Serdar KAYA
Berlin’de 200.000′e yakın Türkün yaşadığı söyleniyor. Şehrin nüfusu üç buçuk milyon. Dolayısıyla, Türklerin (kabaca) nüfusun yüzde beşine tekabül ettikleri söylenebilir. Haliyle, günlük hayat içinde zaman zaman Türkçe konuşan insanlara rastlamak şaşırtıcı değil. Türklere dair en görünür öğe ise herhalde dönerciler! Döneri Almanlar da sevdiklerinden, Berlin’in hemen her bölgesinde bir dönerciye rastlamak mümkün.
Berlin’de biri Kreuzberg‘de, diğeri Neukölln‘de olmak üzere başlıca iki de Türk mahallesi var. Her iki mahalle de, şehrin merkezine uzak değil; ama yine de bir parça kenarda kalan, nisbeten ucuz yerlerde. Mahallelerin ortamı da Türkiye’den çok farklı sayılmaz. Tanıdık yüzler, tanıdık tavırlar, ve Türkiye’dekinden pek de farklı olmayan kafeler, pastaneler, manavlar, baklavacılar… Tam bir getto görüntüsü değil. Ama diğer yandan, Türk olmayan birinin özellikle gelme isteği duyacağı yerler olmaktan da epey uzak. Zira, Türk mahallelerinde, Türkiye’nin herhangi bir köşesindeki sıradan bir caddede bulunanların ötesinde pek bir şey yok.
Türk mahalleleri neden bu kadar sıradan?
Türk mahallelerine örnek olarak, okyanusun diğer tarafında ise Paterson var. ABD’nin New Jersey eyaletinde yer alan Paterson da, Berlin’deki Türk mahallelerinden pek farklı değil. Galiba Türkiye dışındaki bir yerin Türk mahallesi olması, orada Türklerin yaşaması ve ana caddede birkaç Türk lokanta ve marketi bulunmasının ötesinde herhangi bir mana ifade etmiyor. Yani, Türkler, yerleştikleri yerlere kendileri dışında sadece market ve lokantalarını getiriyor gibiler.
Bu sıradanlığı belki şöyle izah etmek daha kolay olabilir: Vancouver (Kanada), Portland(Oregon) ya da San Fransisko (Kaliforniya) gibi şehirlerin rehber kitaplarında, görülmesi gereken yerler arasında Çin mahalleleri de yer alır. Ekseriyetle, Çin kültürünü yansıtan otantik kapılardan girilen bu mahalleler, ilgi uyandıran bir atmosfere sahiptir. Mahalle içindeki kimi binalarda Çin mimarisinden izlere rastlanır. Perakendeciler ve restoranlar, elbette Çin mahallelerinde de vardır; ama görüntüleri, alışveriş etmeyecek ya da yemek yemeyecek olan insanların dahi ilgilerini çeker. Yine Çin mahallerine özgü olan bir diğer öğe ise, Çin bahçeleridir. (1,2) Yüzyıllar boyunca Çin’de hanedan mensuplarının ve diğer önde gelen kişilerin mülklerini süsleyen meşhur Çin bahçelerini ziyaretçiler çoğu zaman para ödeyerek gezerler.
Bu noktada sormak gerekli: Aradaki bu büyük farkın nedeni ne olabilir? Kuzey Amerika’daki Çin mahallerinin nisbeten daha köklü bir geçmişe sahip olmaları mı? Çin’deki tipik bir caddenin Türkiye’deki tipik bir caddeye nazaran daha ilginç olması mı? Türkiye’nin dünyaya ve medeniyete aslında döner kebap haricinde çok fazla bir katkısının olmaması mı? Batılılaşma sürecinin ardından Türkiye’nin kültüründe çok fazla özgün bir öğenin kalmamış olması mı? Türklerin yaşadıkları yerleri güzel kılma adına birlikte hareket edememeleri mi? Yoksa bu faktörlerin birkaçı ya da hepsi mi?
Bu soruların çoğu, aslında aynı rahatsız edici imayı içeriyor: Acaba kültürümüz, zannettiğimiz kadar ilginç ve dikkate değer olmayabilir mi?
Kendimizi çok Türk hissediyoruz
Konunun bir diğer yönü de var: Başkaları bizi pek ilginç bulmasa da, bizler kendimizi ve kimliğimizi çok seviyoruz. Görünen o ki, yıllarca başka bir ülkede yaşasak da, kendimizi gittiğimiz yere ait hissedemiyor ve mümkün mertebe oralarda oluşturduğumuz mahallelere sığınma ihtiyacı hissediyoruz.
Berlin’de iken, Almanya’daki Türkler hakkındaki araştırmalarıyla da tanınan bir siyaset bilimi profesörüyle sohbet etme imkanım oldu. İlgili profesör, kamuoyu araştırmalarının Türklere dair ortaya koyduğu bir dizi özelliği bir parça canı sıkılarak aktardı. Örneğin, kimlik konulu anket çalışmalarında, “Kendinizi ne kadar [Türk/Alman/İngiliz/...] hissediyorsunuz?” sorusu rutin olarak sorulur. Bu soruya, “Hiç hissetmiyorum“dan “Çok fazla hissediyorum“a dek uzanan beş aşamalı seçeneklerden biri ile cevap verilir. Almanya’daki Türklerin büyük çoğunluğu, bu soruyu cevaplandırırken kendilerini “Çok fazla” Türk hissettiklerini söylüyorlarmış. Yani beş üzerinden beş… Bu güçlü his, sadece Kürt ve Alevilerde biraz azalıyormuş. Kendilerini ne kadar Alman hissettikleri sorulduğunda ise, cevaplar bir ya da iki seviyesini aşamıyormuş.
Bu noktada belki belirtmek gerekli: Bu tür soruların sorulmasındaki amaç, bir dağılım ortaya koymak ve kişinin verdiği diğer cevaplardan hareketle bu dağılımı açıklamaya imkan tanımaktır. Yani, bazı insanlar (yaşadıkları ülkeden de bağımsız olarak) kendilerini çok fazla Türk/Alman/İngiliz hissederlerken, diğerlerinde bu his orta seviyede, kimi diğerlerinde ise zayıf olur. İlgili datayı analiz eden araştırmacılar, eğitim seviyesi, gelir seviyesi ve siyasi ideoloji gibi bir dizi faktörü inceleyerek, içlerinden hangilerinin milli(yetçi) duygular üzerinde belirleyici olduğunu bulmaya çalışırlar. Almanya’daki Türkler özelinde ise böyle bir dağılım baştan söz konusu değil. Yani, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, seküler-dindar bütün Türkler kendilerini çok Türk hissediyorlar! Kendilerini Türk hissetmeyenler ise, çok küçük bir azınlık durumundalar. Bu nedenle de, ilgili profesör, normal şartlar altında bir değişkeni ölçmesi gereken bu sorunun, Türkler söz konusu olduğunda bir sabit ortaya çıkardığını söyledi. Haksız da sayılmaz.
Bizler çok fark etmesek de, fazlasıyla milliyetçi bir toplumuz. Dolayısıyla, bu halimiz, başkalarını şaşırtıyor. Tabii bu milliyetçilik ayrıca incelemeye değer. Bu nedenle de, ilgili profesöre, Türklerin bu soruya verdikleri cevap bir sabit ortaya çıkarsa da, Almanya’daki diğer azınlıkların aynı soruya verdikleri cevapları da analize dahil etmek suretiyle bir değişken elde edilebileceğini ve bu değişken üzerinden, Türklerin neden bu kadar milliyetçi olduklarının incelenebileceğini söyledim. Zira, başka ülkelerdeki beş üzerinden beşlik milliyetçiler ile aramızda bir ortak nokta olmalı.
Mesela bazı tahminlerde bulunalım: Acaba birkaç lisanı rahatlıkla konuşabilenler mi kendilerini çok Türk/Alman/İngiliz hissediyorlardır, yoksa sadece tek dilli olanlar mı? Ya da, sadece bir haftalığına yurtdışına çıktıklarında bile ilk günden itibaren köşe bucak kendi memleketlerinin yemeklerini arayan insanların etnik aidiyet hissi mi daha güçlüdür, yoksa diğerlerinin mi? Ya da, her tatilde dünya üzerinde sanki başka hiçbir yer yokmuş gibi sadece ve sadece “memleket”lerine uçanlar mı yeni bir topluma daha kolay entegre olurlar, yoksa böyle bir zorunluluk hissetmeyenler mi?
Tabii şu nokta da ayrıca önemli: Diğer ülkelerde yüksek öğrenim insanları daha az milliyetçi ve daha fazla dünya vatandaşı yapıyorken, Türkiye’de daha milliyetçi, ayrımcı ve hatta ırkçı kılıyorsa, o eğitim sistemi hakkında neler söylenebilir? Ya da, Türk olmayanlar, dünyanın farklı yerlerindeki insanlar ile etkileşime girdikleri ölçüde doğmuş bulundukları ülkeden ziyade dünyanın bir parçası olmayı çok daha kolay başarabiliyorken, Türkler onyıllardır bulunmakta oldukları toplumlara dahi entegre olamıyorsa, bu farklılık üzerinde kafa yormak ve bu ülkenin insanların zihinlerini nasıl esir aldığını ve nasıl onları dünyanın geri kalanına ne denli yabancılaştırabildiğini sorgulamak gerekmez mi?
Entegrasyon?
Azınlıkların toplumun geri kalanına entegre olmaları kolay bir süreç değil. Ancak, aradan geçen 50 yıldan (ya da üç nesilden) sonra Türklerin halen Alman toplumunun bir parçası olamamış olmaları da önemsiz değil. Bu kopukluğun nedeni, Türklerin baştan misafir işçi olarak gitmiş ve öyle algılanmış olmalarında, Alman devletinin kimi ayrımcı uygulamalarında ve de bazı Almanların önyargılı ve hatta ırkçı tavırlarında aranabilir. Ne var ki, bütün bunlar, Türklerin kendi paylarına düşeni yaptıkları anlamına gelmiyor. Almanya’da doğan ve orada eğitim görenler haricindeki Türklerin önemli bir kısmı halen düzgün bir şekilde Almanca dahi konuşamıyor – ki lisan, herhalde entegrasyonun en başta gelen şartıdır.
Lisan konusunda Berlin’de başımdan enteresan bir hadise de geçmedi değil. Bir akşam vakti taksiye bindim. 30-35 yaşlarında gösteren şoför simaen Türke benziyordu. Haliyle, “Türk müsün?” diye sordum. “Değilim” diyerek Türkçe cevap verdi. Beyrutluymuş, ama Türkçe biliyormuş. Şaşırarak, Türkçeyi nereden öğrendiğini sordum. Almanya’daki Türklerden öğrendiğini söyledi. Yani, Türkler, Almanca öğrenmedikleri yetmiyormuş gibi, bir de Almanya’daki bir Lübnanlıya Türkçe öğretmişler! Hatta, adam Türkiye biletleri daha ucuz olduğu için artık tatillerde Lübnan’a değil, Türkiye’ye gidiyormuş…
Tabii böyle anlatınca kulağa bir parça komik geliyor. Ama bir düşünelim: Gerçekten de öyle mi?
Sonsöz
Bütün bunlar, gettosundan çıkıp Alman toplumuna entegre olabilmiş Türklerin varolmadığı anlamına gelmiyor elbette. “Almanya’da üstün başarı elde etmiş olan Türkler” dendiğinde çoğu insanın aklıne ilk akla gelen isim herhalde Fatih Akın‘dır. Potsdamer Platz’daki Yıldızlar Bulvarı’nda, Fatih Akın’ın da bir yıldızının bulunması ise, ayrıca önemli.
Tabii bir de Talat Paşa var! Gerçi o Berlin’e gitmeden önce de çok üstün başarılar göstermişti! Ama ne yazık ki Alman toplumuna entegre olma fırsatı bulamadan hayatını kaybetti. 15 Mart 1921 tarihinde Soghomon Tehleryan‘ın kendisini öldürdüğü yeri görmek isteyenler, Tiergarten’in güneybatısında kalan Hardenberg Caddesi‘ne gidebilirler.
______
[SONRAKİ YAZI: Berlin notları (5): Mşatta Sarayı]
______
Fotoğraf: Yıldızlar Bulvarı, Potsdamer Platz, Berlin (28 Haziran 2014, Serdar Kaya)

Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları




































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014