Nabi YAĞCI
Türkiye Kasım seçimlerinde parlamentoda etkili bir muhalefete sahip olma şansını kıl payı farkla yakaladı. Kim ne derse desin umutlu olabilmek için şimdi bir şansımız var: Zira HDP barajı aşıp parlamentoya girdi. Tayyip Erdoğanlı AKP’nin bütün hesabı HDP’yi baraj altında bırakmaktı, ama başaramadı.
Açıkça görüldü, Haziran seçimlerinde olduğu gibi bu seçimde de keskin mücadele AKP ile HDP arasında gitti. Bu durum HDP’nin fili ana muhalefet olduğu saptamalarımızı doğruluyor, zira olağan koşullarda asıl mücadelenin iktidar partisiyle resmi ana muhalefet arasında gitmesi beklenirdi ama öyle olmadı. CHP koşullar onun için fevkalade olumlu iken yine başarılı olamadı.
Açık olan bir gerçek daha var, Tayyip Erdoğan’ın gerilim yaratma, kamplaşma, kutuplaştırma taktiği kendisi açısından başarılı oldu, terör- şiddet korkusu, ekonomik ve siyasal kaos endişesi sermaye çevreleri de içinde seçmenleri “istikrar” arayışına itti ve “otoriteye/güce” yöneltti. Bu taktik AKP açısından başarı sayılsa da Türkiye için acılara, felaketlere yol açtığı kuşkusuzdur.
Seçmenlerin tavrına gelirsek, körlemesine oy kullandıkları söylenemez, beş ay gibi kısa bir aralıkta öncekine göre farklı oy kullanmaları bunu gösteriyor, bu farkı yaratan terör konusunda hükümetin şantajı ve yoğun manipülasyonlar sonucu doğan algı kirliliği, algı çarpılmasıdır; Kılıçdaroğlu bile terörün asıl kaynağını göstermek yerine bu taktiğin tuzağına düşüp Başbakan’a “açık çek veriyoruz bitir bu terörü” dememiş miydi? Herkes seçim öncesi kendi çevresindeki algı kirliliğini gözlemleyebilir, birçok kişinin “HDP ve şiddet” konusunda nasıl bir kafa karışıklığına düştüğünü gördük. Dolayısıyla üstünde düşünmek gerek ama halka çıkarılacak bir fatura yoktur. En azından Haziran koşulları altında bir seçim yaşasaydık sonucun bugünkü kadar AKP lehine olmayacağını söylemek hiç de zorlama bir yorum sayılamaz.
Uzatmalı seçim bitti nihayet, şimdi soğukkanlılıkla derine inen muhasebeler yapma zamanıdır. Çıkaracağımız pek çok ders olmalı.
I
Soğukkanlı bir muhasebe hepimize yeni şeyler öğretebilir, göremediğimiz noktalar varsa görmemizi sağlayabilir, bunun için seçim öncesi bir ölçüde doğal sayılabilecek gerilimli, polemik ağırlıklı söylemlerin ötesine geçerek analitik düşünmek herkese iyi gelecektir. En önemlisi farklı da düşünsek birbirimizi anlayabilmektir.
Haydi bunu bir deneyelim!
Bu yazımda seçim sonuçlarına Halkın Demokratik Partisi (HDP) açısından bakacağım, zira bu seçim de öncekiler gibi bana göre siyasi tarihimizde temel bir sorun olan “etkili siyasi muhalefet boşluğunu” çıplak biçimde ortaya çıkarmıştır. HDP beğenelim beğenmeyelim bu sorunun çözümünün merkezinde duruyor. Bu yazım niye öyle olduğu üstüne olacak. Ama önce asıl konuma geçmeden HDP açısından seçim sonuçlarının ilk planda düşündürdükleri üstüne birkaç değinme yapacağım.
HDP’nin aldığı sonucu analiz edebilmek için fazlaca veriye ihtiyaç var. Bunların bir kısmı dışarıdan bakılarak toplanabilse de bölge bölge, il il kapsamlı bir veri toplama çalışması ve bunlar üstünden muhasebeye girişmek daha sağlıklı olacağı için, HDP’nin yapacağı değerlendirmeyi beklemeyi tercih ediyorum. Ayrıca HDP’nin, kendine de eleştirici bakışla yapacağı böyle bir muhasebedeki samimiyeti ve objektifliği kendi farkının görülmesi için de eşsiz bir fırsat olacaktır.
Şimdiden söyleyeceklerim kendi çevremde yapılan seçim çalışmalarını yakından izlemem sonucu vardığım gözlem ve duyumlara dayalıdır, yani masa başı değerlendirme değildir.
HDP bir zafer kazanmadı şüphesiz ama Haziran ile kıyas kabul etmez zor koşullar altında barajı geçmesi kesinlikle başarıdır. Ne var ki, HDP yönetiminin muhtemel seçim sonuçları üstüne tahmin çıtasını fazlaca yukarıya çekmiş olması bir hata oldu ve bu hata seçim sonrasında alınan sonucun çok önemli bir başarı olduğu gerçeğini gölgeledi. Oysa çıplak gerçek tartışmasız başarıdır.
Terör olaylarının peş peşe geldiği ve son derece eşitsiz koşullarda, koşulları daha da zorlaştıran PKK’nin şiddet eylemlerinin patladığı ve dahası PKK yönetimi içinden oylamaya beş kala yapılan HDP’ye yönelik olumsuz açıklamaların da yer aldığı bir ortamda kendi adıma barajın aşılmasının dahi zor olacağını düşünüyordum. Bu kaygıyla “Umutlu olabilmek için HDP” başlıklı yazımda “Kasım seçimlerinin ortaya çıkaracağı aritmetik ne olursa olsun, kim kiminle koalisyon yaparsa yapsın, isterse sandıktan tek parti iktidarı çıksın, HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde varolduğu her koşulda demokrasimizin geleceği için, barış için umutlu olabiliriz” demiştim. Kaygım bir yana ayrıca gerçek de öyle idi, üç beş milletvekilinin fazla olması çok önemli değildi. O nedenle çıkan sonuç benim açımdan tatmin edici oldu.
Çıtayı yükseğe çıkarmanın olumsuz sonuçlarından biri de - yine duyumlarıma dayanak söylüyorum, özellikle daha önce HDP’ye oy vermiş olan CHP çevrelerinde “HDP nasıl olsa barajı geçecek, CHP’yi güçlendirelim” eğiliminin ortaya çıkması idi. Nihayet doğan rehavetin Haziran’a göre seçime asılmada bir enerji düşüklüğüne yol açtığı saptamasını eklemek yanlış olmaz.
Çevremizdeki Kürt seçmenlere dayanılarak yapılan bir gözlem de şu: AKP’den gelip de bu seçimde geri dönen özellikle mütedeyyin Kürtler arasında, başlarda HDP sözcülerinin “AKP ile koalisyon yapmayız” tarzındaki kategorik redde dayalı keskin ifadelerin, sonradan yumuşatılmış olsa da rahatsızlık yaratmış olduğu söylenmekte; Bu ve benzeri rahatsızlıkların sonuçlar üstünde ne ölçüde etkili olduğunu bilemem ama üzerinde dikkatle durulması gerekir.
II
Bunlara değindikten sonra asıl konuma gelebilirim.
İki muhalefet tipini ayırt ederek konuya gereceğim: 1) Siyasi perspektifi İktidardaki bir partiye karşı olmakla sınırlı kalan muhalefet tipi, buna aktüel, konjonktürel muhalefet diyorum. İktidardaki partiyi değiştirmek ve aynı zamanda bu iktidarın attığı doğru adımları desteklemek, yanlışları ise eleştirmekten ibaret olan bu politika klasik muhalefet politikasıdır ve şüphesiz doğaldır. Önümüzdeki yeni dönem parlamento çalışmalarında CHP ve HDP ayrı ayrı ve sanırım zaman zaman da birlikte bu tip bir muhalefet yapacaklardır.
2) Beni asıl ilgilendiren ikincisidir ki ona stratejik muhalefet diyorum. Bundan, muhalefet perspektifi iktidardaki mevcut partiye muhalefetle sınırlı olmayan, esas olarak mevcut hükümetin de gerisindeki iktidar güçlerini görebilen, ülkenin temel sorunlarının çözümünü güncel iyileştirmelerle sınırlamayan, kurulu düzeni restore etmeyi değil değiştirmeyi hedef alan, merkez güçlerine değil çevre güçlerine yaslanan, sosyal tabanı güçlü, radikal demokratik bir muhalefeti anlıyorum. Bu tanımım solcu muhalefet anlayışıyla sınırlı anlaşılmamalıdır. Ayrıca aktüel ve stratejik, iki farklı muhalefet tarzı arasında aşılmaz duvarlar da yoktur. İkincisi güçlendikçe birinci tarzdaki muhalefetin etkinliğini de artıracaktır. Birincisinin yetmezliği görüldükçe ikincisi daha da güçlenecektir.
Siyasi muhalefet geleneği ya da geleneksizliği:
Arayışım, tarihimizin derinliklerinden bugüne uzanan istikrarlı bir siyasi muhalefet çizgisinin var olup olmadığı, eğer yoksa ya da zayıfsa neden öyle olduğu üstünedir. Zira Türkiye’nin tarihsel değişim dinamikleri somut görülmeden değişimci programlar üzerine konuşmalar da havanda su dövmek oluyor ve politik süreçlere aktif müdahale olanakları yaratılamıyor, doğru şeyler söylenmiş olsa da sonuçta seyirci kalınıyor. Kendimi hâlâ “ Dünyayı tasvir etmek yerine değiştirmeyi” doğru gören o tarihsel gelenek içinde görüyorum, değişeni de görmek şartıyla kuşkusuz.
Kanımca bizim siyasi tarihimiz içinde etkili bir sivil bir muhalefet geleneğinden söz etmek hayli zordur. Sözüm ona “merkez sağ” ve “merkez sol” partiler arasında tahterevalli misali inip çıkmalara bakarak bir geleneğin varlığından söz etmek elbette gülünç olur.
Siyasi muhalefetler neden bir gelenek oluşturamamışlardır?
Acaba bunun nedeni demokrasinin, sivil toplumun yokluğu ya da zayıflığı mıdır? Kanımca hayır, bunlar neden değil sonuçlardır. Siyasi kültürümüz mü bir nedendir? Çok yakın ilişkisi olmakla birlikte bu da sonuçtur.
O halde ne?
Neden uzun ve sürekli baskı koşulları ilk planda akla gelebilir. Örneğin askeri darbeler. Bu nokta sorduğum soru açısından ilginçtir. İlginç oluşu muhalefet boşluğu problemini daha açık görebilmek açısındandır. Bir gelenekten rahatça söz edeceksek şüphesiz bu gelenek bizim ülkemizde “askeri darbeler/müdahaleler geleneğidir.” Bu darbeler demokrasi sürecini kesintiye uğratmış ve sivil siyasete hep yeniden başlanmıştır. Kuşaklar arası kopukluklar yaratmıştır. Bunlar yukarıdaki sorum açısından kuşkusuz önemsiz sayılamaz.
Fakat…
Sık sık darbe yaşanmasının gelenekselleştiği bir ülkede normal olanı, beklenmesi gereken darbelere karşı bir sivil muhalefet geleneğinin ortaya çıkmış olması değil midir? Oysa tepkiler olsa da böyle bir gelenek oluşmamıştır maalesef. İşte ilginç olan nokta burasıdır. Aksine kötü örnekler vardır. Örneğin 28 Şubat post modern askeri darbeye karşı gösterilen tepkilerin acıklı hali gibi.
12 Eylül askeri darbesinden en çok zarar gören solun önemli bir kesimi bile 28 Şubat karşısında tepkisiz, tarafsız, kalmıştır. “Ne Refah-Yol Ne Hazırol” sloganı bu durumun veciz ifadesiydi. Oysa sivil demokratik muhalefet geleneği ortaya çıkmış olsaydı, Refah-Yol hükümetine karşı olsaydınız bile seçilmişlere yönelen askeri müdahale durumunda ikircimli kalmaz, siyasi analizler bir tarafa sırf sivil demokratik bir refleks göstererek bu müdahaleye karşı çıkar, sivil hükümetten yana tutum alırdınız. Bu örnekte aktüel muhalefetle stratejik muhalefet arasındaki fark çok açık görülebilir.
Daha sonraki yıllarda AK Parti hükümetine karşı yapılan Cumhuriyet mitinglerinde “Bu hükümet gitsin de ne gelirse gelsin” tepkilerini bolca görmüştük, bu günlerde de bu sözleri çokça duymak hiç şaşırtıcı olmaz. Bu ülkenin ana muhalefet partisi dahi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine parlamentoya değil askerin “e-muhtırasına” destek vermişti. En ironik olanı ise kendine karşı bu militarist tepkilerin gösterildiği AKP daha sonra Ergenekon çevreleriyle ittifak içine girmekte bir sakınca görmemiştir.
O halde sivil muhalefet boşluğunun ya da muhalefetin bir gelenek oluşturamayışının nedenlerini nerede aramak gerek?
Bu sorunun doyurucu nedenlere dayalı doğru yanıtını bulabilmek için bence ilk yapılması gereken şey tarihimize, toplumumuza, sorunlarımıza Batılı gözlüklerle bakmayı bırakmaktır. Sorunun yanıtını batılı gözlüklerle arama bizi hemen batılı konseptle içeriklendirilen sınıflar meselesine, doğrudan ekonomik temele yönelmeye götürür ki bence yanıltıcı olur. Nitekim hep öyle olmuştur. Oysa soruna kendi sosyolojimiz ışığında bakmak gerekirdi.
Asimilasyoncu-haraççı* devlet geleneği
Devlet Batıda da var bizde de, ama aynı değil. Farklılıkları doğuran şey Batının tarihsel gelişme süreçleriyle Batılı olmayan toplumların tarihsel gelişme süreçlerinin farklı oluşundan başka bir şeye dayanmaz. Konu çok geniş ama yazımın amacı nedeniyle daraltıp birkaç noktaya özetle işaret etmekle yetineceğim. Yazımı daha çok uzatmamak için konuyla çok yakın ilgisi ve önemi olmakla birlikte bizdeki bürokrasi ile Batının bürokrasisi arasındaki farkları da atlayacağım.
Bizde devlet, Batıyla kıyaslanamaz ölçüde çok etnik yapılı, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli ve sayısız medeniyetin kaynaştığı bir toprakta Anadolu’da biçimlendi. Bu çoğulcu özellik dinden, siyasete, düşünce tarzına, sanata, mimariye, felsefeye kadar bir dizi bize özgü oluşumlar yarattı. Örneğin “bağdaşımcı” (synkristik) düşünce Anadolu’ya özgü bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce tarzı bir yandan çoğulcu yaşam tarzının hem ürünüdür hem de bu yaşam tarzının genişletilmiş yeniden üretimine olanak sağlar. Fakat öte yandan olumsuz bir role de sahipti, bu olumsuzluğa aşağıda değineceğim.
Küçük küçük devletçiklerin/beyliklerin bağımsız, yarı bağımsız otonom varlığa sahip olduğu bu topraklarda kendisi de bunlardan biri olan Osmanlı devleti doğdu ve gelişti. Başlangıçta Osmanlı devleti bu çoğulcu yapının, entegre ilişkilerin doğurduğu ve doğal olarak zorunlu kıldığı “entegrasyoncu” siyaseti bağdaşımcı düşünce ikliminin de yardımıyla hakim siyasi yönetim tarzı olarak benimsedi, başarıyla kullandı ve sonuç da aldı.
Ne var ki İmparatorluk büyüyüp yayıldıkça geniş toprakları yönetmek, sarayı ve savaşları finanse edebilmek zorlaştıkça adım adım, giderek artan biçimde ekonomik, mali ve idari merkezileşmeye yönelindi. Bu durum yönetim tarzını da değiştirdi, “üretmeyen, haraççı, tüccar devlet” bu karakteristik niteliğinden dolayı entegrasyon siyasetiyle daha uzun süre artık ayakta kalamazdı. Adem-i merkeziyetçi, yerinden yönetimci tarzın yerini yavaş yavaş merkezden yönetim tarzı aldı. Özerklikleri, farklılıkları yok eden “asimilasyoncu” siyaset böylece devletin hakim siyaseti haline geldi. Osmanlı çöküşe doğru gittikçe bu siyaset tarzı daha da koyulaşıp batıdan esen modernizm, ulus devlet rüzgârlarının da etkisiyle devleti kurtarmanın neredeyse tek enstrümanı oldu. Kemalist Cumhuriyet bu siyasi geleneği Osmanlı’dan devralıp daha da sistemleştirerek sürdürdü.
Asimilasyon siyaseti başlangıçta yalnızca siyasi- idari bir yöntemdi. Tek bir nedene indirgenemezlik demek olan “çoklu nedensellik” sonucu yani ekonomik, sosyal, kültürel, dinsel, ideolojik pek çok nedene dayalı olarak zaman içinde evrilerek bir bakıma mutasyon geçiren devletin bu siyaset tarzı yalnızca bir yöntemi değil artık onun varlık nedeni, ontolojik temeli oldu.
İşte bizde sivil muhalefet geleneğinin zayıf kalışının temeldeki nedeni bana göre devletin tarihsel süreç içinde oluşup gelişen, Batı devletleriyle kıyaslanamaz ölçüde etkin olan bu asimile etme yeteneği ve gücüdür.
Bu güç bütün muhalif fikirleri, muhalefet hareketlerini bir kara delik gibi içine çekip, emip massedip yok etmekte, devletleştirmektedir. İncelediğimizde emilenler de zaten asimile edici bu devlet geleneği içinde yetişip geldikleri için devlete karşı asimile edilmeye müsait yumuşak karınları olduğunu görürüz. İşte bu noktada bağdaşımcı düşünce tarzı çok olumlu özellikleri yanı sıra, boyun eğmeye yatkın eğilimlere yol açması nedeniyle asimilasyonu kolaylaştırıcı olumsuz bir rol de oynamıştır. Alevi muhalefeti üzerine düşünürken bağdaşımcı düşüncenin olumlu ve olumsuz bu iki yönünü akılda tutmak gerekiyor.
Böylece devleti değiştirme, yapısal dönüşüme uğratma vadiyle gelen muhalefet hareketleri bu kara delik tarafından sürekli yutulmuş ve sonunda kendileri de devletleşmiş, devlet olmuşlardır. 1950 sonrasında Demokrat Parti böyle bir gelişme süreci göstermiştir. Turgut Özal da bu kara delik tarafından yutulmuştur, zaten devletçi olan CHP içinde ayrıksı duran Bülent Ecevit de öyle ve nihayet son örneğini AK Parti vermiş, sonunda o da devlet olmuştur. Sol içinden de “ulusalcı solculuğu” örnekleyebiliriz.
O halde kendi adıma aradığım şey, devletin yalnızca baskılarına değil -buna direnmek o denli zor değildir- esas olarak onun asimile etme gücüne karşı direnme potansiyeline sahip dinamik bir stratejik muhalefet gücünün nasıl doğabileceği sorusuna yanıt bulabilmekti. Ki böylece bu güçle dinamik bir değişim süreci ortaya çıkabilsin, bu değişim dinamiğiyle devlet demokratik temellerde yapısal bir değişime uğratılabilsin, bir başka deyişle asimilasyoncu-haraççı kadim ceberut devlet karşısında makûs talihimiz yenilebilsin.
III
Böyle bir muhalefet potansiyelinin varlığını görebilmek için yine tarihin izini sürmek gerek. Zayıf da olsa bir muhalefet geleneğinden söz etmemize ve dolayısıyla incelememize imkân veren iki tarihsel muhalefet odağı var: İslâmî muhalefet ve Kürt muhalefeti. Soldan ve demokrat aydın muhalifliğinden de söz etmek gerekir ama bunu sonraya bırakıyorum.
Tarih içinde İslâmî muhalefeti anlayabilmek ve inceleyebilmek benim açımdan çok zordu, yıllarımı aldı ve çabalamalarım halen sürmekte; açık ki bunun için Osmanlı ve İslâm tarihini iyi bilmek gerekiyor. Böyle bir iddiada bulunamam, yine de üzerinde birkaç söz edebilecek kadar bazı ipuçlarını yakalayabildiğimi düşünüyorum. Konumuzla sınırlı kısa ve yalnızca satırbaşları olarak bazı değinmeler yapacağım.
Osmanlı tipik bir din devleti değildi, başlangıçta Sultana karşı Şeyhülislam görece özerk bir konumdaydı, Şer’i hukuk yanı sıra Örfi hukuk da vardı. Saraya, saray bürokrasisine karşı başkaldırılar din adınaydı. Dinin bu özerkliği Kanuni’den itibaren ortadan kaldırıldı yani İslâm devletleştirildi. Buna rağmen İslami direnişler, tasavvufi cereyanlar (Alevi-Bektaşi ve diğer) devlet merkezileştikçe merkezi devlete karşı ciddi bir muhalefet geleneği doğurdu. Sonrasında Kemalist Cumhuriyet dönemi de içinde bu kez modernizm akımlarına, ulus devlet sürecine (laisizme) tepki olarak bu muhalefet varlığını sürdürdü.
Yakın zamanlara kadar Kürt halkının başkaldırıları, isyanları kısaca Kürt muhalefet hareketleri milliyetçi muhtevadan çok İslâmî bir muhteva ya da söylem içinde kendilerini ifade ediyorlardı. Kemalist etkilenmelerle birlikte bu durum Cumhuriyet dönemi aydınlarının ve solun Kürt sorunun varlığını ve önemini görmelerini engelleyen nedenlerden biri oldu. Örneğin 1920’lerin TKP’si, Seyh Said isyanın ve sonrasında Dersim faciasını feodal, dinsel bir irtica hareketi olarak görmek gibi vahim bir hatanın içine yuvarlandı. PKK bile “dar solculuğun” etkileri altında Kürt halkı içindeki dini duyarlılığın, mütedeyyin toplulukların rolünü ve önemini ancak son zamanlarda görür olmuştu. HDP içinde de bu sorunun çözülebilmiş olduğunu düşünmüyorum, kolay da değil.
İslâmî muhalefete yakından baktığımızda devlete karşı duruşta çok önemli bir zafiyet taşıdığını görebiliriz. Özellikle Abdülhamit’ten sonra hızlanan dinin devletleştirilmesi Sünni İslâm yoluyla olmuş, bu damar giderek devletin resmi dini haline gelmişti. Zaten İslâm’da Emevi devletiyle birlikte devletçi bir gelenek doğup gelişmişti. İslami muhalefet geleneği içinde bu zafiyeti gören muhalif akımlar vardı, örneğin Said Nursi devletten/iktidarlardan uzak durmayı, İslâmın, imanın özerkliğini korumayı çok açık biçimde öğretisine temel yapmıştı. Zira devletin asimile edici gücünü ve iktidar olmanın yozlaştırıcı etkilerini biliyordu. Yakın zamanlara kadar, İslâmî muhalefet siyasi değil daha çok kültürel bir muhalefet olarak kaldı. Ancak Necmettin Erbakan ile birlikte siyasi bir hareket halini aldı. Devamında tarihsel İslâmî muhalefet geleneği içinden gelen AK Parti iktidar oldu ama gerileyip, devletleşip, yolsuzluklarla yozlaştı, böylece İslâmî muhalefet geleneğinin de önemli ölçüde içini boşalttı. Ama buna rağmen bu muhalif gelenek, mütedeyyin çevrelerin devlete karşı muhalif duruşu yok olmuş değildir.
Devletin asimilasyon konusunda en başarısız olduğu alan ise Kürtler oldu. Bunu anlamak zor değildir, devletin çok ciddi asimile etme çabalarına rağmen, direniş geleneği bir yana dil, kültür, tarih ve etnik köken farklılıklarının ister “din kardeşiyiz” edebiyatı içinde, ister Türk-İslâm sentezi ya da tek tip Türk etnik kimliği potası içinde eritilmesi başarılabilir bir iş değildi, eşyanın tabiatına aykırı idi, baskıyla sindirilmelerinin de mümkün olamayacağı deneyle sabitti. O nedenle asimile edilemeyince günümüze kadar Kürtler “yok” sayıldı.
IV
Sonuca geliyorum: Eğer yukarıda özetle tanımlamaya çalıştığım köklü bir demokratik muhalefete Türkiye’nin ihtiyacı olduğu fikrini paylaşıyorsak, içinde Kürt muhalefetinin yer almadığı bir demokratik muhalefet hareketinin bizim koşullarımızda kadim devlet tarafından yutulmaya veya marjinal kalmaya mahkûm olduğunu görebiliriz. Bu muhalefetin başarısı, bir yandan Kürt hareketinin Türkiye’nin barış ve demokrasi sorunlarına duyarlılığına bağlı olduğu kadar, Türkiye barış ve demokrasi güçlerinin de Türkiye de içinde bölgede Kürt halkının statü elde etme mücadelesine göstereceği duyarlılığa bağlıdır.
HDP’ye gelince, bütün sorunlarına rağmen yukarıda işaret ettiğim iki ayrı tarzdaki muhalefeti birleştirici potansiyele sahip olduğu açıktır, şimdi barajı geçmesi sayesinde daha önceki bir yazımda söylediğim parlamento içi ve parlamento dışı muhalefeti de birleştirme imkânına sahip olmuştur.
Yukarıdan beri anlattıklarımın ışığında bakarsak, içinde Kürt halkının muhalefet dinamizmiyle birlikte, henüz yeterince hal hamur olmasa bile solun, İslâmî duyarlıklı çevrelerin, demokratik aydınların, farklı etnik kökenden gelenlerin, kadınların, gençlerin, farklı cinsel tercihte olanların muhalefetini temsil eden Türkiye partisi HDP’yi neden bir umut, bir şans olarak görmüş olduğumu anlamak zor olmasa gerek.
Bu görüşüm anlaşılmış olsa da paylaşılmayabilir, o da ayrı mesele.
HDP üstüne söylenecekler bu kadar değildir, daha çok konuşacağız. Türkiye partisi HDP yeni bir deneyimdir, yolun başındadır, henüz çok genç bir “parti ve harekettir”, ciddi sorunları handikapları vardır. Bunları unutmaksızın kanımca aynı nedenle asıl şimdi yanında olmak, destek olmak gerekir, kuşkusuz eleştirilerimizle birlikte.
Gidilecek yol dümdüz değildir, bu yolda biz de yeni şeyler öğreniyoruz, öğreneceğiz. Bu bakımdan ders vermek yerine ne biliyorsak o kadarıyla yardımcı olmaya, bu yeni olgunun kendi mecrası içinde gelişmesine, düşe kalka büyümesine, hatalar yapıp hatalarından öğrenmesine imkân vermeliyiz; En azından daha çok demokrasi isteniyorsa isteyenlerce ona bu şans tanınmalıdır.
*Haraççı devlet/ekonomi kavramı Dr.Hikmet Kıvımcımlı’nındır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.09.2022
10.06.2022
9.03.2022
12.09.2021
6.04.2021
17.03.2021
12.02.2021
8.02.2021
6.02.2021
3.05.2020