Markar ESAYAN

Bir sıfatım yok...
20.10.2011
3707

Zorla, yazılmış olsun diye yazı yazmama gibi bir ilkem var.

Bu, öyle günlerden biri.

Çok sıkıntılı bir gün.

Hakkâri’deki saldırıyla uyandım.

Dün Bitlis saldırısı ile güne son vermiştik. Üçü çocuk dokuz kişi öldü.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz derler ama, ölüme alışmamak bir insan hâli olmalı.

Bu saldırıların önemli bir amacı da, insanların, yaptıkları işe, barışa ve yaşama dair inançlarını yok etmek.

Sözün bittiği yer...

Öyle bir yer açmak. Öyle ki, orada savaş olsun, nefret olsun, sıkışalım sıkışalım ve her sıkışma halinde olduğu gibi eski alışık olduğumuz hallerimize geri dönelim.

“Savaş” durumu mu bu?

O zaman ortada gerçek bir savaştan bahsetmek gerekir.

Ortada gerçek bir savaş var mı acaba? Olmuş bu?

Onur Dirik denen o adam ortaya çıktı işte.

Dağlıca saldırısının faturasının kendine kesilmesinden şikâyetçi. Buz dağının görünmeyen yüzünden bahsediyor. Ama öyle veya böyle, konuşmaya başlamasının bir anlamı olmalı.

Belki, kendisinin koru-ya-mayan üstlerine kızan Dursun Çiçek sendromunu tekrarlıyor, ya da hadisenin yargıya daha ciddi bir şekilde yansıması ile devlete karşı işlenen suçlar kapsamında harcanacağını düşünüyor, bilemem.

Dağlıca’da 12 asker kaybettik. Dirik’in kendisi söylüyor. 28 gün öncesinden bilinen bir saldırı. Aynı Aktütün gibi, Hantepe ve kimbilir bilmediğimiz kaç sahte baskın gibi. Heronların an an izlediği, istihbaratın oluk gibi aktığı saldırılarda, ne önlem alınmış, ne de adam gibi yardım gitmiş. Dağlıca’da tabur zayıflatılmış, ışıklar gece açılmış, bozuk silahlar verilmiş ve Dirik’in iddiasına göre saldırıdan dört saat önce karşı saldırı talebi ret görmüş üst komutanlarca, ters istikamete gönderilmişler.

Dağlıca’da bütün işi kaçırılan sekiz erin üzerine atmaya kalktılar. Bu memleketin bakanı, Mehmet Ali Şahin, “O askerler keşke esir düşmeseler de ölselerdi” diyebilmişti. Nasıl da örtüşüveriyor zihniyetler, birbirine hasım olanlar arasında bile.

Özgürlük için ölmeye inanırım, ama öldürmeye inanmam. Hak mücadelesini, en kötü zamanlarda bile, öldürmeden de verebilirsiniz. Hatta ölmeye razı gelirsiniz, mücadelenizi en sert şekilde verirsiniz, sözünüzü söylersiniz. Siz öldürmeyi reddettiğinizde, sizi yenebilecek hiçbir güç yoktur. Bu duruşun gücü tahmin etmediğiniz kadar ezicidir.

Çoğu kabullenemez bunu. Çünkü öfke tatlıdır ve kolaydır, emek istemez. İntikam arzusu, barış arzusunu dümdüz eder gider. Sonra işin içine bir sürü kirli işler, ilişkiler, savaşın iktidarı ve menfaatler girer.

İşin içinden çıkamaz olursunuz. Baştaki cellât- mağdur ilişkisi, bir süre sonra, büyük cellât- küçük cellât ilişkisine döner. Ben tesbitimi söyleyeyim. 1980’lerin, 1990’ların devlet cinayetlerini en çok, en sert yazanlardan biriyim. PKK örgütü ortaya hiç çıkmamış olsaydı, bugün Kürt kimliğini tanımıyor olmayacaktık. PKK’nın sayesinde elde edilmiş bir kazanım olduğuna inanmıyorum.

Bana kimse de devletle örgütü aynı kefeye koyma demesin. Devlet en büyük cinayet örgütüdür zaten. Üstelik meşruiyet sıkıntısı yaşamaz. Her türlü yola başvurur, bilgiyi kirletir, yine yapar yapacağını.

Yani savaşla bir devleti yenmek o kadar kolay değildir. Ama devleti yenmek mümkündür. Onunla hiç beklemediği bir yöntemle mücadele etmek mesela. Eğer amaç, uğruna savaştığına inandığın insanlara özgürlük hak hukuk sağlamaksa tabii.

ETA silahı bırakıyor, onca yılda yaşanan insan kaybının toplamı 800. Britanya-IRA savaşında ise 3.500 civarında insan hayatını kaybetti neredeyse bir asırlık sürede.

Şuna bakın! Otuz yılda elli bin insan ölmüş. Devlet öldürmüş, PKK öldürmüş, sonra birlikte öldürmüşler. Devam ediyorlar.

Yamyamlık bu, özgürlük savaşı filan değil.

Tamam savaşa inanmam ama, savaş bir gerçeklik ve savaş barış için yapılır benim bildiğim. Uzun süren bir savaşta, bir konsensüs vardır savaş üzerine ve bu ahlaksızlık demektir.

Ya da yapılması gerekenler, yapılması gereken hızda yapılmıyordur. Aynı kapıya çıkar.

Bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Bu kirli savaşı sürdürme azminde olanlar bir yana, ona gerekli kafa karışıklığını ve öfkesini sunan herkes.

Şu an kayıp sayısı 24. Yaralı ise 22... Gelen haberler kötü, kayıp sayısının artacağı söyleniyor.

Bu insanlar ölmeyebilirdi. Benim tek bildiğim bu. Biz daha ahlaklı ve daha kararlı olsaydık onlar ölmeyecekti.

Devlet, intikam almak için bugün ve yarın gerilla öldürecek. Kamuoyunu “tatmin” etmek zorunda. Sonra da PKK öldürecek, intikam için.

Hâsılı şu an canlı olanların öleceğini biliyorsunuz.

Maalesef o cümleyi yeniden kurmak zorundayım. Bizim ahlaksızlığımızı, ataletimizi kıracak kadar yeterli kan akmamış olmalı. Daha çok masum kanına ihtiyaç olmalı, masaya oturup şu pis işi bitirmek için.

Çocuklar ölüyor ve biz seyrediyoruz.

Benim bunu tanımlayacak bir sıfatım yok artık.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar