Markar ESAYAN
Partilerin milletvekili aday listeleri açıklandı. Pandora’nın Kutusu açıldı. BDP sükse yapmış durumda. CHP Ergenekon adaylarına rağmen, Baykal ekibini tasfiye ederek heyecan yaratmayı başardı. AK Parti ise genellikle hayal kırıklığı ile karşılanan renksiz bir liste ile meydana çıktı.
Ama durup tabloya biraz daha soğukkanlı bakmakta da fayda var.
Öncellikle parti içi demokrasinin olmadığı, lider kültü ve diktasının hala hüküm sürdüğünü bir siyaset zemininde olup bitiyor her şey, bunu unutmayalım. Böyle olmasının türlü nedenleri var. Siyasetin vesayet tarafından sürekli aşağılandığı, darbelerle parlamenter rejime ara verildiği, iktidar olma ile hükümet etmenin hiç çakışmadığı, Demirel gibi, çoğu siyasetçinin bırakın iktidar olmayı, hükümet edebilmek için bile vesayetle içli dışlı olduğu ve yeri geldiğinde -28 Şubat darbesinde olduğu gibi- bizzat suç ortaklığına girdiği bir “siyaset” tarihinden geliyoruz.
Tabii buna ataerkil, totaliter ve aşırı militarize olmuş genetik özelliklerimizi de eklemeniz gerekir.
Son yıllarda bu sorunlu alanlarda birkaç değişim kıpırtısı görmek mümkün oldu. En azından vesayetin geriletilmesiyle, iktidar olmak ile hükümet etmek arasında ciddi bir yakınlaşma yaşandı. Diğer yanda AK Parti’nin tercihlerinde, Erdoğan’ın son sözü söyleme tasarrufu mahfuz olmakla birlikte, aday belirleme konusunda yedi aşamalı bir süzgeç sistemi devredeydi. CHP ise 29 şehirde ön seçim yaptı. BDP kendine yönelik eleştirileri dikkate aldığını gösteren ve takdir toplayan geniş yelpazeli bir aday tercihinde bulundu.
Üç partinin ardında kalan ise, hala eski Türkiye’de yaşayan MHP oldu. Zaten bir sürpriz yapması da beklenmiyordu.
CHP için Ergenekon sanıklarını aday göstermesi, AK Parti için de Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesini gözden çıkarmış olduğu izlenimi veren zayıf profilli adaylar, gayrımüslim hiçbir adayın listelerde yer almaması eleştirilebilir. Eleştirilmeli de.
Ama bu madalyonun bir yüzünü tarif etmek olur.
Öncellikle, AK Parti artık partileşiyor. Devlete yerleşiyor. Buna müesses nizama dahil olmak da diyebilirsiniz, bir siyasi gelenek yaratma çabası da. Erdoğan, partisinin başından ama Cumhurbaşkanı, ama devlet başkanı, ama sıfatsız olarak ayrılmadan evvel, bir koalisyon partisi olmanın zayıflıklarını bertaraf etmek istemiş gibi. Aynı çizgide, onun arkasında kale gibi duracak, döğüşçü bir kadro hazırlamış. Aynı zamanda partiyi epey gençleştirerek, gelecekle ilgili “ithal” değil kendi yıldızlarını yaratmaya yönelik önemli bir yatırım yapmış.
Erdoğan’ın listesinden ben şu mesajı okudum: Dışarıdan telkinlerle, desteklerle bu işi yapacak dönemlerimiz geride kaldı. Artık iktidarım ve güçlüyüm, bu işe kendi siyasi örgüt ve tabanımla yola devam edebilirim.
Tabii bu yeni parti yapısı ile neyi nasıl yapacağı asıl sınav olacak. Erdoğan partisinin bu ülkede Britanya’daki Muhafazakâr veya İşçi partisi gibi kalıcı bir geleneğe dönüşmesini mi amaçlıyor, yoksa vadesi kendi şahsi ikbali ile sınırlı, başkan veya cumhurbaşkanı olması yolunda dövüşecek, sonra da kenara atılacak bir kadro mu kurmuş? Bunu çok yakında anlarız.
CHP de de ciddi bir “değişim” yaşandı. Daha evvel yazdım. Hala aynı fikirdeyim. Deniz Baykal Ergenekon devleti tarafından hal edildi. Bu, Ergenekon’un, yani İttihat ve Terrakici elitin devletten kovularak ilk defa gerçekten muhalefete düşmesi ve darbelerden umudu kesmesi sonucu oldu. Devlet formatı değiştiği için, Ergenekon da (Bu bir örgüt değil, aynı zamanda eski devletin ta kendisidir) CHP’yi yeniden yapılandırmanın kaset komplosuyla yolunu açtı. Kılıçdaroğlu, oy alarak CHP’yi iktidara taşıma hedefinde o an için en münasip isimdi. Ergenekon sanıklarının aday gösterilmesi ise Kılıçdaroğlu’nu da aşan bir “tepe” operasyonu. Bu işler böyle. Sizi partinin başına koyan iradeye karşı çıkamazsınız.
Nitekim Baykal ekibi aday seçimleri ile tamamen tasfiye edildi. Tıpkı AK Parti’nin aday seçimi gibi, CHP’de bu olanları da eleştirebilirsiniz. Ama Türkiye’de başka türlü bir değişim mümkün değil. CHP vesayetten ümidi kesip siyaset yapmaya başladıkça, ister istemez, kırılacak, çatlayacak ve dönüşecek. Bu ise dünkü halinden her halükarda daha olumlu bir durum demektir.
Hasılı, ortaya çıkan resmin soğuk bir analizini yaptım. Duygularım tabii ki başka şeyler söylüyor. Ama siyasetin kafamızdaki ütopyalarla örtüştüğü çok nadir anlar vardır tarihte, ki onlara da devrim denir.
Milletvekilliği konusu
AK Parti’den milletvekili olacağımla ilgili basında çokça haber çıktı. Dün de dostum Rasim Ozan Kütahyalı ismimin son ana kadar kulislerde çokça geçtiğinden bahsetti. Öncellikle, siyaset yapmaya kararlı olsaydım, açıkça adaylık başvurusunda bulunurdum. Bunda gocunacak birşey yok. Aday olmadığım gibi, bu konuda hiçbir görüşmem de olmadı. Ancak eğer teklif alsaydım, teklifin ciddiyet ve samimiyetini sınadıktan sonra illaki bir karar verecektim. Ama AK Parti Ermeni aday çıkarmaya cesaret edemedi. Bu da çok normal. Erdoğan, kendi tabanını ilgilendiren başörtülü aday çıkarma konusunda bile bu kadar pragmatik davranırken, Ermeni bir aday bu ülkeye çok lüks kaçardı doğrusu. Olay bundan ibaret.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
barış çıplak
çeşitli atomların ve atomaltı parçacıklarının belli bir hızda birbirlerine çarpmaları ışıklar ve alevler içinde yıldızları oluşturuyordu ve bir ilaha ihtiyaç yok deniliyor. Be hey akıl sahipleri kainatta ki sistem kainatta heran olup biten hikmetli akıllıca işler cansız parçacıkların yapacağı iş midir.Bu ne mantıksızlıktir.
ali ihsan azak
İnsanoğlu en fazla 100 yıl süren ömrü ve eldeki bilimsel bilgilerle canlılığın oluşumunu açıklama konusunda çok doyurucu teorilere sahip değil... Ama evrimi etraflıca inceleyen ve biraz da abiyogenez konusunda bilgi sahibi olan bir insan bu konuda da en mantıklı ve doyurucu bilgilere sahip olabiliyor... Tanrı var mı yok mu sorusuna cevap ararken, tanrıların kültür tarihindeki evrimine bakmak gerekir. Başlangıçta deprem, gökgürültüsü ve bu gibi çözülmemiş doğa olaylarından başlayan tanrı kavramını taaaa big bangin ötesine kadar öteledik. Yine atomlar ve hücrelerin sırları da çözüldükçe o en küçük yapıtaşların ardındaki şeylere tanrı demeye başladık Bilim cevaplar buldukça tanrılar ya evrenin sonuna, ya da hücrelerin o en ulşaılmaz çekirdeklerine gömülecektir..
kamil
bir yaratıcı olmadan var olmayı aklına kabul ettiren düşünürler, kendilerine kanımca çok yumuşaklar. örneğin neden her baharda topraktan o yeşillikler çıkar ve bu oluşuma o yeşilliklerin düşünsel duygusal bir katkısı yoksa bu oluşumlara düşünen insanlar nasıl hiçbir şey kendi kendine olamaz bildikleri halde kendiliğnden olur der. gerçekten sır insanda ve aklında. kimi kendi kendine oldu der kimi bence biri herşeyi yaptı der. hangisi daha mantıklı?
burhanettin adaklıoğlu
Tanrıya ihtiyaç olmadan Kainatın oluşabileceğini anlamış olan insanoğlu, o maddenin nasıl insana evrilebildiğine hiç şaşırmamalı artık. Atomların birbirini çekerek daha karmaşık yapılar oluşturmaları, yani maddenin bünyesindeki kendiliğinden evrilebilme yeteneği, uzun yıllar önce açıklanmıştı zaten. Sizin muamma olarak anlattığınız insanın varaoluşuna dair kısım, birincisinden önce cevaplanmış olan işin daha kolay kısmıdır aslında, değil mi?
mehmet çetin çimagil
sayın ALTAN kainatın varoluşunu anlatan hawking malesef bir şeyi atlıyor. iki şeye ihtiyaç olduğundan bahsederek iki şeyin hep var olduğunu ve sonunda bir formul ile de kainatın olduğunu söylüyor. evet mesele çok basit olsa da o iki şeyin varlık meselesi çok basit değil. üstelik tüm olasılıklarda hep sonsuzda bir aritmetiği ile olması lazım ki sonsuzda birlerin sonsuz kez olması zaten hiçlik ifade ediyor kısaca sahipsizlik diye bir şey yok. merakımız ölüm ile giderilecek inanmak ise rahatlatır
tuhfe
dogru yone bakıyorsunuz Ahmet Altan insan kendinde bulacak rabbini ,üstad bediüzzamnın dedigi gibi inanmayan adamın işi daha zordur bir seyde degıl herseyde Allahın yoklugunu ıspatlaması lazım ama ınanın öylemi bir tek tek eserini göstermesi ispat icin kafiidir bir tek göz gibi ama sadece merak ediyorsanız mehmet cetin beyin dedigi gibi ölüm hepimizin merakını giderecektir yoksa inanmak ta rahatlık vardır Hz.Ali nin ya Allah yoksa diyen bedeviye cevabı gibi ya varsa...
M Ali Haydar
nur talebelrin icinde Ahmed altan beyi ikna edici ilmi cevab verecek muhakak büyüklerimiz vardir shöyle hatirlatmada bulunayim islamcilikla ilgili kalemshörler adeta yarishiyorlardi ve coguda israfi kelam ediyorladir tesbitleride basürt tesbitlerdi birde yazar bilmem gazeteci DR daha ne ünvanlarla hava atiyorlar buyurun beyler size meydan insanligin girdigi girdabdan kurtarma ameli veya insan oglunu ahirzamandaki buhranlar anaforunda mutasiyonlara ugrayib mutsuzluk azab