Talat ULUSOY
Temmuz ayı Osmanlı-Türk tarihinde pek önemli iki olayı barındırır. Birincisi, 11 Temmuz 1324 (24 Temmuz 1908) günü, yani Abdülhamit tarafından 1876’da geçici bir süre (otuz iki sene) rafa kaldırılan Kanun-u Esasi’nin (Anayasa’nın) yeniden yürürlüğe konulduğu gündür.
Gerçi İttihatçılar bu günü kabul etmez, onlar için “Hürriyet, Adalet, Müsavat devriminin kutlanacağı gün 10 Temmuz’dur (23 Temmuz)”. Çünkü o gün Selanik ve Manastır’daki zabitler ayaklanmış, “Meşrutiyet” ilan etmişlerdir!
Abdülhamit Anayasa’yı yürürlüğe koymasa ne olurdu? Büyük ihtimalle ayaklanan zabitler orduyu “Hareket Ordusu” olarak İstanbul’a yürütür, Abdülhamit’i tahttan indirirlerdi. O gün bayram olurdu.
27 Haziran 1909’da, Selanik ve Manastır ayaklanmalarının olduğu 23 Temmuz 1909 tarihi “Milli Bayram” ilan ettirilir. Ettirilir diyorum, çünkü 24 Temmuz olmalı diyenler az değildir. Mesela Baha Tevfik, 7 (20) Ağustos 1908’de İzmir’de çıkarmaya başladığı gazetesine “11 (24) Temmuz” adını vermiştir. “Gazetemizin Mesleği” başlığıyla kaleme aldığı çıkış yazısına şu cümleyle başlar: “Gazetemizin ismi “11 Temmuz”dur. Bu mübarek, bu mukaddes tarih, bir milletin tarihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a (sahip olan olay) aliyülala bid (en yüksek onurlu olgunlukla) tekrar edilmeli, tevkir ve tebcil olunmalıdır (saygıyla anılmalı ve yüceltilmelidir).”
Baha Tevfik, kısa ömrüne sığdırdığı yazı ve çeviriler, çıkardığı gazete ve dergilerle gerçekte “özgürlük, adalet ve eşitlik” yanlısı olduğuna şüphe bırakmamıştır. Peki, Selanikli ve Manastırlı İttihatçı zabitlerin ve peşlerinden giden sivillerin derdi geçekten “Hürriyet, Adalet ve Müsavat” mıdır?
Niyetlerini bilemeyiz, ama daha sonra yaptıkları hiç de öyle olmadığını gösterir: 1912 Sopalı Seçimleri, milleti harbe sürüklemeleri ve Ermeni Soykırımı sayısız suçlarının en belli başlılarıdır.
İttihatçılar Sopalı Seçim’den sonra ülkeyi kesintisiz “Olağanüstü Hal” ile yönetmiştir. Gerekçe: Osmanlı toprakları iç ve dış düşmanların tehdidi altındadır! İlk anayasalı hayatımızdan bu yana bu ülkede olağan hal istisna ve olağanüstü hal olağandır! Bu İttihatçı gelenek “devlette süreklilik” prensibinin en belirgin özelliği olarak gösterilebilir.
Olağanlaşmış olağanüstü haller, yani yüz yıllık geçmişimiz, iktidarların şaşılacak ölçüde benzer uygulama kalıpları içinde yaşanmıştır. Mesela İttihatçılar, Sopalı Seçim ile iktidara iyice yerleştikten dört ay kadar sonra, 7 (20) Haziran günü Meclis-i Mebusan’a bir yasa tasarısıdeğişikliği indirirler. Tasarı “İçtima (toplantı) Kanunu’nun dokuzuncu maddesinin tadili (değiştirilmesi)” hakkındadır. Sadeleştirilmiş ve özetlenmiş hali ile şöyle başlar ve biter: “Açık yerlerde olacak toplantıları, memleketin huzur ve sükûnunu korumak amacıyla Hükümet yasaklayabilir… Bu yasanın uygulamasında İçişleri Bakanlığı yetkilidir.”
Ne denli köklü bir “devlet geleneği”miz olduğu açık değil mi? Yüz yıldır içinde yaşanılan “Özgürlük, Adalet, Eşitlik” ve “Demokrasi” ortamında, muktedirler bıkmadan, hep “toplantı ve gösteri”yi kısıtlamak için uğraşırlar! “Şu toplum olmasa memleketi ne güzel idare ederdim” anlayışıdır bu.
Yasa değişikliğinde, kolluk kuvvetlerinin “izinsiz” toplananlara karşı, uyarı yapmaksızın silah kullanması vardır. Bu öneri tartışılırken, muhalif mebuslardan, Artin Boşgezenyan (Halep) ve Karabet Paşayan Efendi (Sivas) gibi karşı çıkanlar olur. Ama bir muhalif mebus vardır ki, bugün de tanık olduğumuz olayların bir benzerini buluruz konuşmasında. Kayseri mebusu (milletvekili) Ali Galip Bey’dir söz alıp konuşan. Özetleyerek ve sadeleştirerek tutanaktan izleyelim:
“Ali Galip Bey: … (Bu öneriyle) birçok masumların da suçlular arasına karıştırılması sonucu doğuyor. Halbuki yasada en çok dikkate alınacak şey, suçlunun cezalandırılmasından çok suçsuzun kurtarılmasıdır. Bin suçlunun cezalandırılmasındansa bir suçsuzun kurtarılması daha iyidir…
Salondan lâf atılır: (Suçlu ile suçsuzun karıştırılmasına…) bir örnek gösterebilir misiniz?
Ali Galip Bey (Devamla) — Bir örnek mi istiyorsunuz? İşte bendeniz; fakat rica ederim söyletmeyin (Söyle ve söyleme sesleri). Arzu ederseniz söyleyeyim. Söylemeyi arzu etmezdim; fakat kısacak söyleyeyim… Bendenizin hiç sebepsiz kapılarım kırıldı, evime girildi. 25 Jandarma süngü takmış, 15 polis ellerinde silahlar, başlarında komiser, kapımın önüne geldiler,.. evimin etrafını kuşattılar. (Ne vakit? sesleri)…
Mehmet Tecfik Efendi (Kengırı) — Galip Bey! Sen Hükümetin resmen koyduğu yasağa uymadın yasa çiğneyen hallerde bulundun. Hükümete saldırtmak için halkı kışkırttın, memleketi, adetâ bir kan deryasına koymak istedin. Hükümet seni bu halde bıraktığından dolayı kusurludur…
Ali Galip Bey (Devamla) — Eğer ben böyle bir şey yapmış olsaydım Hükümet bendenizi cezalandırırdı. Beni Sıkıyönetim Mahkemesine gönderdiler. Halbuki hiçbir soru sormadılar ve tarafımdan hiçbir suç işlenmediği ortaya çıktı… Benim evime silahlı 40 kişi girdi... Demek istiyorum ki, işte böyle bir hasarın, bir zararın giderilmesi imkansızdır… Bir çok örnek vardır, her tarafta da böyle olmuştur. Bendeniz diyorum ki zararı giderilemez, tazmin edilemez bir hasarın olmaması için bundan etkilenen halk toplanıp, bunu önlemeye çalışmakta haklıdır ve bu gibi toplantılar cezalandırılmamalıdır.”
İşte böyle, çiçeği burnunda Meşrutiyet’te hükümetin emriyle milletvekilinin evi basılıyor! Ya bugün?
Şimdi, girişte sözü geçen “milli bayram” 1935 yılına kadar kutlanır! Birinin kafasına dank etmiş, “Tek Adam ve Tek Parti” rejiminde “özgürlük, adalet, eşitlik” bayramı kutlamak gülünç olmuyor mu, demiş olmalı ki, o yıl mayıs ayında, bu bayram kaldırılır.
Temmuz ayındaki ikinci önemli olay, 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesidir. Darbeciler başarılı olsalardı, ülke koyu bir dikta karanlığına gömülecekti. Dünyada diktalara, dikta girişimlerine karşı bütün başarılar demokrasi ile taçlandırılır. Biz ise “demokrasi” beklerken evdeki bulgurdan da olduk gibi, bir yıldır “olağanüstü hal” ile yönetiliyoruz. Malum “iç ve dış düşmanlar” yüzünden!
Bu yıldan başlayarak 15 Temmuz “Demokrasi ve Milli Birlik Bayramı” olarak kutlanıyor, kutlanacak. Eğer “demokrasi” gibi farklılıkların varlık ve hayat hakkını içeren bir kavramla, “milli birlik” gibi “tek düşünce” etrafında birleşmeyi ifade eden kavram yan yana gelebiliyorsa, o tacın takılması arzu edilmiyor demektir.
İttihat Terakki ve tek parti diktatörlüğünün “olağanüstü hal”i altında 1935’e kadar yirmi altı yıl kutlanan “Hürriyet, Adalet, Müsavat” bayramı gibi, “demokrasi” bayramını da ne zaman biteceği belirsiz “olağanüstü hal” koşullarında kutluyoruz! Haydi “gülünç” demeyeyim ağlanacak halimize ama biraz “düşündürücü” olmuyor mu?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.01.2020
20.09.2017
18.07.2017
11.01.2017
16.09.2016
10.01.2016
29.10.2015
10.09.2015
21.04.2015
14.04.2015