Vahap COŞKUN
20. yüzyıl Kürtler için hayırla yâd edilecek bir tarih olmadı. Çünkü I. Dünya Savaşı’nın ertesinde kurulan ve devam ettirilen uluslararası nizam, Kürtlere hep felaket getirdi. Nizamın kurucuları Ortadoğu’yu şekillendirirken ince hesaplar yaptılar, yeni devletler yarattılar ve cetvellerle sınırlar çizdiler. Kürdistan’ı dörde böldüler ve Kürtleri dört ayrı rejime tabi kıldılar. Kürdistan’ın bölünmesinin Kürtler açısından –başlıca- iki sonucu oldu:
İlk olarak, bir bütün halinde Kürt sosyolojisi alt-üst oldu. Sun’i sınırlar belirlendi, topraklarının içinden tel örgüler geçti. Aşiretler parçalandı; aşiretlerin sınırın bir tarafında, bir kısmı ise sınırın diğer tarafında kaldı. Kürtler farklı ülkelerin vatandaşları oldular, birbirlerine yabancı oldular konumuna düştüler. Farklı dilleri konuşmak zorunda kaldılar.
Bu parçalanmışlık hali Kürtlerin bütünlemesini imkânsız kıldı. Kürtler arasında birbirinden haberdar olma, birbirinin sorunuyla dertlenme, birlikte hareket edebilme fikriyatı güçlenmedi. Bir “Kürdistan” tasavvuru hep vardı ama bu tasavvuru gerçek kılmaya dönük bir siyasi bütünleşme yaşanmadı. Uluslaşma treni kaçırıldı. Dört ülkeye dağılmış Kürtler arasındaki bağlar zayıf kaldı.
İkincisi, Kürtler hak ve özgürlüklerinden mahrum edildiler. Tabi olmak zorunda bırakıldıkları devletlerin politikaları hep aynı olmadı elbette. Ama her devlet değişen dozlarda baskı politikası uyguladı Kürtler üzerinde. Bazılarının çok sert, bazılarının nispeten daha yumuşaktı. Türkiye varlıklarını hepten inkâr etti. Suriye vatandaştan saymadı. Irak kimyasal katliamlara başvurdu. İran, liderlerini Avrupa’nın göbeğinde katletti. Dört ülke de gerekli duyduğu anlarda Kürtleri tedip, tenkil ve imha etmekten kaçınmadı.
Kürtlerin maruz kaldıkları adaletsizlik ve zulüm, neticede Kürtlerin bu dört ülkede hep en etkili muhalefet odağı olmalarına yol açtı. Kürtler kendilerine baskı yapan devletlere karşı bir nevi ölüm-kalım mücadelesi içine girdiler. Bazen siyasete, bazen de silaha ağırlık verdiler ve varlıklarını bugünlere taşıdılar.
Statükonun değişimi
İki yıl sonra, Kürtlerin meşum kaderinin başlangıcının ima eden Sykes-Picot Antlaşması’nın üzerinde bir asır geçmiş olacak. Anlaşmadan mülhem kurulan düzen -ana hatlarıyla varlığını devam ettirse de- ciddi sıkıntılar yaşıyor. Ortadoğu bir yangın yeri ve orada inşa edilen statükonun değişmesini ihtimal dâhiline sokan güçlü emareler var. Kürdistan’ın ve Kürtlerin bu değişimden etkilenmemesi düşünülemez.
1990’ların sonu ve 2000’lerin başından itibaren Kürtlerin toplumsal hayatlarında önemli değişimler oluyor. Körfez Savaşlarından sonra Irak’ta federal bir yapı kuruldu ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi oluşu. Suriye’de 2011’de patlak veren olayların ertesinde Kürtler kendi bölgelerinde bir özerk yönetim meydana getirdiler. İran’da PJAK’ın silahlı mücadeleyi sonlandırması ve Ruhani’nin Cumhurbaşkanı olmasından sonra Kürtlere yönelik bir açılım politikası izlenmeye başladı. Türkiye’de ise 1984’ten beri silahlı mücadele yapan PKK ile devlet arasında –halkın bilgisine de sunulan- görüşmeler başlatıldı.
Tüm bu gelişmeler Kürtlerin artık önemli bir aktör haline geldiğine delalet ediyor. Tarihi bir eşikten geçiyor Ortadoğu; taşlar yerinden oynuyor ve yeni dengeler kuruluyor. Görünen o ki, Kürtler bu dengelerin kurulmasında önemli bir rol oynayacak ve bu coğrafyanın alacağı yeni biçimde söz sahibi olmak isteyen her ülke Kürtleri hesaba katmak zorunda kalacak.
‘Kurdish moment has arrived’
Kürtlerin hatırı sayılır bir politik ağırlıklarının olduğu Kürt siyasetçiler tarafından da artık açıktan dillendiriliyor. Bunun son derece net bir şekilde ifade eden Irak Kürdistan’ının en mühim isimlerinden biri olan Barham Salih oldu. Önceki dönemlerde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde başbakanlık, merkezi yönetimde ise başbakan yardımcılığı görevini yapan Salih, 2012 yılında İstanbul’da bir toplantıya katılmış ve burada Cengiz Çandar’a “Kurdish moment has arrived (Kürtlerin harekete geçme ve tarih sahnesine çıkma zamanı geldi)”demişti.
Salih, sonradan bu düşüncesini tekrarladı. 2013 yılında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ziyaret eden bir grup Türkiyeli gazeteciye de “Kürt baharı geldi” ifadesini kullandı. Salih’e göre, 20. yüzyıl Kürtlere çok acımasız davranmış ama o günler geride kalmıştı: “Artık Kürtlerin zamanı gelmişti.” Salih’in bu tarih okuması, kanımca, dört bakımdan isabetlidir:
İlki, Ortadoğu yeni doğumlara gebe; rejimler değişebilir, sınırlar yeniden tanzim edilebilir. Ancak bunlar gerçekleşmezse – yani mevcut durum korunsa- bile Kürtlerin eskisine nazaran çok daha iyi bir konumda olacağı söylenebilir. Kürtler 10-20 yıl önceki Kürtler değiller; önemli kazanımlar elde ettiler ve bu kazanımlarından vazgeçmeleri düşünülemez. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin kendilerine dayattığı eski koşulları kabul etmeleri söz konusu olamaz.
İkincisi, hâlihazırdaki sınırlar resmi olarak varlığını muhafaza etse dahi Kürtlerin kendi aralarındaki sınırları giderek fiilen daha silik ve belirsiz bir hale getireceği öngörülebilir. Kürdistan’ın herhangi bir parçasında yaşayan Ortak bir Kürt kamuoyu doğuyor ve Kürdistan’ın bir parçasında yaşayan Kürtler diğer parçalardaki Kürtlerle ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor. Mesela Kürdistan Yönetimi, Türkiye’nin PKK ile görüşmesine destekliyor, üzerine düşen her türlü yardımı yapıyor. Irak merkezi hükümeti Kürdistan’ı tehdit ettiğinde, PKK tüm güçleriyle Kürdistan Yönetimi’nin arkasında duracağını ilan ediyor. Suriye Kürdistanı’ndan gelen kötü bir sinyal Türkiye ve Irak’taki Kürtleri hemen harekete geçiriyor. Dolayısıyla Kürtler her geçen gün artan bir oranda birbirlerinin gelecekleri ve yaşadıklarıyla daha fazla ilgilenmeye başlıyorlar.
‘Birakujî’
Üçüncüsü, dört ülkenin Kürtlere karşı izledikleri politikada iki ortak nokta vardı: Biri, aralarında derin ihtilaflar olsa da bu dört ülkenin iş Kürtlere geldiğinde hemen ittifaka girmeleriydi. Diğeri ise dört devletin de kendi içindeki Kürtlerle mücadele ederken diğer ülkelerin Kürtlerini kullanmalarıydı. Ancak bugün, dört ülkenin bu şekilde ortaklaşmasını mümkün kılan siyasi denge bozuldu. Suriye ile Türkiye kanlı bıçaklı bir noktaya geldi. Suriye konusunda Türkiye ve Irak farklı uçlara savruldu. Türkiye, Irak merkezi hükümeti ile sorunlar yaşarken Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri sıklaştırmaya başladır.
Dördüncüsü, geçmişte Kürt örgütleri (KDP-KYB, PKK-KDP) arasında kanlı çatışmalar oldu, kardeş kavgaları (birakujî) yaşandı. Ama Kürtler bu kanlı tarihten önemli bir ders çıkarmışa benziyor. Kürt örgütleri artık çok daha sık bir araya geliyor, aralarında bir çekişme olduğunda arabulucular işe koyuluyor. Kürt kamuoyunun bu konudaki duyarlılığı çok yüksek; yeni bir birakujiye geçit vermeyeceğini her vesileyle deklare ediyor. Nitekim Kürt siyasetinin iki güçlü aktörü KDP ve PKK arasında sorunlar yaşandığında hemen diplomatik mekanizmalar devreye giriyor.
Büyük Kürdistan mı?
Acaba –Kürtleri memnun eden- bu gelişmelerin neticesinde dört parça Kürdistan’daki Kürtlerin bir araya gelip büyük Kürdistan’ı oluşturur mu? Bazıları bunu hayal ve temenni ediyor, bazılarının ise bunu düşündükçe uykuları kaçıyor.
Bence Kürt siyasetinin karar vericileri bu konuda oldukça akılcı bir çizgi izliyorlar. Barzani “Bağımsız Kürdistan” hayalini saklamıyor ama kendilerinin dışında bir dünyanın var olduğunu da akıldan çıkarmamak gerektiğini hatırlatıyor. Öcalan, çok uzun süren beri Türkiyeli bir perspektifi savunuyor. Müslim, her seferinde demokratik ve özgür bir Suriye’de beraber yaşama isteğini dillendiriyor.
Kısacası Kürt liderler, realist bir tavır içerisindeler. Sınırları zoraki ve sun’i olarak görseler de bunun bir gerçeklik olduğunu biliyorlar. Dört devleti zorla yola getirerek parçaları birleştirmenin ve bunu dünyaya kabul ettirmenin imkânsızlığının da farkındalar. Temkini elden bırakmıyorlar. Önceliği yaşadıkları topraklarda idari ve siyasi özgürlüklerini azamileştirmeye veriyorlar. Uluslararası ve bölgesel dengeleri gözeten bu siyaset, şu an itibariyle Kürtler için en doğru seçenek olarak gözüküyor.
21-03-2014 /ALJAZEERA TURK
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları

































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025