Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Sistem mi insanı, insan mı sistemi
14.10.2011
3189

 Britanyalı yazar Robert Bolt’un 1954 tarihli oyunu A Man for All Seasons (Her Devrin Adamı), 16. yüzyılda Britanya’nın Şansölyesi olan Sir Thomas Moore’un siyasetin gerçekleri ve vicdanı arasında bölünmesini anlatır. More, oyunun bir bölümünde, diğer bir karaktere şu mealde bir şeyler der; “Kanunları ağaçlar varsay, Şeytan’a ulaşıp onu alt etmek için ormanı dümdüz edecek dev bir yol açar mıydın?”.

Karşısındaki de, “Elbette, Şeytan’ı cezalandırmak için her yol mubahtır” yanıtını verir. Bunun üzerine More şunları söyler; “Peki, Şeytan’la yüz yüze geldiğinde ya başın sıkışırsa; seni koruyacak orman olmadığında ne yapacaksın? Ben, Şeytan’ı bile aksi kanıtlanana kadar masum sayarım, çünkü aksini yapıp kanunları kendi kafama göre eğip bükersem, bir gün beni koruyacak hukuki düzen de olmaz”.

Meğerse, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun yıldönümüymüş. Kentin tüm resmî ve siyasi binalarının üzerinde devasa Türk bayrakları ve Atatürk resimleri var. Genç, yaşlı, çatık kaşlı, güler yüzlü bir sürü Atatürk.

Sureti her yerde, ancak kendisi gerçekte hiçbir yerde yok.

“Her türlü hakkın kökeni bireydir. Çünkü, gerçek özgür ve sorumlu olan yaratık, yalnız insandır. (...) Bireyin birinci hakkı, doğuştan getirdiği yeteneklerini özgürce geliştirebilmesidir. Bu gelişmeyi sağlamak için, en iyi yol, bireye başkasının aynı değerdeki hakkını zarara uğratmaksızın tehlike ve zararı kendine ait olmak üzere, ona kendi kendini, istediği gibi yönlendirmeye ve yönetmeye izin vermektir. Bireysel hakların oluşturduğu çeşitli özgürlüklerin tüm amacı ise, işte bu özgürce gelişmeyi sağlamaktır. Bu haklara saygı duymayan, gösteremeyen siyasal toplum, temel görevini de yerine getirmemiş olur ve devlet varlığının amaç ve anlamını yitirmiş olur.”

Bu sözler, binaların üzerinde resmi, son derece resmî biçimde dalgalanan kişiye ait. Atatürk’ün 1933’te basılan Vatandaş için Medeni Bilgiler kitabında Afet İnan’a dikte ettirdiği bu düşünceler de, “sakıncalı” bulunmuş ve 1938’den sonra gözlerden ırak tutulmuştu. 2003’e kadar da ‘sansürsüz’ halleri gün yüzüne çıkamamıştı.

“Demokrasi mi, değil mi?”

İşte, Türkiye hakkında sürekli sorageldiğimizin cevabı da aslında Cumhuriyet dönemi sisteminin bu iki yüzünde gizli. Bir yandan, bireyin haklarına, özgürlüklerine inanç ve kendi kaderini tayin yetisine güven. Öte yandaysa, siyasi amaçlara ulaşmak için hukuk devleti kavramını toz duman eden “duble yollar”.

Ama, ormanı kesip biçince, ne kadar güçlü olsanız, Atatürk gibi bir “dokunulmaz” da olsanız, devletin hakkınızdaki hükmünden kaçacak yer olmuyor.

Türkiye, önümüzdeki dönemde, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri içine işlemiş ikilemleri çözmeye çalışacak. Yeni anayasa, belki herşeyin çözümü değil, ama bu sefer, “hukuk devleti” kavramını uzun vadede içselleştirmeyi başarabilmenin anahtarı olabilir.

 


90’lık gol

BDP’nin Meclis’in pantolon gündemini türban eksenine kaydırması, boş kaleye tam doksanlık bir gol oldu.

AKP, sadece Türkiye’de değil, artık dünyada ağırlığı olan bir siyasi parti.

Eğer bilimsel kanıt gerekiyorsa, Ali Çarkoğlu’nun Insight Turkey dergisinin Temmuz/Eylül 2011 sayısında yayımlanan Turkey’s 2011 General Elections: Towards a Dominant Party System?” (Türkiye’nin 2011 Genel Seçimleri: Egemen Parti Sistemine Doğru?) makalesinde ortaya koyduğu gibi, AKP artık üst üste seçimler kazanmasının da ötesinde, öngörülebilir bir gelecekte iktidardan düşmesi pek mümkün gözükmeyen bir siyasi hareket.


Avrupa’da ulusal ölçekte egemen parti örneği, sadece Lüksemburg ve Karadağ’da var. Lüksemburg, sistem olarak koalisyonlarla yönetildiği için orada durum farklı. Karadağ ise, Türkiye ile karşılaştırılamayacak ölçekte ufak; sorunları ve boyutları bakımından. Farklılıkların fazla olduğu bir yer de değil dolayısıyla...

Egemen parti tanımına tam uyan AKP, aslında artık kendine bölgesinde de prestij kazandıracak olan bir şeyi yapmıyor ve türban sorununu çözmüyor.

Neden?

Sorunun yanıtı belki de, hiç beklenmedik bir kişinin yıllar önce söylediği sözlerde gizli. Necmettin Erbakan’ın, bundan 10 yılı aşkın süre önce sarfettiği, “Atatürk yaşasaydı, Refah Parti’li olurdu” sözlerine gülündü durdu ama bu iddianın arkasında bir gerçek de gizli.

AKP, Cumhuriyet sisteminin bir ürünü. Yani, Cumhuriyet’in temel ikilemi olan bireyin hak ve özgürlükleri mi, yoksa devletin bekası mı soruları gündeme geldiğinde, tercihi hep devletten yana olacak bir “ruha” sahip. Sistemde temel değişiklikler yapmakta da, bu nedenle en büyük engel kendisi.

Ancak, “görüntüsel” modernleşmede, tıpkı Cumhuriyet’in ilk yıllarının CHP’si gibi son derece etkin.

Mesela, 5. ve 9. sınıflardaki tüm öğrencilere ve öğretmenlerine yaklaşık 7,5 milyar dolarlık bir harcamayla tablet bilgisayarlar dağıtılması, tam bir “Cumhuriyet” projesi.

Ancak, “özgür ve kendi kendinin efendisi” birey, henüz Cumhuriyet’in gündemde değil.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar