Yasin AKTAY
Türkiye'nin on yıllık demokratikleşme sürecinde geldiğimiz noktanın siyaset bilimcileri veya tarihçileri için model alınacak özgün bir devrim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Devrim bir ülkeyi tabii ki bir gecede bir âlemden başka bir âleme taşıyan bir olay değildir, ama 2002 yılında Türkiye'nin bugünkünden bambaşka bir âlemde olduğu çok açık. Yeni âlemin kendi içinde de birçok sorunu olduğu, çözülmesi gereken, ya geçmişten devralınmış veya bizzat bu yeni âlemin ürettiği sorunları olduğu da açıktır. Ancak hiç kimse bu on yıl içinde yaşanan değişimi göz ardı edemez. Bu değişimi göz ardı eden hiçbir analizin geçerliliği olamaz.
Türkiye'nin demokratik dönüşümünün özellikle Kürtlerle ilgili kısmı da aynı devrimsel dönüşümden payını aldı. On yıl içinde Kürtleri ilgilendiren demokratik dönüşüm alanında yapılanları Stratejik Düşünce Enstitüsü'nün Türkiye'nin Demokratik Dönüşümü başlıklı raporunda Hüseyin Yayman 1992 yılında HEP Milletvekillerinin dile getirdiği 23 maddelik taleplerini baz alarak ve karşılaştırarak değerlendirmiş.
Doğrusu bir karşılaştırma için ilginç bir tablo ortaya koyuyor olsa da, Kürt sorununun tespiti ve çözümü için o maddelerin baz alınması gerekmiyor. Çünkü HEP milletvekillerinin resmini çizdiği Kürt sorunu tablosu kendi içinde Kürtlerin hak taleplerini ifade etmekten öte Kürtler için o metinde bolca geçtiği üzere "ulusalcı" bir talep de içeriyor. Kürtleri bir "ulus" olarak kabul eden ve bu "ulus" adına bu talepleri dile getiren HEP milletvekilleri veya sonradan başka isimlerle devam edecek olan siyasetçileri Kürtlerin haklarını geliştirmek, bu ülkede eşit vatandaşlar olarak hayatlarını devam ettirmek ve durumlarını iyileştirmekle yetinmiyor. Bunun ötesinde Kürtlerden bir ulusal bilinç ve varlık oluşturup o ulus adına yetki ve irade kullanmayı talep ediyor.
Yayman'ın bu vekillerin talepleri arasında AK Parti döneminde karşılandığını söylediği talepler aslında Kürtleri eşit vatandaş olarak kabul edip Kürt olmaktan kaynaklanan kültürel haklarını da tanıyan iyileştirmeleri kapsıyor.
O taleplerde imzası olan milletvekillerinden değerli siyasetçi Sedat Yurtdaş ise Radikal Gazetesi'ndeki yazısında Yayman'ın bu karşılaştırmasına bakarak "ne yazık ki, HEP'ten değişimden epeyce uzağız" diyor. Doğrusu, ben de Yurtdaş'a katılıyorum, ama o HEP'ten değişim taleplerinin özüne zaten katılmadığım için katılıyorum. Çünkü o taleplerin toplamı, veya karşılanmayan kısmı itibariyle, zaten neredeyse Kürtleri "ayrı bir ulus olarak inşa etmeye" dönük talepleri ifade ediyor.
AK Parti'ninse Türk ulusalcılığına karşı bile mesafeli olması beklenirken Kürt ulusalcılığına böyle bir prim vermesi nasıl beklenebilir ki? Aksine Kürt ulusalcılığına bu düzeyde verilecek bir primin Kürtlere en büyük zulmü, en büyük asimilasyonu ve en büyük kötülüğü getireceğini bilir.
Bir kavme ulusal bir paye vermemekle o kavme kötülük değil iyilik edilmiş olur. Kaldı ki Kürtlere "ulusal paye vermenin sosyolojisi" Kürtlerin üzerine vesayet edecek, Kürtlere alabildiğine yabancı bir seçkinci grubu Kürtlere musallat etmektir. Tıpkı Türk, Arap veya sair ulusalcılıkların mukabil kavimlere benzer seçkinci grupları musallat ederek işlediği gibi.
Bunu söylediğimizde birileri kalkıp yoksa siz Kürtleri bir ulus olarak kabul etmiyor musunuz? diye sorabiliyor. Belli ki ulus kimliğinin veya olgusunun tarihsel olarak nasıl ortaya çıktığıyla ilgili ciddi bir bilgisizlik var. O bilgisizliği geçelim, belli ki, ulus aktörü ortaya çıktığı andan itibaren ulus adına ortaya konulmuş olan pratiklerin ne matah bir şey olduğu da yeterince görülmüyor. Belli ki, Kürtlerin bir dil, kültür ve kavim olarak inkârına, asimilasyonuna yol açan zulümle ulus tasavvuru arasındaki aşikâr irtibat göz ardı ediliyor.
Oysa azıcık ulusalcılık literatürü karşılaştırıldığında görülecek olan açık gerçek şu ki, devletleri ortaya çıkaran şey uluslar değildir, ama aksi doğrudur. Yani ulusları devletler ortaya çıkarır, çıkarmaktadır. Devletler ise biraz daha karmaşık bir oluşum sürecine tabidir.
Türkiye Cumhuriyetinin Türk kimliği de, bunun dayanağı olarak inşa edilen "ulus" da bu devlet kurulduktan sonra şekillendirilmiştir. O ulusa Türkçe anadil olarak seçilirken bile mevcut hali beğenilmemiş türlü kelime icat ve desteğiyle yeni bir dil uydurulmuş, yeni bir tarih, yeni bir etnografya yazılmış yeni ırk bileşenleri biyolojik olarak inşa edilmiştir. Ulus-inşa süreci böyle bir şeydir. Birileri size bir ulus olduğunuzu anlatır, dolduruşa getirir ve kendi kurdukları devlet-örgüt aygıtlarını dolduruşa getirdikleri kitlelere vasi tayin ederler. Bu vesayetle bir ömür sizi yönetirler.
Bunun farkında olmak ve Kürt ulusunun da benzer bir süreçten geçmemesini istemek Kürtlere dair İslami çözümün en önemli en hayırlı uyarısı olmaktadır. Bunu yaparken Türk veya Arap ulusları ile ilgili hikâyenin de aynı hurafeye dayandığını söylemeyi asla ihmal etmiyoruz. Kürtlere de ulusalcı bir kimlik yerine Türk ve Arapların da ulusalcı kimliklerinden sıyrıldığı ama herkesin kültürel varlığını onurlu bir biçimde bir arada idame ettirebildiği bir çözüm sunuyoruz.
Kürt sorununun çözümü demek BDP'lilerin veya Kürt ulusalcılarının istediklerini yapmak değil, açıkçası onların istekleri çok daha fazla sorun doğurur. Kürtleri tam bir felakete götürür. O yüzden AK Parti'nin Kürtlere sunduğu veya sunmayı vaat ettiği şey, geçmişte HEP'lilerin talep ettiklerini aynen karşılamak veya bugün PKK/BDP'nin taleplerini aynen karşılamak değil, olamaz. Kürt sorununa dair AK Parti'nin ne tespitleri bu Kürt ulusalcılarınınkiyle uzlaşabilir ne de çözümleri. AK Parti'nin soruna dair tespit ve önerileri tamamen kendine özgüdür.
PKK ve BDP ise AK Parti'nin attığı bütün adımları kendi mücadelesinin başarısı ve kazanımı olarak sunmaya çalışıyor. Bununla kendine "ulus" yapmaya çalıştıkları Kürtleri kandırıyorlar, oysa aslı yok. Neden böyle olmadığını bir sonraki yazıda anlatalım.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019