksızlığın kurbanıyken, dışarı çıktığında büyük bir haksızlığın suç ortağı oluyorsun.
Dünyadaki en korkunç şeyin senin kaderin hakkında karar verme gücüne sahip olan biriyle karşılaşmak olduğunu biliyorum, böyle bir güce sahip olanın senin hiçbir söylediğine aldırmamasının nasıl azap verdiğini, insanı nasıl aşağıladığını da biliyorum.
Kağıttan bir flütten nasıl bir ses çıktığını, dinmemiş bir özlemi nasıl dile getirdiğini de biliyorum.
Yeniden tutuklanma ihtimalim olduğunu da biliyorum.
Ama Selman için tutuklanmak bir ihtimal değil, o zaten tutuklu.
Ve benim oğlumla yaşıt, tuzdan dumbbell, kağıttan flüt yapıyor.
Gelen kimsesi yok.
Hiç şikâyet etmiyor.
Sadece sırtını duvara dayayıp, flütünü çalıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023