Markar ESAYAN

Kandıra Cezaevi’nde yaşanan ihlaller
12.12.2011
4504

 Dünkü yazımda cezaevlerinden ara ara mektup aldığımı yazmıştım. Yine, Hopa davalarında gelen tahliyeleri çok olumlu bulduğumu, ama bunların zaten hiç yaşanmamış olması gerektiğini söylemiştim. Ama demokrasi, toplum-iktidar ilişkisi ve bunun üzerinden yaşanan olumlu içtihatlar üzerinden olgunlaşıyor. Dertlerimizi sorunsallaştırmak ve bunların demokratik çözümlerini siyasete sunmak, olmadı dayatmak durumundayız. En azından, düne nazaran, sivil toplum tepkisinin daha fazla işe yaradığını görmek güzel. Bu ihlallerin hiç yaşanmamış olması temennim de bu anlamda naif kalıyor haliyle. Öyle bir şey dünya tarihinde hiç olmadı. Kazanımlar mücadelelerin, emeğin sonunda geldi.

Evet, siyasi bir damara denk geldiği için sahip çıkılan insanlara adalet geç de olsa ulaşıyor; ama dün de yazdığım gibi, “adi suçlar” işleyen “muteber” saymadığımız insanların durumu ile ilgilenen, onlara sahip çıkan pek yok.

Ama biliyorsunuz, suç işleyen insanlar, bu eylemle vatandaşlık hakları ve insan olma içtimasında kazandan düşmüyorlar. En azından uygar ülkeler için böyle bu. Ama bizde cinayet işleyen, hırsızlık yapan, tecavüz suçu işleyen, fuhuş sektöründe çalışan kadın ve eşcinseller, uyuşturucu kullanan ve satanlar zaten insanlık haklarından mahrum edilmeli gibi bir vicdan bozulması var. Yani onların yasalarımıza göre aldıkları cezalar yeterli değil.

Tecavüz suçundan ceza alıp içeriye girenler –özellikle mağdurlar çocuk olunca– “nasıl olsa içeride onu şişlerler” diye teselli bulan bir toplumuz biz. Nitekim, bu toplumsal meşruiyeti hisseden ve mesajı alanlar da içeride gerçekten şişliyorlar onları. Şişleyenler de genellikle “namus belasından” cinayet işlemiş “kader kurbanları” oluyor. Çünkü onların da arkasında toplumsal bir meşruiyet var. Dışarıda sağladıkları “adaleti” bu sefer içeride sağlıyorlar. Tam da toplum olarak bu ahlaksız duruşumuza yaslanan meşruiyet alanları var adalet sistemimizde. İzmir Karabağlar Karakolu’nda dövülen, işkenceye uğrayan F.C. için “O konsomatris” denmesi de bu meşruiyete yaslanıyor.

Hâsılı, bizim gibi ülkelerde uzun süreler totaliter ve baskıcı yönetimlere sahip olmak sadece o iktidarın tercihinden, şiddetinden kaynaklanmıyor; toplumun da buna ayak uydurduğunu kabul etmeliyiz. Zaten değişim de bu ahlaki olmayan zeminden toplumun yabancılaşmasıyla mümkün hale geliyor. Bu tesbiti de çuvaldız olarak yazının bu satırına bırakayım. Dileyen alıp batırsın.

Şimdi köşeme konuk edeceğim faksın sahibi Muharrem Zengin, Kandıra Cezaevi’nden yazmış. Kendisinin ve arkadaşlarının ne türden bir suçtan cezaevinde olduklarını bilmiyorum. Umurumda da değil zaten. “Size Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden yazıyor selamlarımızı iletiyoruz” diye başlıyor mektup ve devam ediyor.

“Tüm engellemelere, sansür ve keyfiyetlere rağmen kasım ayında yaşadığımız, temelini hukuksuzluk ve keyfiyetten alan uygulamaları sizlerle paylaşmak için düştük yollara. Belki bu faks da o keyfiyetin bir ürünü olan ‘el koyma’ kararıyla idare tarafından gasp edilecek ama biz bu kadar ‘demokratik’ bir ülkenin hapishanelerinde yaşananları haykırmaya devam edeceğiz. İşte kasım ayında yaşadığımız bazı hukuksuzluklar.

– Adalet Bakanlığı’nın uyguladığı haftada 10 kişi 10 saat sohbet hakkını kapsayan 45/7 No’lu genelge uygulanmıyor, idare, bakanlığın resmî kararını dahi uygulamıyor.

– Ali Kartal arkadaşımız 10.11.2011 tarihinde revir için dilekçe yazmış ve çıkartılmamış, aynı gün akşamı fenalaşmış, 112 Acil Servis gelerek muayenesini yapmış ve arkadaşımızın 15.11.2011 tarihli dilekçesinde sağlık durumu ve aciliyetini belirtmesine rağmen sevki yapılmamıştır. Yine 17.11.2011 tarihinde arkadaşımız fenalaşıyor ve acil butonuna basılarak idareye haber veriliyor, bunun üzerine baygın halde hastaneye götürülüyor ve dört saat sonra yoğun bakımda kendisine geliyor. Evet, sağlık hakkımızı komalık olmadan kullanamıyoruz.

– Kemal Avcı arkadaşımız iki ay önce bel rahatsızlığı kaynaklı sevk aldı. Fakat henüz komalık olmadığı için sevke götürülmüyor.

– Ümit İlter arkadaşımız posta yoluyla göndermek istediği Haydee isimli kolektif olarak çıkardığımız aylık mizah dergisine el kondu. Gerekçe ise devlet büyüğünü aşağılamak ve hakaret etmek. Tarih 21.11.2011 karar No’su ise 2011/79-74, UYAP’tan bakabilirsiniz.

Bu belirttiğimiz sorunlar yaşadıklarımızın sadece bir kısmıdır. Bunlara bakarak bile demokrasinin ne kadar ‘ileri’ olduğunu anlayabilirsiniz.”

Ümraniye Cezaevi’nde kan kusarak ölen Avni Karabulut’u manşetimize daha yeni taşıdık. Cezaevinde ölen 30 mahkûm ayıbına sahibiz. İçişleri Bakanlığı Ümraniye Cezaevi yetkilileri için bir işlem başlattı mı? Bakanlığın genelgesini uygulamayan, mahkûmların sağlık hizmeti almasına duyarsız kalan Kandıra Cezaevi yönetimi için inceleme yapılacak mı?

Ali Kartal ölürse bunun hesabını kim verecek?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar