Talat ULUSOY
İttihatçı suçlarının hesabı yüz yıldır sorulmadı. Bu suçları işleyenler hep kuyruklarını “dik” hem de iktidarı ellerinde tuttular, eğilmediler.
Doksan yıllık İttihatçı Cumhuriyet saltanatında, “önce adalet” diyen seçilmiş ya da ‘atanmış’ pek görülmedi. Kanun mıncıklamak adalet arayışı gibi yutturuldu. Dünyevi ya da ilâhi adalet arayıcısı mağdur, iktidar koltuğuyla beraber İttihatçı çizgiye oturdu. İstiklâl Harbi, Çanakkale ve Sarıkamış üstünden gidenin mecburi istikametiydi bu.
İttihatçı çizgi, 1915’ten beri izlenen “Büyük Yolsuzluk”u inkâr çizgisidir. Yüz yıldır hesabı sorulamamış olan bu “yolsuzluk”, ardından gelen sayısız yolsuzluklara kaynak ve örnek olmuştur: İnkâr, hep inkâr, ölümüne inkâr!
O yüzden, bu memlekette adalete yönelmek, ancak ve ancak bu büyük yolsuzluğu sorgulayarak olabilir: 1915’te “gasp edilen” mallara kimler el koydu? Lozan’da “söz” verildiği hâlde bu mallar niye sahiplerine geri verilmedi?
Her sınıf ve zümreden insan şu görüşte birleşiyor: Bu memlekette hukuk düzeni bozuk; savcıya, hakîme, mahkemelere güvenilmez! Doğrudur. İstiklâl mahkemeleri kaldırıldığından (1949) bu yana; örfi idare (sıkıyönetim), olağanüstü hâl, özel yetkili mahkemelerle “adalet” dağıtıldı. Adalet dağıtmakla görevli olanların bile “önce adalet” diyemediği, “önce devlet” dediği bir “garip” hukuk içindeyiz. Büyük Soygun’u gizlemek için kurgulanmış bir garabettir bugün “adalet” dediğimiz yapı.
İstiklâl mahkemeleri “vatana ihanet”i önlemek için kurulmuş gibi sunulur. Aslında kuruluşundan başlayarak esas görevi “1915’te işlenen suçu örtmek, suçluları korumak”tır.Ali Çetinkaya ve Ali Kılıç gibi Ermeni Soykırımı suçlularının o mahkemede “yargıç” olarak oturabilmeleri bir tesadüf müdür sizce?
İzmir Yangını’ndan sonra Denizli mebusu Yusuf Refik Bey, beraberinde bir grup milletvekiliyle Batı Anadolu’da incelemeler yapar. Manzara korkunçtur, Ankara’ya dönmeyi bile beklemeden Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey’e bir telgraf çekerler. 28 Eylül 1922 günü Büyük Millet Meclisi’nin yüz on birinci toplantısında, “Kurtarılmış yerlerde geçici ceza mahkemeleri kurulması” hakkında bir kanun tasarısı ve geçici encümen mazbatası görüşülürken, okunan telgrafta:
“Muhtelif tarihlerde Ankara’dan hareket(le),muhtelif istikametlerde kasabaları, köyleri dolaşarak ve halk ile uzun uzadıya hasbıhal ederek(görüşüp konuşarak)İzmir’e geldik, burada da vaziyeti umumiyeyi tetkik ettik (genel durumu inceledik)”...
Dedikten sonra iki maddelik bir öneride bulunulur. İkinci maddesi aynen şöyledir:
“Emvali metrukeden (terk edilmiş mallardan)münbais (dolayı)namütenahi (uçsuz bucaksız)yolsuzlukların önüne geçerek hukuku Hazinenin sıyanetini temin eylemek(Hazine’nin haklarını korunmasını sağlamak) ve bu yebayi ahlâkiye musab olanlarla(ahlaksızlık hastalığına düşenlerle)işgal müddetince hıyaneti vataniyede bulunanları tecziye etmek (cezalandırmak)üzere vilâyatı müstahlasaya (kurtarılmış illere)hemen istiklâl mahkemeleri izamı (yollanması).”
Ancak Adalet Encümeni, İstiklâl Mahkemesi’ne yollanması ile yetinmez, İzmir’de “olağanüstü hâl” var diye, zaten olağan dışı bir mahkeme olan İstiklâl Mahkemesi Kanunu’nda bir değişiklik önerir. Bu öneride “savcıların kararlara itiraz hakkı olmayacak ve idam kararları Meclis onayına sunulmadan uygulanacaktır”.
Hüseyin Avni Beybu öneriye karşı çıkar: “Bu son biçimiyle mahkemelere... ne diyeyim. Bilmiyorum... Uygar bir milletin mahkemeleri; daima savcılarının murakabe ve kontrol haklarını korurlar...”
Öneri sahiplerinden Ertuğrul mebusu Mustafa Kemal Bey değişiklik gerekçesini şöyle açıklar:“Olağanüstü zaman(dayız), düşman tarafından işgal edilen yerlerde Yunan düşüncelerine, Yunan emellerine hizmet eden ... bir takım alçaklar vardır...” der, ve telgrafta yazılı gerçeği de önergenin gerekçelerine eklemek zorunda kalır: “Gasp ve yağmacılık edenler vardır, her türlü suç vardır...”
İttihatçı jargonda “hain, alçak, düşman” kelimeleri, farklı görüşleri “tehdit” için bugün de yapıldığı gibi bol bol kullanılır. İttihatçı tarih “kahramanlar ve hainler” diyalektiğidir. Ama hiç “hırsızlar, soyguncular, tecavüzcüler” yoktur. Neden? Çünkü “biz”, yani Türkler, yani Müslümanlar öyle şey yapmayız. Her gün cereyan eden sayısız hırsızlığı “haşhaşiler” ya da “ecinniler” yapar!
Konya mebusu Vehbi Efendi uyarır: “Bu gibi meselelere inceleyinceye ve saptayıncaya kadar Yunan taraftarlığıyla kimse suçlanmayacaktır, demelidir... Bu kanunda mahkeme oluşturma ve savcı seçimi var. Fakat savcının müdahaleye yetkisi yok. Bu ne demek anlayamadım. Savcı atanıyor... mahkemenin vermiş olduğu karara müdahaleye yetkisi yoktur... Şu halde savcı yok demektir. Bu maddenin ruhu savcıyı ortadan kaldırmaktır. Ya savcı vardır, yahut da yoktur...”
Maksat “gasp ve yağma”yı önlemek değil, İzmir’deki “muhalif”leri temizlemektir. Nitekim İzmir’de, “kahramanlar” için “hak” olan “emvali metruke” talanı “Onuncu Yıl Marşı”nın söylendiği yıllarda ve sonrasında da sürer. Yağmacılar, emvali metruke tapularını cebine koyanlar sorgulanmaz.
Bu toplum yüz yıldır huzur arıyor. Aranan huzur şu sorunun cevabında:Bu memlekette tapular hâlâ niye şeffaf değil?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.01.2020
20.09.2017
18.07.2017
11.01.2017
16.09.2016
10.01.2016
29.10.2015
10.09.2015
21.04.2015
14.04.2015