Markar ESAYAN
Zorla, yazılmış olsun diye yazı yazmama gibi bir ilkem var.
Bu, öyle günlerden biri.
Çok sıkıntılı bir gün.
Hakkâri’deki saldırıyla uyandım.
Dün Bitlis saldırısı ile güne son vermiştik. Üçü çocuk dokuz kişi öldü.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz derler ama, ölüme alışmamak bir insan hâli olmalı.
Bu saldırıların önemli bir amacı da, insanların, yaptıkları işe, barışa ve yaşama dair inançlarını yok etmek.
Sözün bittiği yer...
Öyle bir yer açmak. Öyle ki, orada savaş olsun, nefret olsun, sıkışalım sıkışalım ve her sıkışma halinde olduğu gibi eski alışık olduğumuz hallerimize geri dönelim.
“Savaş” durumu mu bu?
O zaman ortada gerçek bir savaştan bahsetmek gerekir.
Ortada gerçek bir savaş var mı acaba? Olmuş bu?
Onur Dirik denen o adam ortaya çıktı işte.
Dağlıca saldırısının faturasının kendine kesilmesinden şikâyetçi. Buz dağının görünmeyen yüzünden bahsediyor. Ama öyle veya böyle, konuşmaya başlamasının bir anlamı olmalı.
Belki, kendisinin koru-ya-mayan üstlerine kızan Dursun Çiçek sendromunu tekrarlıyor, ya da hadisenin yargıya daha ciddi bir şekilde yansıması ile devlete karşı işlenen suçlar kapsamında harcanacağını düşünüyor, bilemem.
Dağlıca’da 12 asker kaybettik. Dirik’in kendisi söylüyor. 28 gün öncesinden bilinen bir saldırı. Aynı Aktütün gibi, Hantepe ve kimbilir bilmediğimiz kaç sahte baskın gibi. Heronların an an izlediği, istihbaratın oluk gibi aktığı saldırılarda, ne önlem alınmış, ne de adam gibi yardım gitmiş. Dağlıca’da tabur zayıflatılmış, ışıklar gece açılmış, bozuk silahlar verilmiş ve Dirik’in iddiasına göre saldırıdan dört saat önce karşı saldırı talebi ret görmüş üst komutanlarca, ters istikamete gönderilmişler.
Dağlıca’da bütün işi kaçırılan sekiz erin üzerine atmaya kalktılar. Bu memleketin bakanı, Mehmet Ali Şahin, “O askerler keşke esir düşmeseler de ölselerdi” diyebilmişti. Nasıl da örtüşüveriyor zihniyetler, birbirine hasım olanlar arasında bile.
Özgürlük için ölmeye inanırım, ama öldürmeye inanmam. Hak mücadelesini, en kötü zamanlarda bile, öldürmeden de verebilirsiniz. Hatta ölmeye razı gelirsiniz, mücadelenizi en sert şekilde verirsiniz, sözünüzü söylersiniz. Siz öldürmeyi reddettiğinizde, sizi yenebilecek hiçbir güç yoktur. Bu duruşun gücü tahmin etmediğiniz kadar ezicidir.
Çoğu kabullenemez bunu. Çünkü öfke tatlıdır ve kolaydır, emek istemez. İntikam arzusu, barış arzusunu dümdüz eder gider. Sonra işin içine bir sürü kirli işler, ilişkiler, savaşın iktidarı ve menfaatler girer.
İşin içinden çıkamaz olursunuz. Baştaki cellât- mağdur ilişkisi, bir süre sonra, büyük cellât- küçük cellât ilişkisine döner. Ben tesbitimi söyleyeyim. 1980’lerin, 1990’ların devlet cinayetlerini en çok, en sert yazanlardan biriyim. PKK örgütü ortaya hiç çıkmamış olsaydı, bugün Kürt kimliğini tanımıyor olmayacaktık. PKK’nın sayesinde elde edilmiş bir kazanım olduğuna inanmıyorum.
Bana kimse de devletle örgütü aynı kefeye koyma demesin. Devlet en büyük cinayet örgütüdür zaten. Üstelik meşruiyet sıkıntısı yaşamaz. Her türlü yola başvurur, bilgiyi kirletir, yine yapar yapacağını.
Yani savaşla bir devleti yenmek o kadar kolay değildir. Ama devleti yenmek mümkündür. Onunla hiç beklemediği bir yöntemle mücadele etmek mesela. Eğer amaç, uğruna savaştığına inandığın insanlara özgürlük hak hukuk sağlamaksa tabii.
ETA silahı bırakıyor, onca yılda yaşanan insan kaybının toplamı 800. Britanya-IRA savaşında ise 3.500 civarında insan hayatını kaybetti neredeyse bir asırlık sürede.
Şuna bakın! Otuz yılda elli bin insan ölmüş. Devlet öldürmüş, PKK öldürmüş, sonra birlikte öldürmüşler. Devam ediyorlar.
Yamyamlık bu, özgürlük savaşı filan değil.
Tamam savaşa inanmam ama, savaş bir gerçeklik ve savaş barış için yapılır benim bildiğim. Uzun süren bir savaşta, bir konsensüs vardır savaş üzerine ve bu ahlaksızlık demektir.
Ya da yapılması gerekenler, yapılması gereken hızda yapılmıyordur. Aynı kapıya çıkar.
Bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Bu kirli savaşı sürdürme azminde olanlar bir yana, ona gerekli kafa karışıklığını ve öfkesini sunan herkes.
Şu an kayıp sayısı 24. Yaralı ise 22... Gelen haberler kötü, kayıp sayısının artacağı söyleniyor.
Bu insanlar ölmeyebilirdi. Benim tek bildiğim bu. Biz daha ahlaklı ve daha kararlı olsaydık onlar ölmeyecekti.
Devlet, intikam almak için bugün ve yarın gerilla öldürecek. Kamuoyunu “tatmin” etmek zorunda. Sonra da PKK öldürecek, intikam için.
Hâsılı şu an canlı olanların öleceğini biliyorsunuz.
Maalesef o cümleyi yeniden kurmak zorundayım. Bizim ahlaksızlığımızı, ataletimizi kıracak kadar yeterli kan akmamış olmalı. Daha çok masum kanına ihtiyaç olmalı, masaya oturup şu pis işi bitirmek için.
Çocuklar ölüyor ve biz seyrediyoruz.
Benim bunu tanımlayacak bir sıfatım yok artık.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019