Halil BERKTAY
11-12 Ağustos 2020] Ömer Seyfeddin’in Teke Tek öyküsünün arkaplanı, bir Osmanlı ordusunun Yayçe müstahkem kentini kuşatmasıdır. Osmanlı ordusu deyince gözünüzün önüne illâ büyük bir sefer ve 100-200,000 kişi gelmesin. Herhalde, zamanın “alan temizliği” (mopping up) operasyonları çerçevesinde tek tek kalelerin fethiyle görevlendirilen 2-3 binlik müfrezelerden biridir. Osmanlı ordusunun bir kolundan söz etmek daha doğru olur. Yayçe (Jajce, Jajice) fiktif değil gerçek bir yerdir, eski Yugoslavya’da ve bugünkü Bosna’da. Yukarıda iç hisarının resmini görüyorsunuz; çok dikkatli bakarsanız, evlerin arasında şehir surunu (perde-duvarını) da belki seçebilirsiniz.
Teke Tek’deki muhasara Kanunî Süleyman döneminde geçer. Tam tarihi 1527’dir, yani Mohaç’tan bir yıl sonradır ve Ortaçağ Macar krallığının eski egemenlik alanını şimdi Osmanlılar konsolide etmektedir. Ama Ömer Seyfettin belirtmez bu tür ince detayları, zira onun için net kronolojik zaman değil, daha çok efsanevî bir “anıtsal zaman” (monumental time) önemlidir. Yayçe önlerinde beklerken oturup sohbet eden, geçmiş kahramanlık hikâyeleri dinleyen voyvoda ve sipahiler, Yayçe’nin daha önce II. Mehmed devrinde (1463’te) de bir süre Osmanlının eline geçtiğinden habersizdir. Öğrenince hayret ederler. Ömer Seyfeddin okuyucusunu da şaşırtabilecek bu durumu, bunlar tam harp adamıydı, kendi sanatlarından başka bir şey bilmezlerdi diye açıklar.
Haklıdır da (yani bu noktada ve bu spesifik gözleminde haklıdır, yoksa ırkçı, militarist, Sosyal Darwinist, ön-faşist İttihatçı milliyetçiliğinde haklıdır demek istemiyorum kuşkusuz). İnsanlar genellikle kendi yaşam derdindedir. Sadece Ömer Seyfeddin’in ismini vermediği yaşlı sipahisi ve sonra Kasım Voyvoda’sı değil, o gün ve bugün çoğu bilmez doğru dürüst tarih. Onun yerine, kâh menkıbelere, kâh devletin resmî tarihine inanmayı tarih bilmek sayar. Kritik mesele şu ki, içinde yer aldıkları, etraflarında akıp giden olayları geçmişteki başka süreçlerle karşılaştırabilme kapasitesinden yoksundurlar. Tek tek olay ve kişiler vardır onlar için. Birkaçı veya birçoğu bir araya gelmez. Tasvir, tahlil ve nihayet tarif edilebilecek (tanımlanabilecek) örüntüler, pattern’lar oluşturmaz.
Tarihçi olmak, yerine göre hem iyi hem kötü bir şeydir, bu açıdan. Benim için, anlatamayacağım, anlatmaya kalksam kelimelerim yetmeyeceği için ayağa düşürmekten korkacağım kadar zengin ve derin bir alandır tarih. Shakespeare’in Antony ve Kleopatra trajedisinin 2. perdesinin 2. sahnesinde, İngilizleştirilmiş adıyla Antony’nin (ünlü Roma generali Marcus Antonius’un) bir arkadaşı, Kleopatra için Age cannot wither her, not custom stale / her infinite variety (Ne yaşlanmak onu soldurabilir, ne de alışkanlık yavanlaştırabilir / sonsuz çeşitliliği) mısralarını söyler. Budur benim tarihim; insanın sonsuz, solmaz, sönmez çeşitliliğidir. Bitmeyen bir romanı okumaya benzer. Mozart’ın 40. Senfonisidir. Şuruptur. Kulağıma morlar, leylâklar, erguvanlar doldurur. Bir yandan da kederdir, karanlıktır, korkunç acılardır. İşte o kısmen tekrar gibi duran örüntüleri tanımayı öğrenirsiniz sonunda. Dönem dönem öne çıkan her bir ideo-politik akım, nedense hep benzer yanlışları tekrarlamaya başlar. Faraza bugünkü İslâmî akımın (ve çıkardığı AKP iktidarının) kâh Kemalizmle, kâh Marksizm ve komünizmle aynı hatâlara düşmesi, aynı tuzaklara sürüklenmesi, ruhunu ezer tarihçinin. Neden göremiyorlar? Neden göremiyorlar? Bu çaresizlik insanı biraz bezgin ve karamsar bırakır. Bırakıyor.
Şu İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını alalım. Nedir, temeldeki konular? Bir, kadına karşı şiddet, daha somut olarak baba, koca, kardeş veya ağabey dayağı. Neden bu kadar asimetrik? Niçin, kimse erkeğe karşı şiddetten söz etmiyor acaba? İki, cinayet. Neden kadın cinayetleri diyoruz da paralelinde erkek cinayetleri diye bir karşılığı yok? Üç, namus. Niye namus sırf kadınlar üzerinden konuşuluyor da erkekleri içine alan bir norm, bir kriter, bir alan ve kavram olamıyor? Dört, aile. Hani şu, Yusuf Kaplan’ın “güçlü akide” ile birlikte her derde deva gördüğü “güçlü aile”miz. 2011’de İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla birlikte her nasılsa bozulmaya başlayan ve şimdi, Sözleşme’den çıkılırsa her nasılsa kurtulacak olan. Nasıl bir aile bu? Eşit ve âdil mi? Yoksa, ancak erkeğin tahakkümü altında — icabında sopası altında — olması koşuluyla mı, bu kadar hararetle savunuluyor?
Hepsinin cevapları çok açık, bana sorarsanız. 19. ve 20. yüzyılların tamamı bu tartışmalarla geçti. Gelgelelim 2020 yılında Türkiye’de hiçbir şey olmamış gibi. The habit-forming pain, / Mismanagement and grief: / We must suffer them all again. Alışkanlık yaratan acıları, beceriksizliği, kederi… Hepsini yeni baştan çekmemiz gerekiyor.
Yazarlar
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları


































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024