Ufuk COŞKUN
Hizb-ut Tahrir’i ilk defa 2005 yıllında Faatih Camii önünde yaptıkları basın açıklamasıyla tanıdık. Açıklamanın ardından paralel yapının yayın organları; “Ergenekon'un PKK, DHKP-C, TİKKO ve Hizbullah'tan sonra şimdi de evlere bıraktığı provokatif bildirilerle gündeme gelen Hizbuttahrir örgütü ile bağlantısı ortaya çıktı” türünden bolca haberler yapmaya başlamışlardı. Samanyolu’nda yayınlanan Şubat Soğuğu adlı dizide de Fatih Camii önünde yapılan açıklamanın arkasında Ergenekon Terör Örgütü olduğu işleniyordu.(40 ve 41.bölümler) Netice itibariyle o yıl 50’ye yakın Hizb-ut Tahrir üyesi gözaltına alınıyor. Oysa Hizb-ut Tahrir’in Türkiye medya sorumlusu Mahmut Kar’a göre o gün yapılan basın açıklaması tam 38 ülkede eşzamanlı olarak yapılmış. Hizb-ut Tahrir’i sizde benim gibi paralel yapının yayın organlarında ifade dildiği gibi sadece 2005 yılında ortaya çıkmış Ergenekon güdümünde bir terör örgütü olarak tanıyorsanız, yanılıyorsunuz.. Çünkü Hizb-ut Tahrir’in kuruluş hikâyesi bir hayli eskiye dayanıyor. Hilafetin kaldırıldığı 1924’lü yıllara.. Bilirsiniz Hilafet kaldırıldığında İslam dünyası kısa süreli bir şok yaşıyor. Hatta Türkiye’de Şeyh Said nezdinde ayaklanmalar tertipleniyor. Bu durum diğer İslam ülkelerinde de farklı, alternatif model arayışlarına yol açıyor. Bu çerçevede Filistinli bir âlim olan Takiyyuddin en-Nebhani ilk defa 1953 yılında Kudüs’te Hizb-ut Tahrir adında siyasi bir parti kuruyor. Amacı ümmetin birliğini sağlamak ve Hilafeti yeniden tesis etmek. Bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere 40’dan fazla ülkede örgütlenen bu partinin bugüne dek karıştığı hiçbir silahlı eylem bulunmamakta. Bu yüzden dünyanın hiçbir ülkesinde terör örgütü listelerinde yer almıyor. Mahmut Kar’ın ifadesine göre yanlarında tırnak çakısı bile taşımayan bu partinin tek amacı zora başvurmadan hilafetin gerekliliğini insanlara ikna yoluyla anlatmak.
*
Hizb-ut Tahrir’in Türkiye macerası biraz farklı. 60’lı yıllarda ülkede faaliyet yürütmeye başlayan parti bazı sıkıntılarla karşılaşıyor ve terör örgütü olarak görülmeye başlanıyor. 2002 yılından sonra Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde yapılan bir düzenlemeyle terör yeniden tanımlanarak daha somut bir şekle sokulmuştu. Bu durumda bazı yerel mahkemeler Hizb-u Tahrir’in terör örgütü olmadığına dair kararlar veriyor. Fakat 2008 yılında ilginç bir gelişme yaşanıyor Yargıtay 9. Ceza Dairesi yeni bir içtihat ortaya koyuyor. Buna göre; “Raşidi hilafet devletinin ihdasından sonra Hristiyan devletlere cihat yolu ile kurulan Hilafet devletine dahil etmek amacıyla silahlı mücadelenin başlayacağı amaç edinildiği anlaşılmakla yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile…” 2005 yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı ise bundan daha da ilginç… Buna göre; örgüt bugüne kadar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış ve amacında şiddeti öngörmediği belirlenmiş ise de Türkiye Cumhuriyetinin anayasa rejiminin yıkılması ve şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurulması amaçlandığına göre bu amaç zaten kendi içinde şiddeti öngörmektedir. Mutlaka şiddete vurulması gereklidir. Bu nedenle Hizbutahrir terör örgütü olarak kabul edilmiştir” denilmektedir. Buna göre bugüne kadar maddi hiçbir eylemde bulunmayan Hizb-ut Tahrir’in silah kullanacağı varsayımı üzerinden yüzlerce insanın tutuklanması kararlaştırılmış olunuyordu.
2009 yılının Temmuz ayında Hizb-ut Tahrir’in düzenleyeceği bir konferans öncesi sabah vakti 23 ilde eş zamanlı yapılan bir operasyonla 100’e yakın kişi tutuklanıyor. Kapalı spor salonunda kaotik ortam oluşturacakları en önemlisi de Ergenekon’a bağlı yeni yetme bir silahlı örgüt olduğu gerekçesiyle haklarında bilhassa paralel yapının yayın organlarında yoğun propagandalar yapılıyor. Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin yaptığı içtihada göre cezalandırılan Hizb-ut Tahrir üyelerine dönük o dönem bazı hukukçuların görüşleri var. Bunlardan Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk; Hizb-ut Tahrir elde edilen kanıtlara göre bir örgüttür. Ancak bu örgüt bugüne dek bir suç ya da belli suçları elverişli amaçlarla işlemek amacıyla kurulmadığından silahlı bulunmadığından ve de cebir ve/ya şiddet kullanmadığından hiçbir zaman TCY’nin 309,314,315,316 ve TSY’nin 1.maddelerine anlamında bir örgüt olmamıştır” diyecektir. Bu arada silah demişken 2009 yılında yapılan operasyonlarda tutuklanan Hizb-ut Tahrir üyesi Süleyman Uğurlu’nun geçici olarak kaldığı evin adresinde kalaşnikof ve pompalı tüfeklerle birlikte aydınlatma fişekleri bulunuyor. Ne var ki bu silahlara ait parmak izi talebi 3 yıl geçmesine rağmen bir türlü karşılanmaz. Hizb-ut Tahrir davası hala devam ediyor. Çeşitli operasyonlardan ceza almış 200’ye yakın Hizb-ut Tahrir üyesi için toplamda 900 yıla yakın hapis cezaları isteniyor. Bir dönem her şeyi Ergenekon’la ilişkilendiren bu yapının yol açtığı hukuksuzluklar ve mağduriyetler artık giderilmelidir.
Netice itibariyle karşımızda 1953 yılından beri 40’a yakın ülkede faaliyet yürüten ve hiçbir zaman silahlı eyleme bulaşmamış bir siyasi parti örgütlenmesi var. Fikirlerini, modellerini beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, modası geçmiş bulabilirsiniz, böyle bir düzenin gerçekleşme ihtimalinin sıfır olduğunu da ifade edebilirsiniz lakin bu durum ortada cebir ve dayatma olmadan bir fikri savunan insanları tümden ortadan kaldırmak için yeterli neden değildir. İnsan hakları ve özgürlükler çerçevesinde bugün insanlar her türlü fikri ve inancı rahatlıkla savunabilmelidir. Yeter ki kimse inancını, düşüncesini ve modelini kimseye dayatmasın ve zor kullanmasın. Hizb-ut Tahrir bugün İslam dünyasının kurtuluşunu Hilafetin yeniden tesis edilmesinde görüyor. IŞİD’le hiçbir bağlantıları olmadıklarını ve Esad’ı da kâfir olarak gördüklerini ifade ediyorlar. Kendilerine göre eğitim modelleri, enerji politikaları ve dış politika stratejileri var. Modellerini, düşüncelerini hiçbir zora koşmadan insanlara anlatmak ve onları ikna etmek istiyorlar. Görüşlerini katılmasak da fikirlerini yayma hakları olduğunu savunabilmeliyiz. En önemlisi de içeride tutuklu bulunan üyelerinin adil bir biçimde yargılanmaları gerekmektedir. Kimse bir ihtimal üzerine cezaevinde ömür tüketmemelidir.
Twitter.com/sivildemokrat
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.06.2019
19.06.2019
14.05.2019
2.05.2019
8.02.2019
22.03.2019
7.02.2019
25.02.2019
21.02.2019
18.02.2019