Markar ESAYAN
Otoriterleşme konusunda Başbakan Erdoğan'a yönelen kampanyanın esas temelinin 'yansıtma' ve özünde eleştiri değil, rövanş eğilimi üzerine oturduğunu düşünüyorum. Keşke iktidar daha nitelikli, objektif ve derinlikli bir eleştiriye maruz kalsaydı. Ne yazık ki, son dönemde yeni uç vermekte olan 'öteki'yle ve 'kendi aramızda' konuşma alanlarına mayınlar döşendi. Haliyle, eleştiri hiç olmadığı kadar zarar görüyor. 'Eleştiri'ye ulaşmak için önce mayınlı araziyi temizleme ihtiyacı hissediyorsunuz. Ama ortada kirli bir savaş var ve savaşta mayınlar temizlenmez, döşenir.
Yine de bu eğilimden korunmak ve ısrarla neler olduğunu anlama çabasına devam etmek lazım.
Türkiye'deki laikler ve solcular esas itibarıyla Kemalisttir. Buna solcu kökenli olup bir ara
-80 sonrası ve SSCB'nin yıkılışı ile- demokrat eğilim gösteren aydın kesimleri de dahil. Etyen Mahçupyan'ın tesbitiyle*, solcular solcu olmadan önce laik olunması gerektiğini düşünüyorlar. Türkiye'yi ilgilendiren kritik yol ayrımlarında Kemalistler ile aynı yere kolaylıkla yerleşebiliyorlar bu nedenle.
'Emperyalizme karşı omuz omuza' olmakta bir sorun yok, ancak mesela başörtüsü, şiddet, müzakereci çözüm, sivil siyaset konusunda nasıl 'solculuk' yapılacağını pek bilmiyorlar. Bu nedenle ulusalcılık yapıp, solculuk diye pazarlamak meşru. Eğilimleri otoriter laiklik ve kendilerini aşma noktasında bile gelebildikleri yer başörtüsünde 'hizmet alan-hizmet veren ayrımı' noktası oldu. Kadınlar kamusal alanda hizmet alırken başörtüsü takabilir, hizmet verirken takamazdı. Kamusal alan tanımları, pozitivist modernizm ve laik bir otoritenin bu alanı 'temiz' tutması şeklindeydi. Bu çelişki üzerinde maalesef derinleşemediler.
Şüphesiz böyle düşünmeyen solcular ve laikler de vardı. Trajik biçimde, Türkiye değiştikçe katılımlar otoriter laik mahalleden demokrat mahalleye olacağına, tam tersi oldu. Çünkü dindarlar kamusal alanı ve kamusal siyaseti daha derinlikli tanımlamaya, alanı belirleyen yeni 'otorite' olmaya başlamıştı. İnisiyatifin laiklerin elinden dindarların eline kayması ciddi bir endişe ve otorite kaybını ima etti. Otoriterleşme suçlamasının altında esas olarak, otoritenin kaybedilmesi öfkesinin yansıması vardı.
Kamusal alanı ve siyaseti derleyen, düzenleyen, karar alan ve uygulayan otorite kim olacaktı? Dar zihin yapıları nedeniyle inisiyatif gittikçe Erdoğan'dan yana toplandı. Erdoğan'la girdikleri 'kişilik' savaşları, tabii ki kişisel değildi. Demokratlaşma konusunda 'kılavuzluk' yeteneğini kaybetmeleri, ortaklığı bitiren asıl etkendi. Bu aczlerini Erdoğan'ın hatalarını cilalayarak kamufle etmek istediler. Çünkü Erdoğan, otoriter laiklerin tanımlı dünyasından çıkmış, yol arkadaşlığının vesayete dönüşmesini kabul etmemişti. Ve evet, bunu ataerkillik ve demokratlık arasındaki bir sarkaç dairesinde ve bazen vura kıra yapıyordu.
Etyen Mahçupyan ta 2007'de şöyle demişti: 'Mesela İslami kesimden gelen demokratların üreteceği ideolojiler hem ataerkilliği hem de demokratlığı içerecektir.'
Aynen böyle de oldu. Erdoğan ve dindar taban ataerkil yapılarına demokratlığı eklemleyerek ilerledi. Bunu bazen bilinçli, bazen yolda karşılaştıkları zorlukları deneyimleyerek, bazen mecbur kalarak ve hatalarla yaptı. Ama bu sadece hoş bir kazaya uğramak gibi de değildi. Olan şeylerin ve kendi üzerlerine düşündüler. Geldiğimiz noktada yine Mahçupyan'nın yazdığı gibi, otoriter laikler sandıktan kaçar, ataerkil dindarlar ise seçime bir an evvel varmayı ister halde buldular kendilerini. Hangisi daha demokratça sorusunun cevabı ortada.
Her birimiz için olduğu kadar, Erdoğan için ataerkil tesbiti yapılabilir, ama otoriterleşme daha çok laik mahalleye dair bir kod. Nitekim bu kesimler kamusal alandaki otoritelerini kaybettikçe içlerine kapanıyor ve hala bir güce sahip oldukları için de saldırganlaşıyorlar. (EM.) 1940'larda yaşamadığımız için algıyı yönetmek zorundalar. Bu nedenle, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'dan bile daha eforik yazılar yazarak, olumsuz içgüdüleri tahrik etme noktasında birleşiyorlar. Her tartışma, her sorun, Erdoğan'a zarar verme noktasında araçsallaşıyor, bu şekilde Erdoğan'a sürekli olarak meşruiyet ve güç taşıyorlar. Gerçek eleştiri ise başka baharlara kalıyor.
Bu noktada ciddi bir ahlaki zaaf içindeler. Yaşananın açık bir darbe olduğunu bildikleri halde, bu fırsatın otoriteyi tekrar kendilerine geri getireceğini hesaplayarak 'yoldan çıktılar.' Şükrü Elekdağ'ın bile gerisinde kaldılar. Topluma anlamlı bir şey söyleyemediklerinin, ikna edici olmadıklarının farkındalar. Bu nedenle ithamlarla, oportünizmle dar bir ergenler topluluğuna kendilerince 'şık' hareketler yapıyorlar. Mustafa Sarıgül'e destek bildirisi yayımlamanın eşiğindeler.
Erdoğan'a ataerkillik ithamı pek ala yapılabilir ve bu coğrafya için malumun ilanı olur. Ama bir diğer malumun ilanı ise, bu kesimin dindarlar üzerindeki otorite kaybını daha da otoriterleşerek hatta darbe güzellemeleri ile gidermeye çalıştıklarıdır.
*Etyen Mahçupyan, 'Bir Demokratın Gündemi', Söyleşi: M. Ferda Balancar, Hayy Yayınevi, 2007 İstanbul.
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları




























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019