Oya BAYDAR
Ne kadar pervasız, saygısız ve kahhar bir psikolojik harekâta maruz bırakıldığımızın farkında mısınız? Bir süredir ağır ağır, yedire yedire döndürülen propaganda çarkları cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşmasıyla hızlandı. Erdoğan ve kurmayları 30 Mart’ta aldıkları sonucu, (yüzde 43-45 aralığı) başbakanlarının cumhurbaşkanlığına yakılmış yeşil ışık olarak yorumladılar. Propagandalarını da, “Başka seçenek yok, Tayyip Bey ilk turda seçilecek, eliniz mahkûm” üzerine kurdular. Aslında böyle bir sonuçtan kuşku besleseler bile, bir yandan kuşkularını giderecek önlemler almaya çalışırken ( mesela Tayyip Bey’in, yurtdışındaki Türkiyelilerin oylarını toplamak için kendini Avrupalara atması; mesela Kürt halkının siyasal iradesine, sözde barış süreci kozuyla ipotek koyma çabaları) öte yandan ellerindeki büyük devlet ve medya olanaklarını sonuna kadar kullanarak toplumda yılgınlık ve teslimiyet psikolojisini yaygınlaştırma yöntemlerine hız verdiler.
Savaşta, düşmanı bozguna uğratmanın en etkili yolu karşı cephede çaresizlik, umutsuzluk, yılgınlık yaratmaktır. Bu amaca sıkı bir propaganda bombardımanıyla ulaşılır. Savaşta değiliz ama ne yazık ki siyasal mücadele ülkemizde savaşa dönüşüyor, siyasal rakipler düşman olarak algılanıyor. Ve başta Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları amaca ulaşmak için her yolu mubah sayan, siyasal etikten bîhaber, gerçekleri tahrif etmekten kaçınmayan vahşi bir psikolojik harekât yürütmekte çok başarılılar.
Bu psikolojik harekât, Erdoğan’ın şahsının ve partisinin iç ve dış hainlerin komplosuyla karşı karşıya bulunduğu, iç ve dış düşmana karşı “istiklâl mücadelesi (!) verdiği algısı üzerine kurulu. Erdoğan’ın hedefine ulaşmasının önünde engel sayılan bütün güç ve kurumlar, yasalar, hatta anayasa çiğnenerek bertaraf edilme tehdidi altında. Toplumun beyni; darbe anayasasının yetkileriyle sivil Evren olarak Köşk’e çıkmaya hazırlanan Tayyip Bey’in rakipsiz aday olduğu, muhalefet güçlerinin çabalarının gereksizliği, Erdoğan’a karşı çıkmanın hainlerle işbirliği anlamına geldiği, kısaca Erdoğan’ın başkanlığının kaçınılmaz kader olduğu propagandasıyla yıkanıyor. Öyle ki, bu propagandanın kurmayları ve taşıyıcıları, Erdoğan’ın yandaşları, yalakaları, maşaları çıktıkları televizyon ekranlarında, yazıp çizdikleri köşelerde artık Çankaya’ya kimin çıkacağını değil onun yerine kimin Başbakan olacağını konuşuyorlar. Bizleri de bu tartışmalara yönlendiriyorlar.
Teslimiyetten kurtulalım
Son günlerde, en ummadığımız çevrelerde bile bu propagandanın etkili olduğunu; bezginliği aşan, yılgınlığa varan ruh halinin muhalefet çevrelerini ve her kesimden demokratları sardığını gözlemliyoruz. ‘Nasıl bir cumhurbaşkanı, nasıl bir ülke’ sorusuna benzer cevaplar veren (ve bu cevapları Tayyip Erdoğan profilini zerre kadar yansıtmayan) kişiler, çevreler, örgütler, ‘Peki bu zat’a, bu zihniyete mahkûm muyuz?’ sorusu karşısında boyun büküp sessiz kalıyorlar.
Hayır, mahkûm değiliz! diyorum ben. Tabii ki sadece ben değilim teslimiyete isyan eden, benim gibilerin sayısının çok, hatta bu zihniyeti geriletecek oranda olduğunu biliyorum. Adalet, eşitlik, özgürlük, barış için çabalamış; ölüme, işkenceye, mahpusluğa direnmiş, yılgınlığa teslim olmamış kuşakların yaşlı bir üyesi olarak bu çaresizlik havasına isyan ediyorum.
Bu ülkeyi, kendimizi, çocuklarımızı, torunlarımızı, AKP’ye oy verenler dahil her eğilimden, her siyasetten, her ideolojiden insanımızı Erdoğan’da sözcüsünü bulan zihniyete teslim edecek miyiz? Cumhurbaşkanı, tanımı gereği cumhurun, yani öyle yüzde bilmem kaçın değil bütün halkın temsilcisidir; bu malûm kişiliğin bizi temsil etmesini kendimize yedirebilecek miyiz? Tabii ki hayır.
Peki o zaman...
Cumhurbaşkanlığı referandumunun iki turlu olması, olanaklar sunuyor. Her siyasal hareket referandumun birinci turunda kendi adayını gösterecektir ve göstermelidir. Muhalefetin en geniş kesimlerinin, sivil toplumun, Türkiye demokratlarının, Kürt halkının, barış, demokrasi, özgürlük talep eden herkesin üzerinde birleşebileceği bir aday çıkarılabilirse, bu adayın ikinci turda kazanmaması için hiçbir neden yok. Çünkü halkın çoğunluğu barış istiyor, özgürlük, adalet, demokrasi, eşit yurttaşlık istiyor. Bu özlemlerini taşıyan ve dile getiren bir cumhurbaşkanı istiyor.
Bu noktada en büyük (ve tarihsel) sorumluluğun, alternatifsizliğimizin ve bunun yarattığı teslimiyet psikolojisinin de başlıca sorumlusu olan CHP’ye düştüğünü en başta CHP’liler görmeliler. Çıkaracakları ya da destekleyecekleri aday parti içi çekişmelerin dışında kalabilmiş, siyasî-ideolojik cephelerin militanı olmayan, ayrımcı ve ayrıştırıcı değil Türkiye toplumunun çeşitli kesimlerini birleştirici kimliğe sahip biri olursa, kazanan sadece onlar değil hepimiz, bütün ülke olacak. Parti içi denge ve çekişmelerin ürünü bir aday ise, kendisi ve partisiyle birlikte hepimizi, bütün toplumu Erdoğangiller’e mahkûm edecek.
Kaybetmekten korkmayalım
Yılgınlık psikolojisinin insanlar üzerindeki etkisi, “Bütün bunlar çok doğru ama kazanamayız, boşuna çabalarız” cevabında yansıyor. Ne olmuş yani? İyinin, doğrunun, haklının, adaletin, özgürlüğün yenildiğine ilk kez tanık olmayacağız ki! Çağlar boyunca kaç kez yenildik biz, kaç kez kötü iyiye, zalim mazluma galebe çaldı. Ama her yenilgi daha iyi bir dünyaya, daha iyi bir ülkeye doğru küçücük de olsa bir adım yaklaştırdı insanlığı. Hem de çoğu kez umutlar yitirildiği anda.
Godot’yu Beklerken oyunundaki ünlü repliği hatırlamanın tam zamanı: “Yenil, bir daha dene, bir daha yenil, daha iyi yenil.” Umutsuz bir söz değildir bu; aksine, yenilginin umudu öldürmediğine, insanın bitmeyen kendini aşma mücadelesine, yenilgiden ders almaya, ileri adım atmak için yılmadan yeniden denemeye atıf yapar. Yenilgiyi geleceğe yatırıma çevirmek mümkündür, örnekleri de çoktur. Siyasî hareketler ve kitleler zaman içinde zaferlerden çok yenilgilerden öğrenirler. Üstelik önümüzdeki somut olayda, cumhurbaşkanlığı referandumunda yenilgi neden kader olsun ki! Denemeye değmez mi? Kazanılmasa bile ilerde güçlü bir muhalefetin tohumları atılmış olmaz mı?
Peki, parti içi kısır hesaplaşmalar, muhalefet saflarındaki tepişmeler, ufka bakmak yerine burnunun ucuna bakan dar görüşlülükler veya bireysel ya da kolektif çıkar hesapları yüzünden bu ülkenin halklarını, insanlarını Erdoğangiller zihniyetine teslim ve mahkûm etme günahının bedelini kim ödeyecek? Yenilgiyi baştan kabul edip denemeden bile teslim olmanın siyasal-tarihsel sorumluluğu nasıl yüklenilecek; hem de başarma ihtimali varken?
Kolları sıvamanın, yürekleri bilemenin, evrensel insan hak ve özgürlükleri paydasında buluşup kendimizi aşmanın zamanıdır. Üstelik vakit daralıyor, acelemiz var. Soru ortada: Denemeye var mısınız? Kazanmasak bile daha iyi, daha kitlesel, daha birlikli yenilmeye ve yenilgiyi ileri bir adıma, zafere dönüştürmeye hazır mısınız? Hiçbir şey olmasa bile kendi ruhumuzu, vicdanımızı temizleriz, kendimizle barışırız, arınırız.
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024