Murat AKSOY
Geçtiğimiz aylarda yaşanan yol kesme, bayrak indirme krizinden sonra, Diyarbakır'ın Lice ilçesi bu kez de heykel kriziyle gündeme geldi. Önceki gün ve dün Diyarbakır’da polislere yönelik saldırı ve iki şehit bir kez daha çözüm sürecini gündeme getirdi. AK Parti'ye yakın kaynaklar bu krizlerin, hazırlanan “paketler” öncesine gelmesini bir tür provokasyon olarak tanımlamaktan yanalar.
Gerçekten Kürt sorunu ve çözüm sürecinde neler oluyor?
Bu tür gerilimler, provokasyon mu yoksa alttan alta süren gerilimin yansımaları mı?
Gezi’de biten süreç
Bu sorulara cevap vermek için 3 Ocak 2013'te başlayan son süreçten bu yana hem içerde hem de dışarıda yaşanan gelişmelere bakmakta fayda var.
3 Ocak 2013'te başlayan çözüm süreci, ilk sınavını, Gezi protestoları ile verdi. Protestoları, demokratik yöntem ve araçlarla çözmek yerine, orantısız şiddetle bastırılmaya çalışılması ve yaşananları açıklamak için başvurulan komplo teorileri; çözüm sürecinde atılması gereken demokratikleşme adımlarının süresiz ertelenmesine yol açtı.
Gezi sürecinde gerek Yeni Şafak’taki yazılarımda gerekse o dönemde katıldığım TV programlarında, çözüm süreciyle ilgili olarak hep aynı tehlikeye dikkat çektim.
O tehlike şuydu; eğer hükümet iyi niyetle başlatmış olduğu çözüm sürecinde gereki demokratik adımları sonbahara (Ekim-Kasım 2013) kadar atmazsa; tarafların iyi niyeti tek başına çözüm sürecinin nihayete ermesini sağlayamayacağıydı.
Bu dönemde; Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'daki gelişmeler, süreci, içerdeki aktörlerin inisiyatifinden çıkarma riski vardı. Ve o risk, bugün gerçekleşmek üzere. Ortadoğu’nun içine düştüğü kaotik hal, PKK’nın tarafı olduğu Türkiye’deki çözüm sürecini ikincilleştirmesine yol açtığı gibi, pazarlık çıtasının da her gün yükselmesine yol açtı.
Çözümün anahtarı: Demokratikleşme
Bugün sadece dışarıdaki gelişmeler değil, Türkiye'deki gelişmeler de çözümü sürecini karmaşık ve çetrefilli hale getirmiştir.
Kürt sorununun çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesinden geçiyor. Hükümet, Gezi süreci ile birlikte demokratikleşmeye büyük ölçüde ara verdiği gibi 17-25 Aralık sonrasında, pek çok anti-demokratik yasayı hayata geçirdiler, var olan yasaları bypas ettiler, hukukun yerini neredeyse keyfilik aldı.
Bugün “çözüm süreci” olarak anılan durum; sadece silahların susmuş olması. Ama bu durum, tek başına çözüm değil, çözüm olmadığı sürece de potansiyel olarak büyük bir tehlike.
Herkesin kendi süreci var
Gezi sonrası oluşan şartlar ve yaşanan gelişmeler, çözüm sürecine tarafların farklı anlamlar yüklediği ve farklı sonlar tasavvur ettiği gerçeğidir.
Hükümetin çözümü, ekonomik kalkınma temelli bir iyileşme iken BDP/HDP/Kandil hattı bunu, haklar ve özgürlükler temelinde güçlü yerel yönetim olarak tasavvur etmektedir.
AK Parti hayal ettiği çözümü, Kuzey Irak Yönetimi Başkanı Barzani ile hayata geçirmeye çalışırken; Kürt siyasi hareketi çözümünü, Türkiyelileştirerek hayata geçirmek istiyor.
İki farklı çözüm anlayışında tek çözüm çıkmaz.
Çözümün yeni parametresi Rojova
Çözüm sürecini zor sokan, ikinci büyük gelişme, son iki yılda Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerdir. Önceki yıl ilan edilen Rojava’daki özerklik, çözüm sürecinin artık yeni parametresidir.
Özerk Rojava, PKK’nın önceliğini Türkiye'de sürdürülen çözüm sürecine değil burada elde edilen özerkliğin korunmasına vermesine yol açmıştır. Hatta PKK, 25 Nisan 2013'te başlattığı Türkiye'deki unsurlarını geri çekmeyi 9 Eylül 2013’te durdurdu. Gerekçe olarak hükümetin demokratikleşme adımlarını atmaması olarak açıklansa da; temel neden önceliğin Rojava'ya verilmesidir.
Son olarak Irak'taki durdurulamayan ilerleyişiyle IŞİD, Ortadoğu denkleminin tam ortasına oturmuştur. IŞİD’a karşı kurulan mücadele hattının ortasında da PKK vardır.
PKK’nın silah bırakması mümkün değil
Bütün bu koşullar bize, PKK’nın ortada vadede silah bırakmasının mümkün olmadığını söylüyor. PKK'nın Irak ve Suriye’de silah bırakması mümkün olmadığı gibi, içerdeki PKK'lıların da silah bırakması bu koşullarda mümkün görünmektedir. Kabul etmesi güç olabilir ama PKK, bölgede giderek Batılı güçlerin olağan müttefiki haline gelmektedir.
Bu yüzden, çözüm süreci konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Öcalan'ın almış olduğu inisiyatif ve ortaya koydukları irade, AK Parti Genel Başkanı ilan edilen Davutoğlu'nun da ortaya koyduğu irade tek başına artık yeterli değildir. Çözüm sürecinin ilerlemesi artık başka parametrelerin de uygunluğu ile ilgilidir.
Çözüm: Sürecin toplumsallaşmasında
Bugün yapılacak AK Parti olağanüstü kongresinden Davutoğlu Genel Başkan seçilir ve 62. Hükümeti kurarsa; çözüm için yapması gereken tek şey; süreci liderlerin inisiyatifine bırakmayacak kadar toplumsallaştırmak ve çözüm zeminin Meclis’e taşımak olmalıdır.
Çözüm sürecinin geleceğini belirleyecek olan Türkiye’de çözümün toplumsallaşması ve Meclis’in zemin olması kadar belirleyici olacak olan Ortadoğu’daki gelişmelerdir.
Artık Rojava'nın özerk/özgür olmadığı bir bölgesel yapıda IŞİD’in terör örgütü olarak var olduğu Ortadoğu’da çözüm süreci ilerleyemez. Türkiye, Türkiyeli çözüm yerine uluslararası güçlerin çözümüne mahkum kalabilir.
Sonuç olarak, Türkiye çözüm süreci trenini iyi niyetine rağmen ağır ağır kaçırıyor. İçerde gerilim, dışarıda yalnızlaşma anlamına gelecek Davutoğlu tercihinin, bu dengeyi tersine çevirebilmesi ancak mevcut politikalardan vazgeçmekle mümkündür?
Bu mümkün mü?
Bugün yapılacak kongrede göreceğiz ki, değil...
@murataksoy
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.02.2019
23.11.2018
20.11.2018
16.11.2018
13.11.2018
10.11.2018
6.01.2018
3.01.2018
30.10.2018
26.10.2018