Taha Akyol
Merkez Bankası eski Başekonomisti Hakan Kara, Taha Akyol’un sorularını cevapladı.
Siz faizde 100 baz puan artışın isabetli olacağını söylemiştiniz ama Merkez Bankası faiz oranını değiştirmedi. Neden öyle söylemiştiniz?
Nisan PPK toplantısı öncesinde Merkez Bankasının 100 baz puan artırması ve gerekirse daha da sıkılaştırılabileceği mesajını korumasının isabetli olacağını belirtmiştim. İkisi de yapılmadı. Bunu söylememin iki temel sebebi vardı.
Birincisi, karar öncesinde yaşananlar nedeniyle Merkez Bankasının araç bağımsızlığına dair endişelerin artmış olması, ikincisi ise mevcut talep ve maliyet koşullarının daha sıkı bir parasal duruş gerektirmesiydi. Özellikle “gerekirse daha da sıkılaştırırız” mesajının metinden çıkması riskli oldu. Bu bedava bir kasko sigortasını yaptırmayı reddetmeye benziyor. Mevcut riskler karşısında TL’yi korumasız bırakıyor. İlerde kaskoyu daha pahalı fiyattan almak, yani daha fazla faiz artırmak zorunda kalabilirsiniz.
BANKANIN YENİ YÖNETİMİ
Faizi değiştirmeyen Merkez Bankası enflasyonla mücadele kararlığında Naci Ağbal kadar güven veriyor mu? Bankanın iletişimi nasıl? TV kanallarından verilen son mesajları nasıl buldunuz?
Son bir ay içindeki gelişmelere baktığımızda TCMB’nin iletişim konusunda kafasının net olmadığını görebiliyoruz. Yeni yönetimin iletişimi kısa süre içinde önemli değişimler gösterdi. Arada gelgitler söz konusu. Bir mülakatta fiyat istikrarı ifadesi iletişimden çıkarıldı, sonra başka bir konuşmada tekrar eklendi.
Gerekirse faiz artırırız ifadesi yatırımcı toplantısında yer aldı, son kararda tekrar çıkarıldı. Belli ki bir faiz indirim arzusu vardı fakat piyasa tepkisi nedeniyle ertelenmek durumunda kalındı. Bu indirim isteğinin iktisadi temellerce desteklenmemesi iletişimde zorluklar yaratıyor. Televizyon kanallarında canlı yayında verilen son mesajlar ise para politikası iletişiminden ziyade finansal okuryazarlığı olmayan kesimi hedefleyen bir algı yönetimi niteliğindeydi.
KURUMLAR DÜZGÜN İŞLESEYDİ
TCBM, 2001’de kanunla araçsal bağımsızlık kazandı. 2017’de KHK’larla yapılan değişiklikler müdahalenin yolunu açtı. Bu yapılmayıp bağımsızlığı devam ediyor olsaydı “128 milyar dolar” olayı olur muydu?
Büyük ihtimalle olmazdı. Fakat konuyu Merkez Bankası başkanlarının görevden alınma sürecine indirgememek lazım. Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi. Bunu sınırlayacak bir kurumsal yapı/kontrol mekanizmasının olmaması. 128 milyar dolar konusunu bu perspektiften değerlendirmek lazım. Şu anda rezervler çok gündemde. Öte yandan, iktisadi politikalara genel olarak baktığımızda aslında kısa vadede durumu idare etmek için devreye sokulmuş fakat gelecek nesillere önemli maliyet getiren daha birçok farklı uygulama var.
KÖİ projeleri kapsamında verilen taahhütler, kamunun döviz cinsi iç borçlanmasının artması, bütçe kaynakları yerine İşsizlik Sigortası Fonunun kullanılması, kredi olanaklarının zorlanarak finansal istikrarın riske atılması, enflasyonla mücadelenin ertelenmesi… Bunların hepsi günü kurtarmak pahasına gelecekteki refahı feda etmek anlamına geliyor. Finansal okuryazarlık yüksek olmadığı için maalesef bu yaklaşım kısa vadede prim yapabiliyor. Kurumların düzgün işlediği, karar alma sürecinde güç ve denge mekanizmalarının tesis edildiği bir dünyada bütün bunlar yaşanmazdı.
SORUMLULUK MUĞLAKLAŞTI
Siz nasıl görüyorsunuz “128 milyar dolar” olayını? MB’nin 2017’de Hazine ile protokol yapması, muhabir banka üzerinde döviz satması normal mi?
Protokole ve işlemlerin nasıl yapıldığına dair detaylı bilgi verilmeden bu soruyu yanıtlamak zor fakat birçok yönden sıkıntılı bir durum olduğunu ifade etmek mümkün. Döviz müdahalesinin doğası gereği dar bir çevrede yüksek gizlilikle yapılması gerekiyor. Merkez Bankası’nda bu işler yapılırken görev zinciri bellidir. Bir hata veya suiistimal olduğunda kim sorumludur, kim hesap verir bunlar tanımlanmıştır.
Uzmandan müdüre, genel müdürden başkana giden bir kontrol mekanizması mevcuttur. Döviz müdahalesinin tamamen Merkez Bankası’nın dışına çıkarılması sorumluluğun muğlaklaşması anlamına geliyor. Kimin hangi kur seviyesini savunduğu, talimatların nereden geldiği, kararların nasıl alındığı, süreçten kaç kişinin ve kimlerin haberdar olduğu konularının net olmaması sıkıntılı konular.
DIŞ ŞOKLARA SAVUNMASIZ
İktisat politikası tasarımı açısından geçtiğimiz yıl uygulanan politikaları nasıl değerlendirirsiniz?
Nereden bakarsanız bakın sorunlu bir politika. Bir yandan Merkez Bankası’nı faiz indirmeye zorlarken diğer yandan kamu bankaları aracılığıyla aşırı kredi genişlemesi yapıyorsunuz. Üstelik bunu dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip bir ülkede gerçekleştiriyorsunuz. Bunu yapınca da haliyle insanlar paralarının satın alma gücünü korumak için dövize ve altına geçiyor, cari açık ve sermaye çıkışı artıyor.
Sonra da kendi yarattığınız aşırı döviz talebini Merkez Bankası’nın rezervlerinden hesapsızca karşılayarak ülkeyi dış şoklara karşı savunmasız hale getiriyorsunuz. Bunun üzerine riskiniz artıp paranızdan kaçış hızlanınca da son dakikaya kadar rezerv satmaya devam ediyorsunuz. Akıl almaz bir politika bileşimi... İnanın bir akademisyen ve eski bir merkez bankacı olarak katıldığım uluslararası platformlarda bu konuda soru geldiğinde ülkem adına hicap duyuyorum.
PANDEMİ DÖNEMİNDE
Kovid döneminde dünyada bütün ülkeler sıra dışı politikalar uygulamadı mı? Olağanüstü dönemlerin olağanüstü tedbirler gerektirdiği ifade ediliyor, siz ne düşünürsünüz?
Evet pandemi özel bir dönem, fakat bu dönemde riskleri bu kadar artırma pahasına pozitif büyümeye çalışmak ne kadar doğru bir politikaydı tartışılır. Kaldı ki büyüme rakamı her şey değil. Önemli olan kaliteli ve tabana yayılan bir büyüme sağlanması. 2020 yılında istihdam yaratan, yoksulluğu azaltan bir büyüme yaşanmadı çünkü krediyle şişirilen bir büyümeydi. Bu kadar para ve kredi saçmak yerine ihtiyacı olanın gelirini doğrudan bütçeden desteklemek daha anlamlı ve verimli bir politika olurdu. Bütçede bu imkân vardı.
Pandeminin ilk dönemlerinde iktisatçılar olarak konuya defalarca dikkat çektik. Dikkate alınsaydı ne bu kadar yüksek enflasyon ne de cari açık olurdu, rezervlerimiz de erimezdi. Belki birkaç puan küçülürdük ama gelecek nesillere de bu kadar yük bırakmamış olurduk. 2021 sonrasında için istihdam yaratan daha sağlıklı bir toparlanma yaşanabilirdi. Özetle, 128 milyar dolar satışını pandemiyle açıklamak son derece eksik bir bakış açıdır. Resmin bütününü görememektir.
