Ümit Kurt
Din, inananlara göre hakikatin ve kurtuluşun yegane rehberi, inanmayanlara göre ise metafiziksel bir yanılsamadır. İster “hakikat ölçütü”, ister “yanılsama” olarak kabul edilsin, dinin hem bireylerin kendilerini tanımlamada hem de toplumsal ve siyasal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev gördüğü tarihsel bir realitedir.
Bireylerin bu derece önem atfettikleri bir değere serbestçe inanma, inanmama ve inandığı gibi yaşama haklarına sahip olmaları doğaldır. Din özgürlüğü, bu minvalde bireylerin sadece insan olmaları hasebiyle sahip oldukları evrensel haklardan biridir. Diğer yandan, din ile özgürlüğü bir araya getirmekte zorlananlar vardır.
Ancak, burada söz konusu olan dinlerin özgürlüklere yer verip vermedikleri değildir. Nasıl ki, ifade edilen görüşlerin içeriklerinden bağımsız olarak bireylerin ifade özgürlüğüne sahip olduklarını iddia ediyorsak, dinlerin özgürlük karşısındaki konumlarından bağımsız olarak da bireylerin belli ölçüler içerisinde din ve inanç özgürlüğüne sahip olduklarının kabul edilmesi gerekir.
Hatırlayacağımız üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Leyla Şahin davasını, üniversitelerdeki başörtüsü yasağının insan hakları ihlali oluşturmadığı kararıyla sonuçlandırması ülkemizde büyük bir yankı uyandırmıştı. Aynı tarihlerde Human Rights Watch (HRW) da bir rapor yayınlayarak, aynı yasağın kabul edilemez bir hak ihlali yarattığını savunmuştu.
AİHM kararıyla HRW raporu arasındaki çelişkinin özü şuydu aslında: AİHM de, HRW da başörtüsü konusunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi kapsamında ele alınmasında hemfikirdi. Her iki kurum da bu maddenin, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan ilk fıkrasını esas alıyordu.
Bu kertede iki kurum arasındaki görüş ihtilafının sebebi ise, yine 9. maddenin temel özgürlüklerin kısıtlanabileceği durumlara ilişkin ikinci fıkrasının yorumuydu: Yani zorunlu bir dini vecibe olarak sunulan ya da algılanan böylesi bir ‘sembolü’ takmanın onu takmamayı tercih edenlerin üzerinde yapacağı etkinin dikkate alınması gerektiği.
Bu fıkra, düşünce ve din özgürlüğünün kamu güvenliği, kamu düzeni ve başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma adına sınırlandırılabileceğine hükmediyor. AİHM bu fıkraya dayanarak, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını meşru bir özgürlük kısıtlaması olarak yorumladı. HRW ise başörtüsü takmanın kamu düzenini bozmadığı gibi, başkalarının hak ve özgürlüklerini de tehdit altına almadığını belirtiyor.
Öncelikle şunun altına çizmem gerekli: Bir dini sembolün onu kullananlar açısından “zorunlu” olarak addedilmesinden daha normal-doğal bir şey olamaz. Özellikle bu sembol, onu üzerinde taşıyan bazı kişiler tarafından öğrenim hayatlarına mal olacak kadar önemli görülüyorsa, bu sembolün “zorunlu bir dini vazife” olarak sunulması veya algılanması anlaşılabilir durumdur. Burada, böyle bir sunuş veya algılamanın başkaları üzerinde nasıl bir baskı oluşturabileceğinin araştırılması gerekir.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları




























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.02.2018
15.12.2017
15.11.2017
11.11.2017
19.10.2017
16.10.2017
22.09.2017
18.09.2017
14.09.2017
8.02.2017