Ufuk COŞKUN

Devletçi eğitim sistemi ve dershane savaşları
20.11.2013
2189

 Önce mevcut eğitim tablosundan başlayalım..Malumunuz Türkiye’ de eğitim, anlayış ve politika olarak 1924’lü yılların zihinsel atmosferi altında yürürlüğe sokulan Tevhid-i Tedrisat kanuna dayanmaktadır. Eğitim hayatını tanzim eden kanun ve yönetmeliklere bakıldığında eğitimin dönemin ulus devletçi sistemlerin kurguladığı bir zihniyette işlev gördüğünü aşikâr. Kısacası eğitim bir araç olarak devlete itaatkâr, birbirinin aynısı bireyler yetiştirme gayesi gütmüştür/gütmektedir. Tek merkezden kumanda edilen hiyerarşik bir yapılanma, tek tip kıyafet, resmigeçit törenleri, Milli Güvenlik Dersleri, Andımız türü militarist uygulamalarla askeri bir disiplinin esas tutulduğu, ders kitaplarında işlenen konularla da itaatin pekiştirildiği bir eğitim düzeneğinin varlığı hakimdir. Her ne kadar son zamanlarda bu çerçevede yapılmış reformlar olsa da eğitim özü itibariyle hala tekçi ve merkeziyetçidir. Böyle bir sistem içerisinde varlığını devam ettiren zorunlu kamu okullarında öğrenim gören öğrenciler özgür ve eleştirel düşünce geliştiremedikleri gibi çağın gerektirdiği kaliteli eğitimden de yoksun kalmaktadırlar. Buna eğitim-öğretim ihtiyaçlarının eski usul finans yöntemleriyle tedarik edilmesi sorunu da eklenince eğitimin bugün başlı başına bir “sorun” olarak karşımızda durması hiçte sürpriz bir sonuç değildir. Elbette bu duruma AK Parti yol açmadı. Bugün eğitimin içinden çıkamıyorsak bunun en önemli faili CHP’dir.1924 yılında yürürlüğe konulan ve bugün eğitim sistemini tıkayan bir yasayı hala koruması altına almaktadır.

 Devlet okulları uçurumun kenarında;

Bugün sıkça tartıştığımız dershane meselesi tam da bu noktada yani kamu okulların gerek finansman yetersizliğinden kaynaklı donanım, derslik ve öğretmen sıkıntısı ve gerekse müfredat sorunlarının oluşturduğu kalitesizliğin bir telafisi olarak karşımıza çıktıklarını görüyoruz. Devlet okullarında okuyan özellikle dar gelirli ailelerin çocukları eğitimin ileriki safhalarında yarıştan koptukları bir gerçek. Bu aileler çocuklarının geleceği için dershanelerden eğitim satın almak durumunda kalmaktadırlar çünkü milyarlarca para ödeyip çocuklarını özel kolejlere gönderemeyen aileler onların istikbali için bu yükün altına girmekten çekinmemektedirler. Bu alanda yapılan anketlerde dershaneleri gerekli görenlerin büyük bir bölümünün dar gelirli aile çocukları olması şaşırtıcı değildir. Bakıldığında ücretsiz eğitim, sanılan aksine ailelere çok pahalıya mal olan bir sistemdir. Açıkçası bugün kamusal eğitimin başarılı olduğu iddia edilemez. Bu yüzdendir ki kamu okullarının kötü performansı dershaneler aracılığıyla kapatılmak istenmektedir. Buna neden olan durum da ortadadır; eğitimin dayandığı temel anlayış, tekçi, merkeziyetçi ve ideolojik kurgusu diğeri de eğitimin ücretsiz bir hizmet olarak sunulmak istenmesidir. Çünkü devlet 62 bin okulun her yıl artan öğrencisinin ihtiyaçlarını tek elden gidermekte bir hayli zorlanmaktadır çünkü bu genel bütçenin en az yüzde 70’i personel giderlerine ayrılmaktadır. Deyim yerindeyse devlet okulları finansman olarak bugün uçurumun tam kenarındadır ve sistem tıkamak üzeredir.

Bir çıkış yolu olarak özel okullaşma;

Dershanelerin özel okula dönüştürülmek istenmesi(siyasi meseleler bir tarafa) bu çerçeveden ele alınmalıdır. Bu zorunluluktan doğan bir çıkış yolu arama çabasıdır. Özel sektörden eğitim satın alınması öncelikle kamu okulların yükünü büyük oranda hafifletecektir. Özel okullaşma oranı arttırıldığında devletin eğitim harcamalarında kullanılması kaydıyla velilere, öğrenciler için ayrılan yıllık eğitim maliyetini vermesi daha cazip bir yerde eğitim satın almak istiyorsa da bu sefer düşük faizli ve uzun vadeli kredi seçenekleri sunması hedefleniyor. Eğitim bakanı Sayın Nabi Avcı’nın da ifadesiyle zamanla eğitimin sivil toplum eliyle yürütülmesi ve eğitimin yerel yönetimlere devri de düşünülenler arasında. Bu düşünceler önemli ve desteklenmeyi hak ediyor. Ne var ki ortada bir yanlış var. Bunlardan en önemlisi eğitimin yapısal/köklü sorunlarına dönük ciddi bir eleştirinin gelmemesi ve bu alanda yapılması gerekenlerin kamuoyuyla paylaşılmaması. Hala okullarda küçücük çocuklara birer asker gibi nöbet tutturulduğu, beden eğitimi derslerinde asker yürüyüşleri yaptırıldığı, ders kitapların revize edilmediği kamu okullarında kalite artışlarını beklemek bir hayli zor.

İkincisi taslak; dershanelerden isteyenlerin özel okula dönüştürülmesi istemeyenlerin ise ticari birer kurum olarak yolarına devam etmeleri şeklinde sunulabilirdi.. Tüm teşviklere rağmen özel okula dönüşmek istemeyen dershanelere ne tür bir yasal yaptırım uygulanacak hala merak konusudur. Hür teşebbüs hukuken engellenemez. Dolayısıyla bakanlığın tüm dershaneleri zamanla özel okula dönüştüreceğiz demesi yanlış bir tutumdur. Oysa “isteyenlerin” ibaresi tüm tartışmaları giderebilir. Öyle de olacağını tahmin ediyorum. En önemlisi de dershanelerin tümünün özel okula dönüştürüldüğü ilaveten kamu okullarının da dâhil olduğu bütün bir yapı eğer tek merkezden kumanda edilmeye başlanırsa bu sistemin tamamen tıkanmasına neden olacaktır. Bu bakımdan Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi eğitimin yerel yönetimlere devri ve aşamalı olarak topluma bırakılması da gündeme gelebilir.

Yapılması gereken;

Sivil anayasanın hazırlığını yaptığımız bir dönemde öncelikle anayasada eğitim sistemiyle ilgili ciddi değişiklikler yer almalıdır. Tekelci eğitim sisteminden vazgeçilmelidir. Eğitimde artık alternatif çözüm arayışlarına gidilmelidir. Devlet daha çok versin demek ne yazık ki sorunları çözmüyor. Eğitim günümüzün en önemli meselelerinden biri. Demokratik dünya, eğitim alanında alternatif çözüm yolları aramakla meşgul. Bu devletler, eğitim hizmetlerini büyük ölçüde özel sektöre bırakırken, dar gelirli ailelerin eğitim satın alabilmesi için de ayrıca özel finans kaynakları bulmakla meşgul oluyorlar. Bizde de öyle olmalıdır. Devlet eğitim hayatına müdahale etmekten vazgeçmeli ve eğitimden elini büyük ölçüde çekmelidir. Farklı okul anlayışları, alternatif eğitim modellerin oluşturulacağı bir ortamın tesisi için gerekli hukuki tedbirleri almalıdır. Bugün Türkiye’de bir ailenin çocuğunun geleceği için uygun bulduğu ve tercih edebileceği bir ikinci model ve eğitim sistemi yoktur. Oysa olmalıdır. Eğitime dönük farklı tercihler ve modeller olmalı, farklı eğitim modelleri arasında adil rekabet ortamları tesis edilmelidir. Görülecektir ki bu durum hem maliyeti düşürecek hem de eğitim kalitesini arttıracaktır. Yeter ki meseleye eğitim perspektifli  ve özgürlükçü bir zihniyetle bakalım.Ne yazık ki ortalık savaş alanı gibi..Hakaretlere bakılacak olursa eğitim kimsenin umurunda değil gibi.Ama bizim umurumuzda…Bu ülkede  eğitim üzerinden siyasi iktidar mücadelesi yapanlarla işimiz olmaz.Neticede bizler meselelere partiler ve cemaatler üzerinden değil ilkeler üzerinden bakan insanlarız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar