Oya BAYDAR
Cumhuriyet; cumhur’a, yani halk topluluğuna dayanan, egemenliğin halk adına kullanıldığı (varsayılan) bir devlet yönetim biçiminin adı. Çin Halk Cumhuriyeti de, İran İslam Cumhuriyeti de, Kuzey Kore de, Kenya, Fransa, Almanya devletleri de ve daha onlarcası cumhuriyet kategorisi içinde yer alıyor. Yani, devletin yönetim biçiminin adının cumhuriyet olması günümüzde özgürlükler, demokrasi, hukuk devleti, vb. adına ileri bir anlam taşımıyor. Örneğin Büyük Britanya, yani İngiltere federal parlamenter bir monarşi; İsveç bir krallık, Danimarka da öyle...
Konuya siyasal-ideolojik aidiyet vurgusuyla duygusal olarak değil, tarihsel ve sosyolojik açıdan yaklaşılırsa, devlet yönetim biçimlerinin zamanla değişmesinin doğal ve kaçınılmaz olduğu görülür. 1923’te kurulan cumhuriyetimiz de bu genel kuraldan muaf değil.
I. Cumhuriyet mîat’ını doldurdu mu?
Bu soruyu okuyunca kimilerinin tüylerinin diken diken olduğunu biliyorum. Yine de şu günlerde toplumcak içinde yuvarlandığımız girdabı seçim sonuçları, oy hesapları, parti dalaşları düzleminin ötesinde yorumlayabilmek ve mümkünse çıkış yolları bulabilmek için, “vurun ama dinleyin” diyorum.
Hiçbir toplumsal siyasal sistem -tıpkı konutlar gibi- üzerine oturduğu zemini, altında barındığıdamı onarmadan, zaman zaman yapıyı bütünüyle gözden geçirip çürük tahtaları, gerekiyorsa temeli sağlamlamadan, damı aktarmadan, duvarları güçlendirmeden yüz yıl ayakta kalamaz. Üstelik bu tâmiratı köklü şekilde ve de günün en ileri yöntem ve teknolojisiyle kotarmak durumundadır. 90 yıllık Cumhuriyetimiz bu onarımı yapamadığı, toplumdaki değişime cevap veremediği, dünyadaki derin dönüşümü algılayamadığı, algılasa da uyum sağlayamadığı için on yıllar öncesinden başlayarak kendi kendini tüketme sürecine girdi. 2000’lere kadar, eskimiş yapıyı zorla ayakta tutmak için başvurulan askerî darbeler, vesayetçi müdahaleler dipten gelen direnci bastırmanın yolu olarak görüldü. 2000’ler sonrasında dünya ve bölge koşulları içerdeki dinamiklerle birleşince zorla ayakta (ve birarada) tutulan yapı çatladı, dağıldı, evin odaları birbirinden ayrıldı. Kuruluştan beri zaten farklı odalara tıkılmış olan üç Türkiye, çatlamış binanın ayrı ayrı bölümlerinde kaldı, birbirinden uzaklaştı, uzaklaştıkça düşmanlaştı. Cumhuriyetimiz artık çağın ve halkın ihtiyaçlarına cevap veremiyor, bir zamanlar vesayet ve darbe tutkalıyla, zorla birarada tutulan ev halkının bölünüp ayrışmasına çözüm getiremiyordu.
Başka türlü olması mümkün müydü?
Tarihte, ‘halam amcam olsaydı’, temennisinin geçerliği yoktur, ancak ‘neden böyle oldu, ne olsaydı böyle olmazdı?’ sorusu sorulabilir, sorulmaktadır da. T24’ün köşesi bu soruyu burada bütün boyutlarıyla tartışmaya müsait değil. Ancak, hepimizin bildiği gibi Cumhuriyet’in kuruluşunun Türk uluslaşması süreciyle iç içe olduğunu hatırlatabiliriz. Çok milletli, çok kavimli bir imparatorluktan Türk ulus-devletine geçilirken halkın Türk (Sünnî) İslam kesimi devletin ve milletin aslî unsurları olmaları benimsendi. Bu tercih, başta Kürt sorunu olmak üzere bir dizi sorununun giderek daha da giriftleşerek bugüne kadar sürmesinin başlıca nedenidir. Asker-sivil kurucu kadroların vesayeti altında sıkı merkeziyetçi, tek tipleştirici, Türk-Müslüman asimilasyoncu, devletçi, otoriter, ayrımcı, antidemokratik bir devlet yapısı bu tercihin zorunlu sonucuydu. 1930’larda Batı dünyasında esen ırkçı, faşist rüzgârları, dikta rejimlerini, toplumsal mühendislik projelerini de unutmayalım.
Kurucu ideoloji aynı zamanda Batıcı, ilerlemeci, laikti. Halkın geleneksel kapalı yapılar içinde yaşayan muhafazakâr mütedeyyin çoğunluğu Cumhuriyet’in biçimlendirmek istediği “ideal vatandaş” modeliyle uyumlu değildi. Bu “cahil halk”, bu “gerici dindar” kitle “medenileştirilmeli”, “muasır (çağdaş) medeniyet seviyesi”ne ulaştırılmalı, “adam edilmeliydi”. Cumhuriyet seçkinleri bu hakkı kendilerinde görüyorlar ve bu büyük toplumsal mühendislik projesini “halka rağmen” de olsa “halkın iyiliği için”, gereğinde zorla uygulamaktan geri durmuyorlardı. Kurucular ve öncüler olarak kendilerini ülkenin gerçek sahipleri/ hakimleri sayan Cumhuriyet elitleri; sınıfsal, zümresel, ideolojik egemenliklerini pekiştirirken “kendi elleriyle” bir halk ve ulus yaratabilmek için ayrımcı, baskıcı asimilasyon politikalarından başka bir araç tanımıyorlardı.
Başka türlü olması mümkün müydü? Bu soruya benim cevabım: başka türlü olabileceği, Türkçü, tekçi, asimilasyoncu olmayan, laikliği din dışılık değil inanç özgürlüğü olarak kavrayan çoğulcu bir rejimin, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra mümkün ve gerekli olduğu ama kurucu ideolojinin ve kadrolarının buna imkân vermedikleri yolunda. Tabii ki tartışmaya açık olarak...
Cumhuriyet’in yapısal değişim sürecindeyiz
1920’lerde başka türlü olması mümkündü, 2000’lere geldiğimizde ise zorunluydu.Türkiye’nin toplumsal-sınıfsal yapısı, ekonomisi, insanların zihniyet dünyası değişmişti; dipte birikmiş bastırılmış enerji, eski kalıpları zorluyor, yer yer çatlatıyordu. 1923 Cumhuriyeti’nin topluma biçtiği gömlek artık dar geliyor, dikişleri yer yer patlıyor, yama tutmuyordu. Toplumun, kendini içinde rahat hissedeceği, bedenini ruhunu özgürce geliştirebileceği çok daha bol, rahat, sağlıklı yeni bir gömlek gerekliydi. Bu gömlek zamanında biçilip toplum rahatlatılabilseydi, bugünkü sancıları çekmeyebilirdik; benzetmemize geri dönecek olursak, kan dolaşımını engelleyen cendereleşmiş giysiler yüzünden kimi uzuvların kangrenleşmesi, kimilerinin ise bedene isyanı engellenebilirdi. Yapısal değişim doğal mecrasında, tek Türkiye içinde, ayrışmaya varmadan, büyük patlamalar yaşanmadan gerçekleşebilirdi. Ama olmadı, oldurulmadı.
Cumhuriyet’in yapısal değişimi yumuşak bir geçişle değil daha da sertleşmesinden korktuğumuz sancılı, çatışmacı, intikamcı, yıkıcı bir atmosferde gerçekleşiyor, uzuvların bedenden ve birbirlerinden kopuşu hızlanıyor. Üç, hatta üç buçuk Türkiye an be an ayrışıyor. (Buçuk dediğim, böyle bir ayrışma ve kopuşun ancak uzlaşma ile, barış diliyle, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, adalet ve eşitlik temelinde bütün kesimlere en geniş özgürlük ve bağımsızlık tanınarak engellenebileceğini düşünen; son günlerin çatışmacı ortamını ve toplumsal erozyonu büyük kaygıyla izleyen, her üç kesimde de azınlık olan benim gibiler...)
Kafa yormamız gereken soru: Neden böyle oldu?
Öncelikle; bu topraklar üzerinde yaşayan farklı dil, din, mezhep, farklı etnik köken, gelenek, inanç, kültür ve düşünceden insanların Cumhuriyet’in “makbul vatandaş” potasında eritilmesi zorlaması; o potada erimeye, asimile olmaya razı gelmeyen toplum kesimlerinin dışlanması, ötekileştirilmesi, tarih ve siyaset sahnesine çıkmalarına imkân verilmemesi yüzünden... Onlar: yani başlıca Kürtler, Aleviler ve de siyasal İslamcılığa taban sağlayan Sünnî Müslüman halk.
Bunlar, kendilerine yasaklanmış tarih sahnesine siyasal hayatın doğal akışı içinde değil, söke söke, zorlayarak, dar gömleği yırtarak, 1923 Cumhuriyeti’nin ağır vesayet rejimini gerileterek, sarsarak çıkmaya çalışıyorlar. İslamcılar, Müslüman muhafazakâr halk kesimlerine dayanarak bu çıkışı başardılar. Ancak, AKP örneğinde görüldüğü gibi, iktidar olduklarında içinden çıktıkları rejimin ve kendi ideolojik bagajlarının ceberrutluğunu/otoriterliğini, ayrımcılığını kuşanarak kendi vesayetlerini kurmaya ve tıpkı Cumhuriyet seçkinleri gibi kendi toplumsal mühendislik projelerini uygulamaya, toplumu kendi modelleri üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken, mutlak iktidar hedefine kilitlenip, kendi kutsalları dahil hiçbir kutsal, hiçbir ahlak kuralı, evrensel-yerel hiçbir yasa tanımıyorlar. Mağduriyetlerinin yarattığı öfke sadece siyasal değil toplumsal intikamcılığa dönüşüyor. Tek’cilik bir kez daha hortluyor: “Sadece biz varız, millet biziz, bize benzemeyen ve biat etmeyenler ezilmeye mahkûm!” Tayyip Erdoğan bu yeni vesayetçi zihniyetin hem en güçlü hem de temsil kabiliyeti en yüksek figürü.
Öte yandan, ne kadar geriletilmiş olursa olsun eski rejimin seçkinci vesayetçi zihniyeti tamamen teslim olmuş değil; yaşıyor, savaşıyor. Bu savaşta, yanında ve arkasında Cumhuriyet’in olumlu, çağdaş kültürel değerlerini ve hedeflediği yaşam biçimini benimsemiş, ne sayıları ne de etkinlikleri küçümsenemeyecek Batıcı laik kesimler var. Kültürel- ideolojik egemenliklerini, seçkin değerlerini, “cahil ve geri halkın” öğretmenleri konumlarını, ille de yaşam biçimlerini yeni muktedirlere ezdirmeye niyetli değiller.
Kürtler ise ayrı bir yazı konusu, ancak kimimizin kıvançla, heyecanla; kimimizin korkuyla, nefretle izlediği tarih, coğrafya ve siyaset sahnesine çıkışları, Cumhuriyet’in ikinci evresine geçişte, yeni rejimin niteliğini de belirleyecek en güçlü manivela olacak.
Üç Türkiye’nin birbirinden dramatik kopuşu, içsavaşa varabilecek kaos ve çatışma ortamı mı, yoksa halkların, inançların, kültürlerin, siyasetlerin özerkliği, özgürlüğü mü? II. Cumhuriyet’in niteliğini belirleyecek olan bu sorunun cevabında yatıyor.
Sonraki yazı: İkinci Cumhuriyete doğru: III
Hâlâ umut var mı? Umudu nerede aramalı?
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024