REZERVLER KAÇ YILDA YERİNE KONULABİLİR?
MB rezervleri önemli mi? Nete mi brüte mi bakmak lazım? Bu miktarda bir rezerv nasıl ve ne kadar zamanda yerine konulabilir?
Merkez Bankası rezervleri zor günlerde kullanmak üzere bir güvencedir. Ülkeye borç verenler bu borcun geri ödenebileceğini görmek isterler, bunun için döviz rezervleri bir güvence işlevi görür. Ayrıca ani sermaye çıkışlarında döviz piyasasında sağlıksız fiyat oluşumlarını ve panik havasını engelleyebilmek için de rezerv gereklidir.
Özellikle küresel risklerin yüksek olduğu bir dünyada rezervlerin seviyesi, dış finansman şoklarına karşı dayanıklılığın artırılması ve finansal güvenliğin desteklenmesi bakımından önemlidir. Tabii rezerv biriktirmenin bir maliyeti var ama bunu sigorta primi gibi düşünebilirsiniz. Karşılığında zor zamanlarda kullanmak için bir kaynağınız olur.
Uluslararası standartlarda, dış borç ödeme yeterliliği konusunda brüt rezervlere bakılır. Fakat net rezervler de kamunun açık pozisyonu ve döviz likiditesi açısından önemlidir. Şokun niteliğine ve süresine bağlı olarak finansal stres dönemlerini atlatabilmek açısından net rezervlerin negatife geçmemesine de dikkat etmek gerekir.
Basitçe şöyle düşünebiliriz: şu anda bankalar döviz mevduatı ve dış borçlarının belirli bir oranında varlık rezerv tutuyor. Bu rezervler Merkez Bankası’na emanet olarak verilmiş. Ancak Merkez Bankası bu emanet rezervlerin bir kısmını harcamış. Bu ne demek? Allah korusun döviz mevduat çekilişi ve bankaların dış borçlarını çevirememesi durumunun aynı anda yaşanması halinde güvenle kullanacak miktarda rezervimiz bulunmuyor.
Net rezervleri eski seviyelerine getirmek için yaklaşık 80 milyar dolarlık döviz alımı yapmak lazım. Dolayısıyla, geçmiş dönem tecrübelerini de dikkate aldığımızda, rezervleri eski seviyeye getirmenin yıllar alacağını söyleyebiliriz. Her şeyin doğru yapıldığı varsayımı altında dahi en az 5 sene sürebilir. Şüphesiz bu süreçte belli bir fedakârlık da yapmak gerekecek çünkü rezerv biriktirmenin kolay bir yolu yok. Ya dış fazla vereceğiz, yani gelirimizden daha az harcayacağız; ya da uzun vadeli ve kaliteli sermaye çekmek için gereken reformları yapacağız. İkisi de zor ve meşakkatli işler.
BOZULMA NASIL BAŞLADI?
Ekonomi 2010’lara kadar iyi gidiyor, çok dış yatırım alıyordu. Bozulma ne zaman, hangi politikalarla başladı?
Bozulma zaman içinde kademeli oldu ama illa bir kırılma noktası tespit etmek gerekiyorsa 2013 yılının ikinci yarısına işaret edebiliriz. O döneme kadar dış kaynak girişinin güçlü olması hem enflasyonu hem de büyümeyi olumlu etkilemekteydi. 2013 ortalarında içerde ve dışarda yaşanan gelişmelerle sermaye girişleri yavaşladı.
Bir yandan verimlilik artışı da zayıflıyordu. Dolayısıyla büyüme sorunu yaşanmaya başlandı. 2016 sonlarından itibaren ise kamu bankaları üzerinden krediye dayalı büyüme stratejisine geçildi. Kurumların dengeleyici rolü giderek azaldıkça bu tarz riskli politika uygulamalarının önünde de bir engel kalmadı. Günü kurtarmaya çalışan ama gelecek nesillere önemli yük bırakan uygulamalar giderek artmaya başladı. 128 milyar dolar vakasını da bu yaklaşımın son halkası olarak düşünmek lazım.
NEDEN AYRILDINIZ?
Merkez Bankası’ndan ayrılmanızda rezerv satışlarının bu şekilde yapılmasının bir rolü var mıydı?
Şüphesiz arka kapılar ardında olup bitenler kurumsal aidiyet duygumuzu ciddi anlamda zayıflatmaya başlamıştı. Zaten 2019’da faiz indirimi başlarken pasif görevlere kaydırılmıştık. Onca emek verdiğiniz kurumunuzun akla durgunluk veren bir operasyonla itibarının bu şekilde hırpalanmasını içerden çaresizce izlemek tahammül edilecek bir durum değil. Dolayısıyla Bankadan ayrılma kararımda bu sürecin önemli rolü vardır diyebiliriz.
Sizce bu süreçte ülkenin en önemli kaybı ne oldu? 128 milyar mı?
Bana göre en az rezervlerin erimesi kadar önemli olan beşerî sermaye ve kurumsal kapasitedeki erime. Her şey onarılabilir fakat yetişmiş insan gücünü, ülkenin kurumlarını tekrar toparlamak kolay değil; en az 10-15 sene alıyor. Konunun bu tarafı bana en az rezervler kadar üzücü geliyor.
DIŞ YATIRIM GELİR Mİ?
Öngörülebilir bir gelecekte Türkiye’ye dış yatırım akışı bekliyor musunuz, neden?
Yeterli getiriyi verirseniz kısa vadeli sıcak para gelir fakat ihtiyacımız olan bu değil; daha kalıcı ve istikrarlı sermaye yatırımlarına ihtiyaç var. Kaliteli bir sermaye girişinin başlaması bu koşullarda zor. Uygulanan politikalarda öngörülebilirlik ve içsel tutarlılığın artması ve güvenin tesis edilmesi gerekiyor. Mevcut yapıda bugün her şey doğru yapılmaya başlansa dahi dış kaynağın istikrarlı bir şekilde geri gelmesi zaman alacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ FIRSATLAR
2022’de dünya ekonomisinde korona-sonrası patlama olacağı, Türkiye’nin de “yeni tedarik merkezleri” arasında yer alarak büyük atılım yapacağı görüşüne ne dersiniz?
Pandemi sürecinde tedarik odaklarında bir kayma ve yeniden yapılanma gereği açık bir şekilde hissedildi. İlk aşamada Avrupa ve Asya’da değer zincirinde kopmalar yaşanırken birçok şirketimiz aldığı siparişleri sorunsuz bir şekilde yerine getirme becerisiyle özellikle beyaz eşya ve otomotiv gibi sektörlerde pazar payını artırmayı başardı.
Bu süreçte bazı şirketler önemli yatırımlar da yapmaya başladı. Ancak mevcut konjonktürde oluşan riskler uzun vadeli planlama açısından engel teşkil etmekte. Yüksek enflasyon, artan borçlanma maliyeti, düşük öngörülebilirlik ve pandemi süreci yatırımları yavaşlatan faktörler.
Ülkemiz coğrafi konumu ve esnek üretim yapısıyla, pandemi sonrasında küresel üretim ağları ve tedarik zincirlerinde yaşanan dönüşümden kazançlı çıkabilme potansiyeline sahip. Bu noktada kimyasallar, otomotiv, cam ürünleri, demir çelik ve tekstil gibi sektörler ön plana çıkıyor.
Fakat bu süreci kalıcı bir kazanıma dönüştürmek için öncelikle makroekonomik istikrar ve buna eşlik eden ciddi bir planlama ve yatırım hamlesi gerekmekte. Doğru stratejik tasarım ile dört-beş yıl gibi bir sürede anlamlı bir altyapı oluşturulabilir. Bu konuda henüz planlı ve somut adımlar göremiyoruz. Elimizi çabuk tutmazsak fırsat penceresi kaçabilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.08.2025
10.08.2025
8.08.2025
6.08.2025
5.08.2025
1.08.2025
30.07.2025
29.07.2025
25.07.2025
23.07.2025