Yasin AKTAY

BDP siyasete girecek mi?
16.04.2012
1967

Geçtiğmiz hafta Taraf Gazetesi'nde Neşe Düzel'in BDP'li Selahattin Demirtaş ile yaptığı söyleşide ifade edilenler bir çok kişi tarafından Kürt siyasetinde yeni bir döneme geçişin işaretleri olarak yorumlandı. Demirtaş'ın uzun söyleşi boyunca söylediği birçok şey arasında bu geçişin işareti olarak alınan sözleri PKK ile Kürt sorunu arasında yaptığı ayırım ve PKK meselesinde kendilerinin yetkili veya muhatap olamayacaklarını buna mukabil Kürt sorununun çözümünde neredeyse BDP'nin "tek yetkili veya muhatap" olduğu yönündeki sözleri idi.

Doğrusu, tıpkı geçtiğimiz ay içinde hükümetin sorunla ilgili yeni çözüm paketi diye sunulanda hiç bir yeni şey olmadığı gibi Demirtaş'ın ifadelerinde de yeni denilebilecek bir şey yok. Öncelikle hükümetin yeni çözüm paketi olarak sunulan ve "terörle mücadele, siyasetle müzakere" diye özetlenen siyaset, seçimlerden hemen sonra Silvan saldırısı üzerine devreye giren siyasetin bir devamı veya yeniden ifadesi oldu sadece.

Sızdırılan Oslo görüşmelerinin de net bir biçimde gösterdiği gibi hükümet sorunun çözümü için örgütle her düzeyde görüşmeyi göze almış durumdaydı. Oysa hem görüşmelerin sızdırılma biçimi hem de bu görüşmelerinn örgüt tarafından zaman kazanmak veya manevra alanı oluşturmak adına kullanılma biçimi araya kolay telafi edilemeyecek bir güven sorunu oluşturdu.

Bu saatten sonra hükümet için bu yola tekrar müracaat etmek artık denenmiş ve tekrar göze alınması akıl kârı olmayacak bir risk haline gelmiş oldu. Bu durumda terörle mücadele için bildik yollara dönmekten ve sorunun çözümü için siyasetin güçlendirilmesinden başka bir yol kalmamış oluyordu.

Bu yol bazı açılardan başa dönmeyi ifade ediyor gibi, ama en azından bazı yolların denenmesinden sonra dönülmüş olması durumu epey farklı kılıyor. Bugün örgüt Kandil'iyle İmralısıyla tekrar muhatap alınmanın yollarını arıyor ama bunun kaybettiği güvenilirliğini yeniden tesis etmesi gerekiyor. Bu güvenin tesisinde BDP elbettteki bir rol oynayabilir, oynamalıdır da. Oysa Demirtaş'ın açıklamalarından BDP'nin asıl oynaması gereken veya oynayabilceği rolden kaçıp kendine başka bir rol yazdığı görülüyor: Kürt sorununun tek sahibi ve muhatabı rolü.

Doğrusu Kürt sorunu genel olarak Türkiye'nin bir sorunudur ve bu sorunun çözümü bütün siyasi partiler arasında bir siyasi rekabet konusudur aynı zamanda. Ortada bir sorun varsa bunun tek bir çözümü olmaz. Herkesin bu sorun için bir çözüm önerisi olabilir. Siyaset bu çözüm önerileri arasında bir tartışmanın bir rekabetin alanıdır. Aslolan bu konuda herkesin herşeyi tartışabilecek hatta herşeyi önerebilecek kadar ifade özgürlüğüne sahip olmasıdır.

Bugün demokratik özerklikten, anadilde eğitime hatta ayrılık talebine kadar her türlü önerinin tartışılabildiği bir siyaset zeminine gelmiş bulunuyorsak kimsenin siyasetten kaçmak için hiç bir mazereti kalmamış demektir. Bu durumda BDP'nin kendisini Kürt sorununun tek muhatabı olarak görmek veya sunmak yerine çözüm için tarafları ikna edebilecek makul önerileri geliştirip sunmak gibi bir seçeneği de var. Bu, biraz zor bir seçenek de olsa bizatihi siyasi seçenektir.

Oysa BDP bu yolun hiç bir sonuç doğurmayacağını düşünerek baştan itibaren bir umutsuzluk sergiliyor. Böylece söylediklerine güç veya ağırlık kazandırmak üzere silahlı örgütün varlığını hissetmeyi veya hissettirmeyi seçiyor. Bu da dilini ister istemez bir şantaj dili olarak kurmasına yol açıyor ki, onu kaçınılmaz olarak bugünkü siyaset ufkunun çok gerisinde ve dışında bırakıyor.

Başta AK Parti olmak üzere diğer partiler Kürt sorununun çözümü için BDP'ye neden ihtiyaç duysunlar? BDP'nin bu soruya PKK ile olan ilişkisine değinmeden verebileceği bir cevabı var mı?

AK Parti'nin demokratikleşme ufkunda zaten hem Kürt sorununun hem de bütün insan hakları sorunlarının çözümü için bir öneri var. Üstelik AK Parti bunu bölgesel bir partiye veya münhasıran bir Kürt partisine dönüşmeden yapabiliyor. AK Parti'nin çözüm paketi tabii ki BDP'nin istekleriyle birebir örtüşmüyor ama bu konuda AK Parti'nin çözüm paketinin Kürtleri ikna etme performansı BDP'den asla daha az değil. Belki bir fark Kürt milliyetçiliğidir ki, BDP o milliyetçiliğe oynuyor AK Parti ise her türlü milliyetçiliğin ötesine geçmeyi arıyor. Bu da büyük çoğunluğu Kürt milliyetçisi veya Türk milliyetçisi olmayan Kürt ve Türklere belli ki daha cazip geliyor.

Tabii ki milliyetçilik tercihi de bir siyasi seçenektir ve bu da serbest siyasi rekabet ortamında savunulması tamamen meşru bir seçenek. Bir partinin belli bir soruna odaklanarak varlığını o sorunla özdeşleştirmesi de nihayetinde bir seçenek. Ancak, bu sorunlarla özdeşleşildiği oranda partinin hem görüş ufkunun hem de çözümufkunun fazlasıyla daraldığı da ayrı bir gerçek.

O yüzden gerçek anlamda siyaseti tercih ettiğinde BDP'nin de hem Türkleri hem de Kürtleri aynı anda ikna edebilecek daha kuşatıcı bir dil kurması gerekecek.

Ama dediğimiz gibi, bu biraz daha zor bir yol ama başarıldığında meyvesi çok daha hayırlı ve bereketli bir yoldur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar