Markar ESAYAN

Anlama yetişmek...
22.06.2017
1002

 “Zaman, insana verilmiş hem tatlı hem de acı bir armağandır. Hayat, var olmak için kendine koyduğu hedeflere uygun ruh geliştirmesi için insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir ve insan bu gelişimi gerçekleştirmek zorundadır.”

Sizlere de tavsiye edeceğim değerli Rus yönetmen Adrey Tarkovski, “Mühürlenmiş Zaman” adlı bir tür deneme olan kitabında böyle söylüyor.

Eski insanın zamanla ilişkisi en azından daha doğaldı. Güneşin doğup batması, dört mevsimin gelip geçişleri, gökteki yıldızların pozisyonları ile hissedilen ve ona göre düzenlenen bir yaşam içinde zaman daha az acıtıcı olmalıydı.

“Zaman, şimdilerde borsanın kapanması veya mesai saatinin bitmesine indirgendi” diye hayıflanmayacağım. Ben onun daha varoluşsal bir etkisine bakmaya çalışıyorum. Zaman, sanırım çürüme prensibiyle bizi daha çok ilgilendiriyor. Yani ölümle… Allah’a inananların da, inanmayanların da kabul ettiği somut gerçek, termo-dinamiğin bir kuralı olan çürüme prensibidir, yani ölüm.

Yaşamaya başlayan her şey ölmeye de başlamıştır.

Zaman da aslında çoğunluk bu nedenle acıtıcı bir anlama sahip. Sokrat’ın dediği gibi, hepimiz doğanın ölüme mahkum ettiği varlıklarız. Zamanın öyle veya böyle geçmesinden bağımsız olarak, bizi sona ulaştırdığını biliyoruz. Ben iddia ediyorum ki, bu dünyadaki her insanın yapıp etmelerinin altında hep aynı dürtü var; ölüm…

Burada ilginç bir paradoks ortaya çıkıyor. Zamanı “yetişmek” olarak algılıyoruz. Çok ilginç değil mi? Bir şeylere, bir noktaya, bir amaca yetişmek aslında insan için ölümle başa çıkmanın bir yoluyken, onu ölüme daha da yaklaştıran çabaya dönüşüyor.

Ben yine inanan inanmayan herkesin, ölümden sonraya inançta birleştiğini düşünüyorum. Kişi ister ahirete inansın, isterse inanmasın, hayatını anlamlandırmak için ölümden sonrası için çalışmak zorunda. Tüm sanat ve iyilik faaliyetleri, kişinin hayatını ölümsüzlüğe taşıma gayretinden başka bir şey değil.

İnanan bir kardeşimizi düşünelim. Hayatın bu yaşamla sona ermeyeceğine iman etmiştir. Böylelikle hayatında çürüme prensibine dayanan sağlam bir gerekçe bulur. Ortalama 75 yılın sonunda elinde bir trajedi olmayacak, hayat yaşamdan sonra farklı bir formda devam edecektir. Bu hem şu anki hayatına bir anlam verir, hem de çalışmak, çabalamak için bir ümidi olur.

Şimdi de inançsız bir kardeşimizi düşünelim. Çocuklarına iyi bir hayat bırakmaya çalışır. Eğer biraz daha zengileşmiş ve vicdanlı bir insan ise, vakıf kurar, yeryüzü doktorlarına katılır, fakir insanlara yardım eder, sanat koleksiyonu yapar, kitap yazar vs. Neden? Çünkü o da kendisi öldükten sonra bu dünyada hayatın devam edeceğini bilmektedir.

Yani ister bu hayatta, ister ise ahirette herkes için varoluş devam etmektedir.

Zaman, bu şekilde yakıcı bir etkiden uzaklaşır ve hayatın bir anlamı olur. Tarkovski’nin dediği gibi, her insan bu hesaplaşmayı yapmak zorundadır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar