Leyla İPEKCİ

Tevhidî derinlik ve niyetler stratejisi
26.08.2014
1699

 Yusuf Genç'in gazetemizdeki haberinde okudum; Türkiye'nin yeni Başbakanını anlatan yakın arkadaşlarından biri olan Mustafa Özel, Ahmet Davutoğlu için belki de hemen herkesin hemfikir olacağı net bir ifade kullanmış: 'Bir birlik insanıdır.' Özel, şöyle devam etmiş: 'Muhtemelen tevhid inancının bir yansıması olarak, birçok zıtlığı kafasında ve hayatında birliğe dönüştüre geldi. Fikir/Eylem birliği; Akıl/Gönül birliği; Millet/Ümmet birliği, Ümmet/İnsanlık birliği...'

Cüneyt Kaya ise Davutoğlu'ndaki bu birlik duygusuna hayatın içinden örnekler getirmiş: 'O, hemen her dersinde sizi antik dünyadan modern zamanlara kadar farklı medeniyet havzalarının düşünsel ve siyasi tarihlerinde mukayeseli bir gezintiye çıkartır. Bir anda kendinizi Sokrat veya Konfüçyüs'ün yanında bulabilir, biraz sonra Kudüs önlerindeki Selahaddin-i Eyyûbî'nin karargâhında, Endülüs'de el-Hamra Sarayı'nda ya da Rönesans İtalya'sında gözlerinizi açabilirsiniz. Ancak o, bunu bir tarihçi güdüsüyle değil, günümüzün entelektüel problemlerini ve siyasi tartışmalarını derinlikli bir şekilde ele almak üzere yapar. Bu anlamda onun stratejik derinliğinin arkasında yatan köklü bir tarihî ve entelektüel derinlikten rahatlıkla söz edilebilir.'

Dünyanın ve Türkiye'nin bunca yıldır kendisini izlediği bir liderden söz ediyoruz ama yine de yakınlarının yaklaşımı bize onun niteliklerinin ardına bakma fırsatı vereceği için ille onların sözlerini merak ediyoruz. Bu ülkenin vatandaşı olarak bu haberi okurken benim merakım daha ziyade bir beklentinin gerçekleşmesine duyduğum umudun tazelenmesine dair oldu. Biraz açayım.

Medeniyet inşası ihtiyacımızın bu süreçte toplumsal hayatın içinde bir arzu sosyolojisine tekabül ettiğinin tanıklığından hareket ediyorum yazılarımda. Kültür ve sanat bir medeniyetin ruhunu oluşturan temel taşlardandır kuşkusuz, onu oluşturacak ana malzeme ise 'kâmil insan' yetiştirmekle mümkün demiştim çoğulcu bir medeniyet enstitüsü fikrini geliştirmeye çalıştığım önceki yazılarımda.

Onların insanlığın tüm hakikatini cem eden özellikleri, evrensel dili, 'güzel ahlak' ve edebi yer ve göklerin nurudur diyebiliriz. Sözleri canlı sözdür. Buradan hareketle güzellik medeniyetinin ipuçlarından birini yakalayabiliyoruz. Çoğulcu, barışçıl, büyük ve adalet temelli bir medeniyet kurmaktan bahsetmek istiyorsak...

Bu anlamda sivil toplum bunun bir ayağı ise, bir diğer ayağı da devlet. Çünkü devlet düzeyinde yapılanlar ve yapılması gerekenler bu maneviyat ittifakının çok önemli bir parçası. Uluslararası ayağı da olan böyle bir medeniyet enstitüsünü bir tür tevhid mahalli olarak tanımlamıştım. Özel'in tabiriyle 'birlik insanı' Davutoğlu'nun Başbakanlığı tam da bu yoldaki bir ilk icraat olarak görünüyor bana. O halde hayal / tahayyül imkânlarını zorlayarak, bu umudu gerçekleştirmeye yönelik bazı somut önerilerde bulunabiliriz artık.

Mevcut kurumlardan farklı olarak stratejik değerler önermeyi de amaçlayan daha 'bütüncül', işlevsel, daha seri davranabilen, daha ayrıntılı çalışacak, devlet aygıtının ruhuna tabiri caizse bir tevhidî derinlik katacak bir oluşum pekâlâ etkili olabilir. Tika ve icraatları kuşkusuz bunun bir erken örneği idi. Başbakanlığın veya Cumhurbaşkanlığının himayesinde işlevini genişleterek sürdürebilecek özerk bir kurum, bugünün milletiyle barışık devlet modeli ve çeşitlenen toplumsal beklentiler açısından da elzem görünüyor.

Edebiyattan mimariye, halk kültüründen musikiye, şiire bütün birikimleri konu edinen ama hiçbir şekilde tahakkümcü olmayan, toplumsal mühendisliğe soyunmayan, kucaklayıcı ve kuşatıcı bir oluşumdan bahsediyorum. İlk hedeflerinden biri ise üzerinde yaşadığımız ve durmaksızın birbirimizle etkileşim içinde olduğumuz geniş Ortadoğu coğrafyasının toprağını mayalayan ve sınırları kaldırarak mezhep, ırk, köken ötesinden insanlığı kucaklayan veli, mutasavvıf, düşünür ve sanatçıların eserlerinin araştırmalarına olanak sağlamak olmalı.

Bugünün dilinde çalkalanan küresel değerler havuzuna bir bakalım. Evrensel değer olarak kodlanan ama birçoğu insanın tevhidî hakikatini kuşatamayan aksine insanî niteliklerimizi yüzeyde tuttukça cansızlaştıran bir havuz görüyoruz. Evrensel / ilahî nitelikleri kendinde toplamış eserlerin katkısıyla havuzu derinleştirme niyeti böyle bir oluşumun öncelikli sorumluluğu olmalı.

Kitaplıklarımızda, raflarda duran ve yeni kuşak araştırmacıların, bilim adamlarının, düşünürlerin ve sanatçıların bilmediği, okuyamadığı, ulaşamadığı eserleri bugüne taşımayı, barındırdıkları evrensel insanlık değerlerini gün yüzüne çıkarmayı, işlemeyi, güncellemeyi, yabancı dillere çevirmeyi ve bunları sivillerin olduğu kadar bürokratik ve siyasi elitlerin yararına da sunmayı öncelikle hedefleyen bir enstitü bu anlamda büyük bir boşluğu dolduracaktır. Bizi küresel değerler birikintisinde kulaç atmaktan daha derinlere, kıyısız okyanuslara çekecektir bu yaklaşım kuşkusuz.

'Gençliğimizde dilden dile dolaşan 'Ahmet Davutoğlu bahçesine müştemilat şeklinde kütüphane yaptırmış' haberinin yarattığı efsane ikliminin Türkiye'nin şehirleri için de gerçekleştirmesini bekliyoruz' diyen Fatma Barbarosoğlu'ndan öğrendiğim kadarıyla: Davutoğlu'nun Türkiye'nin dört bir tarafına dünya standartlarında kütüphaneler kurulmasına öncülük etmesini bekleyen birkaç nesil var zaten halihazırda! (İnşallah diğer önerilerle devam edeceğim.)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar