Oya BAYDAR
32 Yıl geçmiş aradan. On bir aylık oğulcuğumu, memleketimi, şehrimi, evimi, yakınlarımı, arkadaşlarımı, yirmi mücadele yılını ve kırk yaşımı arkamda bırakıp yabancı ülkelere kaçtığımdan bu yana 32 yıl geçmiş. Bunca yıl sonra bile, ne zaman hatırlasam göğsümün orta yerinde, tuz basılmış bıçak yarası gibi bir sızı.
Bugün 12 Eylül. Yine bilançolar çıkarılacak. 12 Eylül 1980 darbesinde kaç kişi asıldı, kaç kişi işkence gördü, öldürüldü, kaç kişi zindanlara atıldı, kaç kişi hapishanelerde kaç yıl çürüdü, kaç kişi işinden oldu, kaç ocak, kaç aile dağıldı, kalem kalem sıralanacak. Yaşanan acılar, yok olan hayatlar, silinen yıllar, yarım kalan aşklar, yarılmış yürekler, yitirilmiş güzellikler rakamlara dökülecek, insan “tane” olacak, acılar yıkımlar “tane” ile sayılacak. Tıpkı içinde yaşadığımız savaşta ölen Türk ve Kürt çocukların; anlı şanlı devlet yetkililerinin, bakanların, komutanların nutuklarında, açıklamalarında utanıp sıkılmadan “tane” diye anıldığı gibi. Ölülerimizin tane ile sayıldığı, kaç “tane” öldürüldüğü ile övünüldüğü korkunç bir ülke oldu burası.
12 Eylül darbesinden sonra ölümden, zulümden kaçmak için yurt dışına çıkan 40 bine yakın insandan biriydim. Hakkımda, sadece yazdığım yazılar nedeneyli 27 yıl hapis cezası isteniyordu, örgütsel aidiyetim nedeniyle de sokaklara asılan fotoğraflarla aranıyordum. 12 Mart müdahalesinde işkencenin, hapishanenin tadını tatmıştım. “Bir daha asla” demiştim, “bir daha beni yakalayamayacaklar.” Almanya’ya iltica edip siyasî mülteci olduğumda, önceleri ağır geldi. Mülteci sığınmacı demek, sığıntı gibi hissedersiniz kendinizi. Hepimiz, çevreye en fazla uyum sağlayanlarımız bile insanı kemiren sığıntı olma, öteki olma duygusundan kolay kolay kurtulamamıştır. Bu yüzdendir belki, mülteci yerine sürgün sözünü yeğlememiz.
Yurt dışında geçirdiğim 12 yıl boyunca, kendimi hep zamanda ve mekânda sürgün hissettim: Yitik bir zaman, yaşamınızdan koparılan, çalınan koskoca bir dilim. Darbenin ardından arkadaşlarımız, yoldaşlarımız öldürülürken, işkence görürken, zindanlarda çürürken, sürgün bir ayrıcalıktı yine de. O ayrıcalığa sahip olmanın, kaçıp sıyırtmış olmanın vicdanıma, yüreğime yüklediği ağırlık, eksiklenme duygusu yıllarca terk etmedi beni.
Darbede bebek olan oğlum şimdi 33 yaşında. Sürgünde yaşarken ona Türkiye’yi anlatırdık. Enternasyonalisttik, milliyetçiliği reddetmiştik, dünya vatandaşıydık falan ama memleket dedin mi, işte orada akan sular dururdu. Bir gün yuvaya döndüğümüzde yabancılaşmasın, yadırgamasın, dönmeye itiraz etmesin diye, hiç tanımadığı ülkesini oğlumuza sevdirmek için çabalardık. Kendisine anlatılanlara kansa Türkiye’de çileklerin karpuz kadar, dağların dondurmadan, evlerin çikolatadan olduğunu; çocuklara sokaklarda oyuncak dağıtıldığını, okullarda oyun oynandığına sanabilirdi. Peki Türkiye bu kadar güzel de biz neden buradayız, diye sorduğunda, “Kaka amcalar zorla geldiler, ülkemizi bizden aldılar. Bizi sevmiyorlardı, hapse atmak, öldürmek istiyorlardı, bu yüzden kaka amcalar gidene kadar Türkiye’ye dönemiyoruz” derdik. Çocuk bakışlarından gölgeler geçer, “Ben büyüyünce gidip o kaka amcaları kovarım” diye teselli ederdi bizi.
Kaka Amcaları Kovabildik mi?
Şimdi, 32 yıl sonra, kaka amcaları kovabildik mi diye soruyorum kendi kendime. Bakıyorum da, 1980 12 Eylülü’nün “Kaka Amcaları” kimi ölerek, kimi yaşlanarak, hatta hâlâ yaşayan kimileri hakkında davalar açılarak piyasadan çekilmiş de olsalar “kakalıklar” olduğu gibi duruyor. O kaka amcalar gidiyor, yerlerini yenileri alıyor. Onları mahkemelerde ya da toplumsal vicdanda mahkûm etmek için yola çıktıklarını iddia edenler, şimdi kaka yapma yetki ve ayrıcalığını kuşanıp, kakaların üstüne tüy dikmekle meşguller.
Demek ki özüne inemediğimiz, çözemediğimiz, kurtulmayı başaramadığımız, gelenin gideni arattığı, kaka amcaların pisliklerini temizleme vaadiyle gelenlerin kendilerinin de pisliğe battığı bir durum, bu durumun altında da temel bir sorun var.
12 Eylül darbesi sıradan bir askerî darbe değildi. Bugünün çözümsüz görünen sorunlarının temelindeki toplumsal doku parçalanmasını, insanlarımızın değerlerini yitirip çürümesini, başka bir dünyanın mümkün olabileceği umutlarının sönmesini hazırlayan; toplumun derinliklerine sızarak fay hatları yaratan, toplumsal ve bireysel vicdanları tahrip eden bir saldırıydı. İttihatçı gelenekten devşirilmiş Türk-İslam senteziyle, devletçi faşizan otoriterlikle, vesayetçilikle, bunların tümünün özeti olan 12 Eylül Anayasası’yla tahkim edilmiş, yüz yıl süreceği hesaplanan melun bir projeydi. Ve ne yazık ki bir ölçüde başarıya ulaştı. 32 yıl sonra, hâlâ yarattığı ortamın sorunlarıyla boğuşuyoruz.
12 Eylül’ü aşamadık, çünkü 12 Eylül sadece bir darbe değil, bir zihniyetti ve o zihniyet devlete, kurumlara, insanların kafalarına genetik kod misâli kazınmış durumda.
AKP’nin İki 12 Eylül’ü
2000’lerin başlarında Türkiye toplumu artık kendisine dar gelen bebeklik gömleğini parçalama, kafesinin parmaklıklarını aşma ihtiyacındaydı. 80 yıllık Kemalist Cumhuriyet’in askerî vesayetçi, devletçi, seçkinci, otoriter iklimi geniş kitleleri, palazlanan Anadolu burjuvazisini, Kürt halkını bunaltmaya çoktan başlamıştı. Rejimin dışından, İslamî kesimden gelen AKP, kendi sınıfsal tabanının itkisiyle değişim zorunluluğunu kavradı. Askerî vesayete, Cumhuriyet seçkinciliğine, halkın yaşam kültürü ve inançlarıyla ters düşen otoriter laikliğe, dünyaya kapanmaya (izolasyonizm) karşı olduğunu ilan ederek hükümet oldu. Yelkenlerini neo-liberal rüzgârlarla doldurup pragmatist siyasetlerle yol aldı. O günlerde de sezip bildiğimiz, şimdi ise kanıtlı ispatlı birden fazla darbe girişimi atlattı. Hükümet olmaktan iktidar olmaya giden süreçte askeri vesayetin belini kırdı, orduyu ve Cumhuriyet bürokratik oligarşisini bir yüzyıldır oturduğu iktidar sahipliği tahtından indirdi.
Bu adımların bir evresinde 12 Eylül Anayasa referandumu gündeme geldi. Darbe anayasasının çeşitli maddelerinde yapılacak değişiklikler, kim ne amaçla yapıyor, nasıl kullanılacak, kime yarayacak gibi düşünce ve tereddütler bir yana, önerilen şekliyle 12 Eylül Anayasası’nın askerci, vesayetçi, otoriter özünde gedikler açacak, rejimin geriletilmesine doğru küçük de olsa adımlar attıracak türdendi. Geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylülcülere yargı yolunun açılmasının sembolik değeri uygulamasından çok daha önemliydi. Referandum sonuçları, toplumun önemli çoğunluğunun 12 Eylül rejiminde somutlanan antidemokratik, baskıcı, otoriter dayatmalara karşı olduğunu gösteriyordu. Referandumdaki yüzde 42’lik “hayır” oylarının çok önemli bir bölümü de aslında 12 Eylül Anayasası’na desteği değil, AKP’ye hayır’ı ifade ediyordu.
2010 Anayasa referandumu AKP’nin ‘Birinci 12 Eylül’üydü. 12 Eylül zihniyetine vurulmuş utangaç bir ilk darbe, bir yol temizliği hareketiydi. Bu değişiklikler yurttaşı devlete kul sayan, kendi yurttaşına güvenmeyen, özgür ve eşit yurttaşlık kavramının yanından bile geçmeyen vesayetçi zihniyete doğrudan dokunmuyordu. Yani hiç yoktan iyiydi ama yeterli değildi. 12 Eylül rejiminin sona erdiğinin belgesi olacak özgürlükçü sivil anayasa yolunda küçük bir umut ışığı yakıyordu. O umut ışığına o kadar ihtiyacımız vardı ki, yeni anayasaya gerek yok diyen MHP ve bazı marjinal siyasal kanatlar dışında her kesimde anayasa tartışmaları, sivil anayasa çalışmaları başladı.
Sonra......Sonra ne oldu? Bugüne, AKP’nin ‘İkinci 12 Eylül’üne gelindi. Vesayetçi seçkinci rejimin dışından gelip dip dalgalarla yükselen, yeni bir toplum ve sivil anayasa vaad eden AKP, 12 Eylül’ün özünü ve vesayet bayrağını teslim aldı. Generallerin ve oligarşik bürokrasinin sırtından çıkardığı vesayetçi, otoriter, antidemokratik urbaları giyindi. Tarzını, söylemini benimsedi. 12 Eylül zihniyetinin taşıyıcısı devletle buluştu. İktidarı bütünüyle ele geçirdikten sonra da hızla devletleşti. 12 Eylül’e teslim olmakla kalmadı, darbenin temelindeki zihniyeti tahkim de etti.Vasîler değişti vesayet değişmedi, cuntanın 5 generalinin yerini tek adam ( ve muhtemelen yakında Başkan) Tayyip Erdoğan aldı. Seçimlerde, değişim umudu ve vaatleriyle sağlanmış yüzde 50’lik oy, darbeci generallerin topunun tüfeğinin işleviyle donatıldı. Sivil otoritaryanizmin ateşli silahı haline getirildi.
Yıllar önce, neden memleketimize dönemediğimizi soran minik oğluma “Çünkü kaka amcalar var, onlar bizi sevmiyor” diyordum. Bugün sorsaydı, “Kaka amcalar yine var, yine bizi sevmiyorlar” derdim. Neden yenemiyorsunuz onları diye sorduğunda da “Despotluğun, vesayetçiliğin, adaletsizliğin her biçimine, kimden gelirse gelsin, ayrım gözetmeden, çifte standart kullanmadan, her kesimden, her siyasetten, her düşünce ve inançtan sivil demokratik güçlerin birliğini sağlayarak kararlılıkla mücadele edemedik. Kendimiz de yeterince demokrat, koşulsuz özgürlükçü, amasız eşitlikçi olamadık” diye cevap verirdim.
Bi’at kültürüyle yetiştirilmiş; şeyh, şef, önder, başkan otoritelerine sığınmayı güvenli liman saymış, bize bir eli sopalı lazım zihniyetini içselleştirmiş, kodumu oturtan zorbayı lider kabul eden bir toplumda demokrasi bilincinin yerleşmesi geç ve güç oluyor. O bilinç yerleşene kadar 12 Eylüller sürecek, kaka amcaların biri gidip yerine öteki gelecek. Yine de bir gün....Bir gün mutlaka.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024