Murat Sevinç

Memleketin geleceği hangi fotoğrafta?
3.10.2025
26

Mülkiye’de öğretim üyesi meslektaşımız Vedat Ulvi Aslan’ın anısına…

1 Ekim’de açılan TBMM’de çekilen fotoğraflar bir süre gündemde kalacak belli ki. CHP’lilerin ve TİP-EMEP temsilcilerinin yer almadığı birkaç fotoğraf. Aynı akşam İstanbul’da çekilen diğer bir fotoğraf CHP’nin Küçükçekmece’de yaptığı mitingdeki on binlerce yurttaşın coşkusunu gösteriyordu. 

Cumhuriyetin ‘cumhuru’, demokrasinin ‘demosu’ TBMM’deki fotoğrafta mı yoksa mitingdeki fotoğrafta mı yer alıyor? Mesele bu.

CHP açılışı boykot etti. Derli toplu, tutarlı bir açıklama yapıldı ve eleştiriler göğüslendi. Kimi sağcı siyasetçiler bir sağcı nasıl davranırsa öyle davrandı, CHP’yi eleştiren oldu. Burada sağ parti mensubu yerine ‘sağcı’ sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Sağcılığın yalnızca sağ parti sempatizanlığıyla ilişkili bir nitelik değil, aynı zamanda bir tutum, hayat tarzı, hatta ‘kişilik’ özelliği olduğunu düşünüyorum. Sol partiye oy veren biri de sağcı kişilikte olabilir, ya da tersi. Bu insanların her koşulda aynı kalan, insanda tarihsizlik ve zamansızlık hissi uyandıran refleksleri, kavramları, tekrarları mevcut. ‘Milli iradenin tecelli ettiği meclis’ söylemiyle kurdukları ilişki de söz konusu donukluğun bir sonucu. 

İradenin temsil edildiği (ki temsil konusu zaten tarihsel bir kurgudan ibarettir) meclis hangi meclis? Neredeyse tümü Mustafa Kemal Paşa yanlılarından oluşmasına karşın onun talep ettiği fesih ve veto yetkilerini kendisine vermeyi reddeden 1924 meclisi mi? Darbelerden sonra oluşturulan ve darbeciler tarafından belirlenen kurucu meclisler mi? Hadi bunlara ara rejim meclisleri diyelim ve görmezden gelelim. Cumhurbaşkanlığını iyice sembolik makama dönüştürüp klasik parlamenter sistem kuran 1961 Anayasası’nın meclisi mi? Hükümeti zorbalıkla istifa ettirdikten sonra işlemeye devam eden 12 Mart sonrası meclis mi? Sayısız günahına karşın parlamenter sistemden, bir başka söyleyişle ‘meclis üstünlüğü’ ilkesinden vazgeçmeyen 1982 Anayasası’nın meclisi mi? Yoksa 2017’de kabul edilen ve herhangi bir demokraside eşi benzeri olmayan yeni sistemin meclisi mi? Sayıca azınlıkta kalan muhalefet vekillerinin “2 ile 2’yi toplayınca 4 eder” konulu önergelerinin iktidar çoğunluğunca reddedildiği meclis. 

Hem Fransız Devrimini hem de dokunulmazlığı kaldırılırken mecliste nefis bir konuşma yapan Çetin Altan’ı analım; muhalefetin şu anda oradaki konumu ‘marangoz hatası’ sözünü hatırlatıyor bana. Hal böyleyken, ‘milli iradenin tecellisi’ iyi güzel bir söz de, hangi milli irade meclisin neresinde tecelli ediyor? İşte bunlar ‘sağcı’nın pek sevmediği, zahmet etmediği türden sorgulamalar. Her koşulda aynı ezberleri yinelemekten hoşnutlar. Şimdi onlara, DP’yi DP yapan eyleminin 1947’nin ocak ayında CHP’ye çektiği rest olduğu, Hürriyet Misakı yayınlayarak “Ey CHP, şunları şunları yapacaksın, yoksa meclisten çekiliyor ve sine-i millete dönüyorum” diyerek iktidarı yola getirdiği hatırlatılsa yararı olur mu? Sanmam “O başka bu başka” diyerek geçer, AKP seçmeninden alacağı yüzde bir-ikinin hayaliyle yaşamayı sürdürürler.

Pek çok belediye başkanı ve cumhurbaşkanı adayı tutuklu CHP’nin haklı boykotu nasıl ki bir parti kararıysa, diğerlerinin katılması da onların kararı kuşkusuz. Her parti belediye başkanlarının ve cumhurbaşkanı adayının tutuklanmasına aynı duyarlılığı ve tepkiyi göstermeyebilir, yoğurt yiyişi farklı olabilir.

Birkaç fotoğraftan irice siyasi sonuçlara varmaktan yana değilim. Rahmetli Sırrı Bey’in Burhan Kuzu ile kahkahalı bir fotoğrafını hatırlıyorum, sürekli dolaşıma sokulurdu. Dün çekilen o fotoğrafların CHP’nin yokluğunu fırsat bilen bir iletişim çalışması olduğu açık. Fotoğraftaki siyasetçiler hakkında yorum yapmaya gerek yok. Herhalde içlerinde çok mutlu olanlar ve olmayanlar vardır, öyle görünüyor. 

Eleştiriler daha ziyade DEM Partililere yöneldi. Şu anda ‘siyaset yapan’ bir DEM Parti var mı, emin değilim. Son aylardan söz ediyorum, ‘yukarı tükürsek bıyık aşağı tükürsek sakal’ ayları. Dünkü fotoğrafların ardından eleştirilmeleri sürpriz değil. Olağan zamanlar yaşamıyoruz. Cumhuriyet tarihinin en zorlu deneyimlerinden birine tanık oluyoruz. Dolayısıyla her siyasetçinin her eylemi ve sözü yakından takip ediliyor, duyarlı yurttaş kesimlerinde -mantıklı ya da değil-, endişeye yol açıyor. 

Tekrarın zararı yok: Kürt siyasal hareketine saldırmak kolay (bedeli yok), eleştirmek çok güçtür. Güç, çünkü bunca eziyet gören insanlar hakkında yazmak bıçak sırtı bir tercih, çok özenli olmak, kırıp dökmemek gerekiyor. Güç, çünkü bir kesim sempatizan işi fanatizme dökebiliyor ve eleştireni eleştirdiğine pişman ediyor. Eleştiri yöneltenlere, öfkelenenlere, hesap soranlara (haklı ya da haksız) hep aynı cümlelerle, örneğin ‘çok çile çekildiği’ hatırlatılarak karşı çıkılması yersiz ve yararsız bir tutum. Ayrıca, bu harekete mensup-milletvekili olan herkesin aynı mağduriyetleri yaşamadığı bir gerçek.

Böyle fotoğraflar siyasette olur ve böyle fotoğraflar muhalif kesimlerin tepkisini çeker, ikisi de anlaşılabilir. Siyasetçilerin öfkelenenleri anlamaya çalışması gerekir. Cem Yılmaz bir gösterisinde tababetle ilgili anılarını anlatırken, “Tıpta utanma yok diyorlar, iyi de bizde var” demişti; kabul, siyasette olur böyle şeyler ama biz ölümlüler siyasetçi olmadığımız gibi, ahalinin canı hakikaten burnunda. Örneğin benim, Kürt ya da Türk milletvekillerinin sahip olduğu refah ve konforu hayal dahi edemeyecek çok sayıda öğrencim var ve bir kısmı kahvelerde, marketlerde vs. haftanın altı günü-günde 10-12 saat çalışmak zorunda olduğu için derslere gelemiyor. Diyeceğim, tek derdimiz komisyon vs. değil. Muhterem milletvekili arkadaşlar.

İki fotoğraf… Birbirine kırdırmak zorunda değiliz. Buna mukabil, Mart sonrası CHP’sinin miting fotoğrafında demos var, cumhur var. Beni heyecanlandıran ve umut veren o meydan ve bir araya gelmiş binlerce yurttaşın heyecanı, ülkenin geleceği. Diğer fotoğrafı pek önemsemiyorum. Orada, birkaç kişi istisna, son 30 yılda hiç toplu taşıma kullanmamış, hiç fatura ödememiş, hiç kimseden borç istememiş, ayın sonunu nasıl getireceği kaygısı yaşamamış, market pazar sırası beklememiş, bulunduğu konumdan ziyadesiyle memnun, kamu gücü kullanan, burnundan kıl aldırmayan ‘erkekler’ var. O koltuklarda birkaç yıla başkaları oturur, gülümser ya da somurtur, kendileri bilir. 

Haksız yere içeride tutulan insanları, hukukçuları, öğrencileri, siyasetçileri, milletvekillerini, cumhurbaşkanı adaylarını hatırlayarak bitsin yazı. Milletvekili Can Atalay meclis açılışında yoktu. Demirtaş ve Yüksekdağ, kaç yıl oldu? İmamoğlu, altı ayı geçti. Diğerleri…

Yeri gelmedi ama bir de dileğimi paylaşayım: Umuyorum Demirtaş bir gün bir parti kurar.

Öneri: Cansu Çamlıbel’in T24’te eski MİT müsteşarı Sönmez Köksal ile söyleşisi.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar