Markar ESAYAN

Zincirleri kırmanın gereği…
16.06.2017
1108

 Kabul etmek gerekir ki, her çağın hegemon devletleri bulunmakta ve bu pozisyon, diğer devletler üzerinde tasarruf kullanma gücü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, sadece siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik gücün meşru rekabeti olarak tezahür etmemekte, dünya kaynaklarının kontrolünde birçok gayrimeşru ve karanlık yöntemler hep devrede olmaktadır.

Böylelikle, ya kaynak ya da olası rakip olarak görülen hedef ülkeler, kendi gündemlerini belirleyememekte, adeta bir angaryalar fırtınasında sürüklenmektedirler. İçeride birliğin ve istikrarın sağlanamaması, o ülkelerde siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri zayıflık oluşturmakta, toplumsal barış hep tehdit altında kalmaktadır. Bu zayıf dengeler, istendiği anda tetiklenerek bir darbeye, savaşa veya ekonomik huzursuzluğa dönüşebilmektedir.

Sorunlara odaklanamamak, potansiyelleri gerçek hedefe doğru harekete geçirememek, ilan edilmiş olsun veya olmasın, tahakküm altına alınmış olmak demektir. Türkiye, bu kıskaçtan çıkmak için kuruluş döneminde Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra Menderes ve Özal ile önemli hamleler yapmış ama nihai anlamda zincirlerini kıramamıştır.

Son 15 yıl bu açıdan, çok daha farklı bir atılım süreci olmuştur. Türkiye, ekonomisini üçe katlarken, her alanda büyük bir diriliş dönemi yaşamış, son olarak da bir tür deli gömleğine dönüşmüş yönetim sisteminde tarihi bir reform yapmıştır.

2013’te, Türkiye tarihinin en görkemli göstergelerine eriştiğinde, ciddi anlamda bir saldırıyla karşı karşıya geldi. Burada Türkiye’nin gerek demokrasi, gerek siyaset, gerekse ekonomik alanlarda başarısız olması değil, bilakis başarılı olması nedeniyle taarruza uğradığını görmek gerekir.

Bu mülahazanın bir siyasi meşreple veya ideolojiyle ilgisi yok. Türkiye ne zaman bir hamle yapsa, hep aynı karanlık müdahalelerle muhatap olmuştur. Aktüel siyasi tartışmalar ile bu tarihsel sabit gerçekliği birbirinden ayırmak kritiktir.

Türkiye, Gezi’den başlayıp 15 Temmuz ile gemi azıya alan süreçte ayakta kaldı, hırpalansa da bayrağı yere düşürmedi. Bu büyük bir fırsatın elde edildiğini gösteriyor. Ancak bu fırsatın nihai başarı için doğru kullanılması adına da çok çalışılması gerekiyor.

***

Bu sadece Cumhurbaşkanı’nın, sadece AK Parti’nin tek başına görevi olamaz. Böyle dönemlerde siyasi fayda, çıkar gözetilemez. Fedakârlıkta, siyaset, bürokrasi ve hiçbir temsil makamı milletin gerisinde kalamaz.

İşte, CHP’ye gönül koymamız da bu nedenle... CHP’nin sadece yıkıcı muhalefetten vazgeçmesi yeterli değildir; aynı zamanda, yükün kendine düşen payını omuzlamak zorundadır.

Artık yeni bir dönem açmamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğini güçlendirmek, ortak hedef ve ülkülerde birleşmek, tüm çeşitliliğimizi liyakat esaslı olarak harekete geçirmek zorundayız.

CHP’nin bu noktada önemi büyük… Eksilttiği yer, Türkiye için zaaf oluşturmakta, rakiplere cesaret vermektedir. Bununla birlikte, seçmeninde depresyon yaratmakta, ortak üst kimlikte karadelik oluşturmaktadır.

Esasında CHP’nin siyaseten zayıflığının nedeni de, tarihte aldığı bu yanlış pozisyondur. Türkiye güçlendikçe CHP’nin zayıflıyor olması, denklemde yanlış yerde olmasının bir sonucudur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar