Markar ESAYAN

Ölü toprağını silkelemek...
27.07.2017
972

 Türkiye’nin son 15 yılına damga vuran özelliğin ne olduğu konusunda demokratların üzerinde ittifak ettiği olgu, ülkenin üzerindeki ölü toprağını silkelemeye başladığı, toplumun hasar görmüş özgüveninin yerine geldiği, bu şekilde de potansiyellerini harekete geçirmeye başladığı olmuştur.

Çocukluğumda en çok dikkatimi çeken şey, toplumdaki ümitsizlik ve karamsarlık olmuştu. “Bizden hiçbir şey olmaz” cümlesini her sohbette duymak mümkündü. Batı’ya karşı gerçeküstü düzeyde bir hayranlık, teslimiyet, aşk/nefret ilişkisi vardı. Sanki Balkan, 1. Dünya Savaşı henüz bitmişti. Tabii bu duygu taşınamaz boyutta olduğu için, terazinin diğer kefesine hamaset yerleşiyordu. Bizler ya son derece değersiz insanlardık, ya da tekimiz dünyaya bedeldik.

Her ikisi de aynı duygunun, yani gerçek olamayacak bir kabulün tezahürüydü.

Oysa, bildiğimiz gibi, Batılılar uzaydan dünyaya düşmediği gibi, insanlar da eşit yaratılmışlardır. Ontolojik olarak iyi, kötü, asil, aşağılık, çalışkan, tembel insanlar yoktur. İçine doğduğumuz çevre ve şartlar, bir torna gibi bizi şekillendirir ve genellikle ona karşı direncimiz zayıftır. Bir kişinin tek başına çevre şartlarına galebe çalması genellikle mümkün olmaz. Bu nedenle, bir ülkenin nasıl yönetildiği, insanlarına nasıl bir çevre sunduğu da hayatiyet kazanır.

Tabii uzun süreler olumsuz şartlar altında yaşayan insanlar, öğrenilmiş çaresizliğin pençesine düşerler. Ölü toprağı dediğimiz şey de böyle üzerimize dökülür. Bu rastgele olan bir şey değildir. Birinci fail kendimiz, sonraki fail, üzerimizde kültürel ve politik üstünlük kuran muarızlardır. 17. Yüzyıl’da devletin zayıflamasıyla başlayan, Mondoros Mütarekesi’nde tamamlanan çöküş içerisinde ölü toprağı üzerimize dökülmüştür.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı”nda yaptığı konuşmayı dinlerken, bu acılı tarih ve son 15 yılda başarılanları düşündüm. Cumhurbaşkanı çok sarih bir şekilde nedenleri ve sonuçları, bu kapandan çıkmanın formülleri ile birlikte ifade ediyordu. Sözleri önemseniyordu, çünkü karamsarlık veya hamaset terazisi dışında, son derece gerçekçi ve somuttu. Son 15 yılın başarısında zaten bu dengenin kendisi ve doğru liderlik etkili olmuştu.

Çaresizlik duygusu dile, başarılı olma hırsı ise ele vurur. Kolay olan hamaset üretmek, zor olan ise çalışmak, üretmek, akletmektir.

En zor olan ise, ölü toprağını silkelemektir. Bu kolay olmaz. Onlarca veya yüzlerce yıl üzerimizde etkili olan olumsuz duygulardan kurtulmanın yolu, çalışmak ve başarmaktan geçiyor.

Öte yandan, başaramayacağımıza, başımızı daha da belaya sokarak, önceki durumdan daha kötü bir hale düşeceğimize dair korku sanılandan daha dirençlidir. Ölü toprağının hammaddesi de budur. Alışmadığımız bir menzilde ilk kez ilerliyor olmanın baskısını herkes kaldıramayacağı gibi, eski düzenin konformizmi de etkilidir.

Esasen bugünün Türkiye’sinde birbiri ile çarpışan iki görüş/duygu temelde bunlardır. Türkiye bundan beş, on, yirmi, elli yıl sonra tahmin bile edemeyeceğimiz bir noktada olacaktır. Ölü toprağını silkeledikten sonra, bilincimizde yeni bir satıh yaratıyoruz. 15 Temmuz bu sayede mümkün oldu. 15/16 Temmuz’a Doğu’nun 1789’u dememin nedeni de budur. Hatta ondan en önemli farkı, 15 Temmuz’un bir elit değil, bir millet hareketi olmasıdır. Bunun getirisi, başarılan şeyin sadece kendisini değil, tüm dünyayı önemsemesi olacaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar