Murat Sevinç

Türk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş
7.12.2025
90

İnsansız bir yönetim biçimi, insansız siyasal sistem, insansız devlet, insansız kurum yok, henüz icat edilmedi. Konuştuğumuz her şey eninde sonunda insan üzerine.

Fotoğraf: Arşiv. (Reuters)

Demokratik siyasal sistem’ diyoruz, çokluğun iktidarı, insanların yönetimi, insanın daha insanca yaşam mücadelesi. ‘Devlet’ diyoruz, en önemli unsuru insan. Siyasal rejimler, sosyalizm, kapitalizm, liberalizm, insanın marifeti. Faşizm, ırkçılık, ayrımcılık, nefret… ezen de ezilen de insan. Devleti, yetkilerini sınırları içinde nasıl paylaştırdığına göre ‘üniter, federal ya da bölgeli’ sıfatlarıyla tanımlıyoruz, tümünde örgütlenen, yetkileri paylaşan, yönetime katılan ya da katılamayan, insan. Bir toprakta borusu ötenlere bakıp ‘sınıflar’dan söz ediyoruz, sömüren, sömürülen, hâkim ya da mahkûm olanlar, insan.

Tarih boyunca insan evladı ne yaptıysa o oldu. Ancak Marx’ın uyardığı gibi, insan yaptığını kendi belirlediği koşullarda değil, verili-geçmişten aktarılan koşullar altında yaptı. İnsan toplumsal bir varlık, toplumsallığının ürünü. İnsanın mücadelesi, türlü aidiyetleri, inanışı vs. doğup büyüdüğü dünyanın ‘aktarılmış’ değerleriyle belirlenir. Demek ki insanı ve dahi olduğu her örgütlenme biçimini, her şeyden önce, anlamaya çalışmak gerekir.

Bir sorunu kabul edip etmemek, tanımlamak, kabul edilen sorun için sunulan önerilerin içeriği, hep söz konusu aidiyetlerle ilgili. “Kürt sorunu yok” diyenler, “Kürt sorunu var” diyenler, varlığını kabul ettiği bir sorunu tanımlarken farklı terimler kullananlar, diğerine benzemez çözümler önerenler, ayrı tornalardan çıkan insanlar.

Ben bir insanım, diğerleri gibi. Doğup büyüdüğüm çevre bana muhtelif nitelikler kazandırmış, diğer insanlar gibi. Çok sayıda aidiyetim var. Onlardan biri hiç kuşkusuz sınıfsal. Yaşamımın çeşitli aşamalarında yoksul, emekçi, küçük burjuva eğilimleri güçlü bir ‘orta halli’ oldum anladığım kadarıyla. Yıllar içinde olgunlaştırdığım bir ideolojim var. Arkadaş, eş dost çevrem genellikle bana benzediğine göre, pek çok insanın ‘insanlık halleri’nden habersiz yaşıyor olmam pek muhtemel. Bir vicdanım var ve yine diğer insanlar gibi vicdanım kendi koşullarımın, toplumsallığımın ürünü.

Bir de ülkedeki hemen her insanın sahip olduğu, ‘yasa gereği’ kazandığım hak ve özgürlükler, hukuksal düzenlemelerden doğan bazı sıfatlarım var. ‘Seçmen’ bunlardan biri, ‘yurttaşlık’ gibi. Bunlar insanlıkla ilgili değil, yasaların kazandırdığı sıfatlar. Ne yurttaşlık ne seçmenlik, asıl nitelik olan ‘insanlık’tan daha başat değerde. Yurttaşlık ve seçmenlik, ikisi de tarihsel gerekçeleri olan kurgu kavramlar. Bir başka söyleyişle, insan hep vardı ve o insan bir tarihte, bir coğrafyada, belli ve oraya özgü gelişmelerin ardından seçmen ve yurttaş oldu. Kadının seçmen oluşu ise önce erkekle mücadele etmesini gerektirdi.

Herkesin bildiği ve ilginç hiçbir yanı olmayan bu satırları kaleme alma gerekçem, Türkiye’de uzun yıllardır tanık olduğumuz bir zihniyet-dil sorununa değinmek. Önemsiz gibi görünen, ancak başkacaların yanında Kürt sorununun seyrinde de kritik önemde gördüğüm bir sorun.

Kürt siyasetinin ‘seçimler’de ne yapacağı yıllardır merak konusu. Olağan bir merak değil, hemen her zaman önyargılı ve hatta itham edici.

Her seçim sürecinde şu ya da bu gerekçeyle, iktidarla ittifak yapma ihtimali dile getirilir ve değerlendirme/eleştiri dili bunun üzerine kurulur.

DEM Parti çatısı altında toplanan seçmen birörnekmiş gibi yorumlanır.

Çeşitli partilere oy veren Türk seçmenin tek özelliği Türk olmak değilken ve doğaldır ki sayısız değişkene bağlı oy verme davranışı sergiliyorken konu Kürt seçmen olduğunda işler değişir ve Kürtler, teşbihte hata olmaz, ‘imtiyazsız ve sınıfsız kaynaşmış bir kitle’ muamelesi görür.

Üstelik Kürt seçmen, örneğin son cumhurbaşkanlığı seçiminde, iki seçim arasında Zafer Partisi genel başkanıyla yapılan protokolü bilerek muhalefetin adayına oy vermesine rağmen. 2023 seçiminin ikinci turunda muhalefetin cumhurbaşkanı adayının Diyarbakır’da aldığı oy (yüzde 71 küsur), İzmir’de aldığından fazlaydı.

Demek ki demokrasi ve çoğulculuk hevesi hiç de az olmayan bir Kürt seçmen kitlesi mevcut.

Son zamanlarda, özellikle komisyonda çıkan bazı fikir ayrılıklarıyla birlikte başlayan tartışma ve DEM ile CHP arasındaki polemikte konu yine dönüp dolaşıp ilk seçimdeki oy hesabına geldi. Üstelik bu kez tepkisini ‘seçim hatırlatması’yla gösteren, yıllarca ‘oy veren’ olmak dışında başka bir önemi yokmuş gibi davranılan DEM oldu.

Seçim günü kimin kime oy vereceği, özellikle devlet başkanı seçiminde, kuşkusuz son derece kritik. Hele ki 2017 sonrası sistemde. Buna mukabil, muhalefet partileri arasındaki her diyaloğun seçim günü hesaplarıyla ilerlemesinin herkes için zararı olduğu açık. Dereyi görmeden paçayı sıvamak, erken öten horoz olmak, her seçmene sempati beslediği partinin kölesi muamelesi yapmak, sorunun bir yönü.

İkinci ve asıl dikkat çekici olan ise bu tutumun Kürt sorunu gibi yaşamımızı çok bakımdan ilgilendiren bir konunun dürüstçe konuşulmasını ve anlaşılmasını engelleyen/güçleştiren tarafı. Oysa ne bizler yalnızca seçmeniz ne de Kürtler ve Türkler anket kâğıtlarındaki rakamlardan ibaret. İnsanız, yurttaşız ve seçmenlik sahip olduğumuz sayısız sıfattan yalnızca biri. Kürt sorununu konuşmak için akla en son gelmesi gereken sıfat belki de.

Türkiye’de yaşayan bir insan ve yurttaş olarak, bir Kürt beni yalnızca oy verme kabininde basacağı mühür nedeniyle ilgilendirmiyor. Günü geldiğinde herkes birilerine oy verecektir. Aynı toprağın insanıyım ve Kürt’ün dilini işitmek, romanını okumak, müziğini dinlemek, yemeğini yemek, kültüründen yararlanmak istiyorum. Bu toprakta onunla ve kalan herkesle eşit haklara sahip yaşamayı hayal ediyorum. Hak bahşetme makamı değilim ve daha da iyisi, bunun farkındayım. Olsa olsa, özgürlük ve ekmek mücadelesinde yekdiğerine omuz verebilirim. Her bakımdan eşit yurttaşlığı savunmayı, sömürünün her biçimine karşı çıkmayı yurttaşlık görevi kabul ediyorum.

Hal böyleyken özellikle CHP ve DEM’in, siyasetin olağanı sayılabilecek tartışmalar esnasında ‘seçim günü’ imâlarından kaçınmalarında yarar olduğunu düşünüyorum. Hiç kimse yalnızca seçmen değil, ayrıca ahali siyaset esnafı kadar akla fikre sahip.

Yazı önerileri:

Tanıl Bora’nın ‘Kodlar’ başlıklı yazısı.

Hocam Cem Eroğul’un Mülkiye Sözlük için kaleme aldığı, kısacık bir YSK yazısı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar