Ufuk COŞKUN

Kör inançlılar…
17.02.2014
2018

 Basit bir soruyla başlayalım; siyaset mekanizmasının doğal yollardan işleyişini, yani siyasal iktidarın meşru yollarla gelip yine meşru yollarla gitmesini esas alan sandık mı yoksa paralel yapının devleti ele geçirme refleksiyle yürüttüğü operasyonların neticesinde üzerimizde kuracağı tahakküm mü? Siyasal iktidarı Gezi’de olduğu gibi sokak hareketleriyle ya da 17 Aralık operasyonlarında olduğu gibi emniyet-yargı yapılanmasıyla yıkmaya çalışmanın ve bu doğrultuda sürdürülen propagandayı savunanların demokratik kültürle bağdaşır bir yanının olmadığını düşünüyorum. Bir sivil iktidarı gayr-i meşru yollarla devirmeye çalışmanın adı; darbe teşebbüsüdür.Bu bakımdan 17 Aralık’tan bir gün sonra Yeni Şafak’a “Bu bir darbe teşebbüsüdür” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.. Dershane bahanesiyle çıkartılan çıngarın arka planında iktidara ortak olma eğilimi değil aksine iktidarın sahibi olma utkusunun yattığını artık bugün daha net bir biçimde görebiliyoruz.Bunu görmemekte ısrar edenlere cemaat medyasının hemen her toplumsal meselede nasılda Kemalist medyaya dönüştüğünü izlemelerini öneririm.

Bugün aklıselim bir birey bu tür operasyonlarla asıl hedeflenin; seçimler öncesi hükümeti yıpratmak, siyaseti kilitlemek, barış sürecini kesintiye uğratarak ülkeyi 90′lı yıllara geri götürmek olduğunu anlamaktadır. Eski Türkiye anlayışında olanlar kurgularını eski Türkiye insanına göre yaptıklarından basit bir iki operasyonla ve atılan birkaç gazete manşetiyle insanları yönlendirebileceklerini düşünmektedirler. Ne var ki işler artık böyle yürümemektedir. Bunun en güzel kanıtı, geçenlerde ziyaret ettiğim bir köyde Hanefi Avcı’nın kitabını okuyan köylü bir vatandaşın meseleye yaklaşım biçimiydi. Kitabın her satırını okuduğunu ayrıca tüm TV programlarını dikkatlice izlediğini, cemaat medyası başta olmak üzere mümkün olduğunca gazeteleri okumaya çalıştığını ifade eden bu köylü vatandaşa göre bu apaçık bir darbe teşebbüsüdür. Ve hedefte Türkiye vardır. İnsanları eskiden olduğu gibi hemen yönlendirebileceklerini ve istedikleri partileri iktidara taşıyabileceklerini düşünenler yanlış hesap yapmaktadırlar. Hatırlatmakta fayda var. Türkiye artık eski Türkiye değildir..

Yıllardır tek bir etnisiteye göre toplumu şekillendirmeyi hedefleyen, kendi gibi düşünmeyen, inanmayan, yazmayan, çizmeyen her kim varsa tehlike olarak gören baskıcı, Kemalist, militarist zihniyetlerin, herkesimden insanı silindir gibi ezen ve ufalayan darbelerin hangi amaç ve hedefler uğruna yapıldığını neticesinde yaşanılan travmaları soysa-politik açıdan ciddi bir değerlendirmeye tabi tutmaya başladığımız son 10 yıllık süreçte zihniyet olarak çok şey değişti. Değişmeyen tek şey;  Kemalist, ulusalcı, nasyonal sosyalist bir kesim ile sivil görünümlü yapıların ortaklaşa devleti gayr-i meşru yollardan ele geçirme emelleri oldu. Oysa insanlar artık kendi oylarının, iradelerinin sandıkta tezahür etmesini istemektedirler. Bunun dışında ikinci bir yönteme razı değiller.

Hatırlayınız bir ara birçok sivil toplum örgütünün ve muhalefet partisinin engellemelerine rağmen insan haklarını ve evrensel hukuk normlarını gözeterek başörtüsü serbestliği adına bir teşebbüs olmuştu. Fiyonk tartışmalarının yapıldığı tarihlerdi. Başörtüsü yasağının kalkması için hükümet gerçektende zor olan bir şeyin altına girmişti. Normalde tabiatı gereği sivil örgüt dediğimiz yapılanmaların hak, özgürlük ve demokratik talepleri iktidardan talep etmesi beklenir ancak sivil toplum örgütleri o gün yasa değişikliği meclisten geçerken Tandoğan’da hak, özgürlük ve demokratik bir talebin reddi için ilericilik adına eylem yapmaktaydı. İktidar ise bir sorunun halledilmesi ve mağdurların giderilmesi için hem muhalefet yapıyordu hem de iktidar olmanın gereğini… Sonuç malum. Anayasa Mahkemesi başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal etmiş ve yürürlüğünü durdurmuştu. Bugün ise başörtüsü serbest… Bu az bir başarı değildir. Başından beri dini inançları gereği başörtüsü takmak isteyen hanımefendilere hayatı zehir eden CHP ise bugün dini bir cemaatin kahramanı ilan edilmekte. Kabataş’ta bir hanımın mağdur olduğuna dair beyanlarını manşete çekerek onu yalancılıkla suçlayabilmekte. Alenen AK Partinin kapatılması gerektiği yazılıp CHP’nin çok değiştiği ve iktidarı hak ettiği vurgulanabilmekte… Tır baskınlarını, diktatör, tek adam vurgularını,kaset operasyonlarını, hükümeti El Kaide terör örgütüne destek vermekle suçlayıp ABD’ye şikâyet etmelerini, bedduaları, uzun adam ölsün gibi daha niceleri..

Bazı Liberal arkadaşlar yine bana kızacaklar ama cemaat ve Kemalist ortakları  tüm bunları  yolsuzlukla mücadele adına yapıyor olabilirler mi? Ben buna asla inanmıyorum.Mesele başlı başına bir siyasi parti de değildir.Kişisel olarak  hedefte Sayın Erdoğan bulunmaktadır. Çünkü başbakan diğer liderler gibi hemen her dediklerini yapan, halkın tercihleriyle iktidar olan hükümetin yetkilerini teslim edecek olan, tüm operasyonlarına göz yuman bir yapıda değil. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz başbakan bu ülkenin gelmiş geçmiş en cesur, kararlı başbakanlarından biridir. Ve halk seçimlerde ona güvenerek oy veriyor. Gün gelir icraatlarını, projelerini ve siyasi yaklaşımını beğenmezse bunun cezasını da yine sandıkta keser. Yani büyük bir çoğunluk bu işlerin üçkâğıtçılıkla yapılmaması gerektiğine inanıyor.

İnanmayanlara sözümüz yok. Onlar insan aklının eremeyeceği güçler tarafından desteklendiklerini düşündükleri ruhani liderleri ne derse ona inanmayı sürdüreceklerdir. Machiavelli Hükümdar adlı eserinin bir bölümünde ruhani hükümdarlıklardan bahseder. Ruhani hükümdarlıkların kişisel yetenek ve talih sayesinde elde edildiğini ifade eder. “Ruhani hükümdarları ayakta tutan çok eskiden kalma din düzeni öylesine kuvvetlidir öyle bir karaktere sahiptir ki ruhani hükümdarlar nasıl davranırsa davransınlar nasıl yaşarsa yaşasınlar liderliklerini elde tutabilirler” der. Alfred Adler ise, İnsan Tabiatını Anlama adlı kitabında uşak ruhlu bireyden bahseder. Ona göre uşak ruhlu birey başkalarının koyduğu kurallar ve yasalara göre yaşar ve adeta içinden gelen bir zorlamaya uyarak, kendine uşakça bir mevki arar. Bu ise bir tür kör inançlılıktır.Kör inançlıları inandırmak gerçekten çok zordur.Ne mutlu uyanık ve zihni açık olanlara..

M.Ö 4000’lerde bir Mısır tabletinde şunlar yazılıdır; Yeryüzü kötülük edenlere bırakıldı. Kiminle konuşulabilirim bugün? Dünyayı günah sarıyor. Kiminle konuşabilirim bugün? Sanırım Mısırlı bir şair bundan binlerce yıl evvel zamanın kötülüğünden yakınıyordu. Oysa zamanı kötü kılan insanların zalimlikleridir. Bu bakımdan insanlık tarihi; insan ve değerlerini öne çeken ahlak, erdem ve vicdan sahibi insanlarla buna karşı olan vicdansızlar arasında süregelen kıyasıya bir mücadeledir.Bu hala devam etmektedir.Mısır’da, Suriye’de, Filistin’de, Türkiye’de…Kim ne derse desin bu topyekun savaşın adı budur..Kör inançlılarla, özgürlükçüler arasındaki mücadeleye tanıklık ediyoruz…

https://twitter.com/sivildemokrat

https://www.facebook.com/ufuk.coskun.50

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar