Serdar KAYA
[Noel ve yılbaşı ile başladım; Cadılar Bayramı ile bitiriyorum.]
İslami duyarlılığı olan bazı yazarlar zaman zaman Cadılar Bayramı hakkında olumsuz değerlendirmelerde bulunuyorlar. Bayramın pagan kökenini vurgulamak ve bütün olan biteni içi boş bir seküler eğlenceye indirgemek, bu değerlendirmelerin sıklıkla örtüşen noktaları arasında. Hatta, eleştirinin dozunu biraz kaçırarak, kullanılan korku aksesuarlarını Batının huzursuzluğuna ve hatta kötücüllüğüne bir gösterge kabul edenler dahi yok değil.
Bu eleştiriler ne kadar makul? Daha da önemlisi, Cadılar Bayramı hakkındaki bu eleştiriler ne kadar bilgiye dayalı? Yoksa, Batıya yönelik öfke ve önyargıların tesiri altında çalakalem yazılan yazılarla mı karşı karşıyayız?
Cadılar Bayramı değil, Azizler Akşamı
Herşeyden önce, ortada Cadılar Bayramı diye bir bayram yok. Batıda kullanıldığı şekliyleHalloween, Azizler Akşamı anlamındaki Hallows’ Eve ifadesinden geliyor. Ancak bu geceyi ille de bir bayram olarak nitelendirmek gerekirse, Ölüler Bayramı ifadesini kullanmak mümkün. Zira, Halloween, dünya üzerindeki pek çok ölüler bayramındansadece biri.
Kutlanış şekilleri kültürden kültüre değişmekle birlikte, ölüler bayramlarında insanlar kaybettikleri kimseleri anıyorlar. Herkesin kendi kültür ve görenekleri çerçevesinde gerçekleştirdiği bu anmalara kimi zaman ölülerin bu günlerde dirileri ziyaret ettikleri yönündeki inançlar ya da ölülerin ruhlarını çağırmak gibi ritüeller eşlik ediyor.
Halloween (ve daha geniş manada Hallowmas) tamamen bu çerçevede bir bayram. Kökeni hıristiyanlık öncesi döneme dayanan bu bayram, zaman içinde kimi değişikliklere uğramış, ve farklı yörelerdeki benimseniş ve kutlanış şekillerinde kimi farklılıklar ortaya çıkmış. Örneğin, kimi kiliseler Azizler Akşamını düzenli olarak kutladıkları günlere dahil ederken, diğerleri bu geceye kayıtsız kalmış.
Kutlamaların içeriği ise, mezarlık ziyaretleri, mumlar yakmak, yemekler yemek gibi pratikler itibariyle diğer ölüler bayramları ile aynı çerçevede. Halloween için daha ayırt edici olan pratikler arasında ise, ölümü ve/veya mistik dünyayı çağrıştıran kostümler giymek, aynı temadaki süslemelere yer vermek, balkabakları oymak ve kapı çalan çocuklara yiyecekler vermek sayılabilir. Bu son gruba giren pratiklerin (muhtemelen ABD’nin etkisinden ötürü) popüler kültürde daha fazla karşılığı olduğu için, Halloween dünyada daha çok bu yönleriyle biliniyor.
Meksika örneği: Ölüler Günü
Peki, farklı kültürlerdeki ölüler bayramları nasıl kutlanıyor? Meksika, hem bu konudakigüçlü geleneği, hem de ABD’ye yakınlığı nedeniyle dikkate değer bir örnek.
Kimi Orta Amerika ülkelerinde ve ABD’de hispanik kökenli nüfusun yoğun olduğu (Arizona, New Mexico, Teksas gibi) yerlerde de kutlanan Ölüler Gününün (Dia de los Muertos), muhtemelen Aztek döneminin de öncesine uzanan bir geçmişi var. Eskiden bir ay süren kutlamalar, hıristiyanlığın kıtadaki hakimiyetinin artmasının ardından, Hallowmas günleri olan 31 Ekim ila 2 Kasım arasına alınmış. Bu üç günlük bayram çerçevesinde, birinci gün çocuklar, ikinci gün yetişkinler, üçüncü gün ise bütün ölüler anılıyor.
Bayramın kutlanış şekli ise, gayet ilginç ve renkli. Her ne kadar merkezinde ölüm olsa da, bu bayram, ölüm ile hayat arasına bir çizgi çekmekten ve karanlık bir matem tutmaktan çok uzak. İnsanlar, sevdiklerinin mezarlarını rengarenk çiçeklerle süslüyor ve günün önemli bir kısmını mezarlıkta “onlarla” geçiriyorlar. Günün çoğunun mezarlıkta geçmesi, bayram süresince mezarlıkları bir piknik alanına çeviriyor. Çiçeklerin yanı sıra, çocukların mezarlarına oyuncaklar, büyüklerinkilere ise yiyecekler ve içki şişeleri konuyor. Mezara nelerin konacağı konusunda kesin kurallar yok. Maksat, hayatta iken onları mutlu eden şeyleri “sunmak” (Mezarların yanı sıra, evlerde hazırlanan sunaklar da benzeri şekillerde süsleniyor ve donatılıyor).
Bu pratikler, diğer kültürlerdeki ölüler festivallerinde yapılanlarla aynı doğrultuda. Ancak, Ölüler Günü’ne özgü ve hatta onunla özdeşleşmiş pratikler de yok değil. Kökeni Aztek geleneğine dayanan ve Ölülerin Leydisi olarak anılan Catrina figürleri hazırlamak bunlardan biri. Bir diğer pratik ise, şekerden ya da çikolatadan yapılmış kafatasları (calavera) hazırlamak. Üzerine anılmak istenen ölmüş kimsenin adını yazılan bu kafatasları sunaklara konuyor ve sonradan ya yeniyor ya da atılıyor (Ölüler Günü’ne özgü bütün bu pratikleri ve diğerlerini görmek için bkz.: Video 1, Video 2)
Bir düşünce deneyi
Meksikalı yazar Octavio Paz şöyle diyor:
“New York, Paris ya da Londralı insanlar, ‘ölüm’ü hiç telaffuz etmiyorlar; çünkü bu kelime dudakları yakıyor. Meksikalılar ise, bu kelimeyi sıklıkla kullanıyorlar, ölüm hakkında şakalar yapıyorlar, ölümü kucaklıyorlar, ölümle uyuyorlar, ölümü kutluyorlar. Ölüm, bir Meksikalının en sevdiği oyuncaklarından ve en değişmez aşklarından biri. Tabii ki Meksikalıların bu tavırlarında (tıpkı başkalarınınkindeki gibi) korku bulunabilir. Ama en azından Meksikalılar bu korkuyu gizlemiyorlar. Sabır, küçümseme ya da ironi ile bu korkularıyla yüzleşiyorlar.”
Bu söz, bir kültürün ölüm ile kurduğu ilişkiye ışık tutuyor. “Seküler Batı”nın ölümü yok farz ederek yaşadığı, hatta aklına bile getirmemeye çalıştığı yönündeki argümanlar, Türkiye’deki İslami kesim içinde de epey yaygın. Ama şu da bir gerçek ki, (her ne kadar Meksika’daki kadar ölüler ile iç içe olmasa da) Avrupa ve ABD’de de bir ölüler festivali var.
Bu noktada, dünyadaki pek çok kültürde olduğu gibi Anadolu kültüründe de bir ölüler festivali olduğunu düşünelim. Ayrıca, bizdeki bu festivalin, Batı ülkelerinde bulunmadığını varsayalım. Böyle bir duruma İslami kesimin getirdiği yaygın yorum ne olurdu? Böyle bir gerçekliği, seküler Batı’nın ölümü yoksaydığı, Anadolu kültürünün ise ölümün hayatın bir gerçeği olduğunu kabul etmekten çekinmediği şeklinde yorumlamak (ve belki bununla övünmek) Türkiye’deki İslami kesimin mevcut söylemi ile uyumlu olmaz mıydı?
Ne var ki, kültürel pratikler bu durumun tam tersini işaret ediyor. Yine de, İslami kesim için bu hiç önemli değil. Zira, tıpkı Türkiye’deki diğer gruplar gibi, İslami kesim de, dünyayı anlamaya değil, kendi zihnindeki kalıpları teyit etmeye odaklanıyor. Bu teyit kaygısının doğurduğu belki de en büyük sorun, gerçekliği olduğu şekliyle algılamayı zorlaştırması. Dünyanın her yerinde benzerlerine rastlanan ve binlere yıllık bir mazisi olan bir antrolopolojik gerçeklikten hareketle Batının korkularına ve korkunçluğuna dair çıkarsamalar yapabilmek, böyle bir sürecin sonucu.
Bazı sorular
1. Hindistan’daki Holi adlı bahar bayramının sabahında bir kovalamaca başlıyor ve insanlar kuru pudra ya da renkli sular kullanarak birbirlerini türlü renklere boyuyorlar. Batının ilgili ilgisiz her şeyine tepki gösterirken, bu bayramdan neden nefret etmiyoruz? Halbuki ölüm ve ölüm sonrası ile de çok ilgisi olmayan, seküler olarak değerlendirilmeye epey müsait bir bayram. Holi bayramından nefret etmiyor olmamızın nedeni, Hintlilere karşı pek ezik ve kompleksli olmamamız olabilir mi? Peki ya yarın Hindistan ile ciddi bazı sorunlar yaşayacak olsak ne olacak? O zaman Holi bayramına ya da Hintlilere dair diğer gerçekliklere de şüpheyle bakmaya başlar mıyız?
2. Dünyanın farklı yerlerinde insanlar kendi kültürleri çerçevesinde bir şeyler yapıyorlar. Hatta, bunun daha ziyade kendilerine özgü, kültürel/yerel bir gelenek olduğunu dahi çoğu zaman fark etmiyorlar. Neticede, içinde doğup büyüdükleri dünya o olduğundan, böyle şeyleri veri kabul ediyorlar. Acaba dünyanın bir köşesinde onların bu yaptıklarına tepki duyan insanların yaşadığını bilseler, bu durumu anlamakta zorlanırlar mı?
3. Çocukların çizgi filmlerden ya da korku filmlerinden tanıyıp sevdikleri karakterlerin ya da varlıkların kılıklarına girmelerinde ve bu şekilde mahallelerindeki evlerin kapılarını çalarak şeker istemelerinde nasıl bir kötülük olabilir? Asıl kötülük, bu gelenekte değil de, bunu eleştirenlerde olabilir mi?
4. Öyle bir millet düşünün ki, dünyayı ve özellikle de Batıyı nefret dolu gözlerle okuyor; başkalarının en masum geleneklerini dahi kendi zihninde canavarlaştırıyor; hala asırlar önce yitirdiği güçlü imparatorluğa hayıflanıyor; bu yitirilmiş imparatorluğun aldığı yenilgiler nedeniyle Batıya karşı büyük bir eziklik duyuyor; günü geldiğinde yeniden dünyaya hakim olmanın hayali bile onu sarhoş edebiliyor; ve bu sarhoşluk içinde (başkalarına ne kadar delice göründüğünü fark dahi edemediği) savaşçı ve şovenist sözler sarf ediyor. Durum bu iken, Avrupa’nın zihnindeki Türk imajının Ork olmasına şaşırmalı mıyız?
5. Kendi ülkelerindeki bazı gençlerin Ölüler Günü’nde ABD’deki Halloween kutlamalarına ilgi duymasını eleştiren Meksikalılar da yok değil. Ama onlarınki en azından kendi kültürlerini yaşatma isteği ile ilgili bir kaygı. Dolayısıyla da, (sözgelimi) Türkiye televizyonlarındaki içkili-dansözlü bayram programlarına getirilen eleştiriler ile aynı kategoride değerlendirilmeye daha müsait. Peki bize ne oluyor? Konu eğer Batıya ait olan herşeye kategorik olarak karşı çıkmak ise, bugün itibariyle artık kendimize ait olduğunu zannettiğimiz siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok şeyi reddetmemiz gerekmez mi? Yok eğer “Eskiler tamam, ama yeni bir şey gelmesin” diyorsak, böyle bir şey bugünün dünyasında mümkün mü? Dahası, bu mümkün olsa bile böyle bir şey istemek, yani kendini etkileşime kapamak ne kadar makul? Bu korumacı tavır, kendi kültürümüzün Batı ile rekabet edebilecek pek bir yanı olmadığını için için biliyor olmamızdan ileri geliyor olabilir mi?
6. Farklı kültürlere ve bu kültürlerde yer alan farklı pratiklere ve ritüellere karşı tavrımız genel olarak kaba. Görsel olarak çok aşina olmadığımız bir şey gördüğümüzde ilk tepkimiz merak duymak değil, bok atmak oluyor – ki bu son derece itici bir tavır. Dahası, böyle bir tavır, gerek hedefe koyduğumuz insanları gerekse o insanların kültürel pratiklerine atfettikleri manaları anlamamızı zorlaştırıyor. Örneğin, Türkiye televizyonları, Caferilerin Hz. Hüseyin’in acısını hissetmek için kendilerini zincirle dövdükleri yas törenlerini yakın bir geçmişe kadar her Muharrem’de gayet çarpık bir şekilde haberleştirirdi. Bu görüntülere (Caferi olmayan dindarlar dahil) her kesimden insanın verdiği yaygın tepki, “Gerçek İslam bu değil!” iddiaları eşliğinde dile getirilen alay ve hakaretler olurdu. Benzeri bir durum, şişli Rufai zikirleri ve diğer “alışılmadık” görüntüler için de hep geçerli oldu. Kendi değerlerimize yönelik en küçük eleştiriyi bile İslamofobi ya da oryantalizm gibi (çoğu zaman anlamını dahi tam bilmediğimiz) kavramlarla etiketlerken, başkalarının inançlarına ve pratiklerine karşı nasıl bu denli saygısızlık edebiliyor ve (daha da kötüsü) bu çifte standarta karşı nasıl bu kadar kör olabiliyoruz?
7. Dünyanın farklı yerlerindeki insanlar bizi tanısınlar, sevsinler istiyoruz. Hatta, ABD’lilerin dünyayı çok fazla bilmediklerini zannettiğimizden, bunu alay konusu ettiğimiz de oluyor. Peki biz dünyayı ne kadar biliyoruz? Mesela, yetmiş milletle bir arada yaşayan ABD’liler kadar haberdar mıyız dünyadan ve farklı kültürlerden? Mesela, Hz. Hüseyin’in,Zülcenah adlı bir atı vardır (Rivayete göre, Zülcenah, Hz. Hüseyin’in Kerbela‘daki şehadetinin ardından onun yanında gözyaşı dökmüş, ardından da Fırat Nehri’ne doğru yürüyerek gözden kaybolmuştur. O günden sonra Zülcenah’ı bir daha gören olmamıştır). Bizler Şii müslümanların Muharrem ayındaki yas ritüelleri arasında Zülcenah’ın önemli bir yeri olduğunu biliyor muyuz? Aşure günü düzenlenen ritüellerdeki önemli bir öğenin de Zülcenah’ı temsilen süslenen atlar olduğundan haberimiz var mı? Yanıbaşımızdaki bu gelenek bizim için ne mana ifade ediyor? Merak ediyor muyuz? İlgi duyuyor muyuz? (Bu vesileyle, Aşure günü nedir, önemi nereden kaynaklanır, bizim için bir yemek festivali gibi geçen bu gün başkaları için ne mana ifade eder, haberimiz var mı?)
8. Halloween’in pagan kökenleri bizi neden rahatsız ediyor? Pagan inançlara yönelik hakaretamiz ya da alaycı ifadeler kullanmakta neden bir mahsur görmüyoruz? Çoğu zaman putperestlik ile eş anlamlı kullandığımız paganizmin ne olduğunu gerçekten biliyor muyuz? İnançlara saygı sadece İbrahimi dinler için mi geçerlidir? (Bir de, pagan inançlar arasındaki farklılıkları göz ardı eden ve içerdikleri antropolojik zenginliği değersiz bulan insanların oryantalizmden şikayet etmeye hakları olur mu? Oryantalizmin merkezinde tam da bu körlük ve hakir görme yok mu?)
9. Binlerce yıllık bazı geleneklerin bugün de sürmekte olması, tekil olarak dinleri aşan ve daha temelde insanla ilgili olan gerçekliklerle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmez mi? Böyle bir şeye karşı çıkılabilir mi? (Kandillere ve sonradan dini geleneğin bir parçası olmuş diğer pratik ve ritüellere karşı çıkan ilahiyatçılar da bu noktayı düşünmek isteyebilirler.)
10. Sanat sadece “çiçek böcek” midir? Ölüme dair ifade ve görsellikleri neden sanat olarak göremiyoruz? Kafatasları, iskeletler, siyah pelerinler, mezar taşları sadece Batıda değil, dünyanın pek çok yerinde değil sanatın, hayatın dahi içinde. Bizim böyle şeyleri sevmememiz ve iç karartıcı bulmamız, doğuştan gelen bir özellik mi, yoksa sonradan edindiğimiz bir tavır mı? Dünyanın farklı yerlerindeki çocuklar gibi Türkiyeli çocuklar da bu gibi öğelere son derece ilgili olduklarına göre, herhalde ikincisi. O halde, bazı şeyleri sevmemek büyümekten değil, büyürken sürekli zihni kapasitesi sınırlandırılmış ve tanımadığı insanlara karşı öfkeyle doldurulmuş olmaktan ileri geliyor olabilir mi?
11. Biz neden kendimizi dünya için çok gerekli bir millet gibi görüyoruz? Neden kendimize adaleti temin etmek gibi bir misyon biçiyoruz? Biraz güçlenecek olduğumuz zaman hemen lider rolüne soyunmamızın ve etrafa nizam etme tavrı sergilememizin nedeni ne?
12. Biz hiç varolmasak, dünya daha mı kötü bir yer olurdu?
–––––
Yazı arşivi: Laiklik ve İslami Kesim konulu diğer yazılar
Fotoğraf: 2011 yılındaki bir seyahatimde satın aldığım seramik bir calavera.
Yazarlar
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014