Mücahit BİLİCİ
Said Nursi gelenekle geleceğin orta yerinde (hatta kopma an ve noktasında) duran ve bağlantıyı kopmaktan alıkoyan bir yenileyici (müceddid) olduğu için günümüzün parçalanmış Müslüman tasavvurunca henüz tam anlaşılamıyor. Eserleri, bazı geleneksel hocaların öteden beri hazım zorluğundan kaynaklanan hazımsızlığına muhatap olduğu gibi, kimi modern hocaların da yüzeysellikten kaynaklanan sathi saldırılarına da hedef olabiliyor. Mesela, yakın zamanda popülist bir alimin yeterince düşünülmemiş itirazlarına muhatap oldu. Ebced, cifir hesabına yer vermişliğinden,Bediüzzaman ismiyle anılmasına kadar çeşitli konularda tenkide konu edildi. Bu itirazlardan bir tanesi de Said Nursi’nin yazdığı metinler için sık sık “kalbime ihtar edildi” demesi, ben yazdım yerine “bana yazdırıldı” demesi, Risale-i Nur’u kendi malı olarak değil, “Kur’an’ın malı” olarak görmesiydi.
Gerçekten de Bediüzzaman’ın böyle bir yaklaşımı var. Kendisi hayattayken de bu konu ile ilgili eleştiri ve saldırılara muhatap olduğunu biliyoruz. Kimileri Said Nursi kendi yazdıklarını vahiymiş gibi sunuyor diye tenkid ediyor. Nurcuların çoğu da kendi âlemlerinde anlamı ve açıklaması olan bu hakikati dış dünyaya nasıl açıklayacakları konusunda zorlanmıyor değiller. Bazı durumlarda kendilerinin bile tam emin olamadıklarını görüyoruz. En azından gündeme gelmesinden çekinilen bir konu muamelesi görüyor. Hâlbuki korkmaya, çekinmeye hiç lüzum yok. Hamasete, taassuba hiç lüzum olmadan anlatılacak ve anlaşılacak bir hakikati var bu hususun.
Evet, Said Nursi’nin “bana yazdırıldı” demesi dinen de meşrudur, dünyevi olarak da. Hatta diyebilirim ki bugün felsefenin üzerinde durduğu en önemli tema Said Nursi’nin “bana yazdırıldı” derken işaret ettiği hakikattir. Modern zamanlarda özne’nin omzuna yüklenemeyeceği kadar çok yük bindirildi.İlham ve kader tasavvurun dışına sürüldüğü için onların hisseleri bencil akılca teslim edilmedi. Hayvan ve insandaki ilham muslukları, sırasıyla içgüdü ve deha isimleriyle kısırlaştırılıp üstleri kapatıldı. Bazı büyük şairler, abartmayın sadece “bir dahiyim” derken ironi yapmıyor, ilham hakikati karşısındaki sınırlı rollerini hatırlatıyorlardı. Çünkü dahi anlamındaki “genius” kelimesi ilhama dayanan manasına geliyordu. Fakat biz bunu anlamaktan uzaklaştık. Modern zamanlarda birey her fiilinin yaratıcısı vekendi üzerinde ortaya çıkan her kemalatın kaynağı olarak görüldüğü için insanın yaptığı şeyin kaynağı olmadığı fikri bizi dehşete düşürüyor. (İnsana haketmediği ve yüklenemeyeceği bu kadar fiili bonkörce vermenin bedeli insanı anlamada yaşadığımız daralma ve körleşmedir). Bu yüzden, bugün “birşey yapma”nın sınırlarını farketmiş durumdayız ve “başına birşeyler gelme”nin (yani birşeye mazhar olmanın) ne demek olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Gerçekten de insan, yaptığı, üzerinde görünen fiil ve tezahürün kaynağı olmayabilir mi? Evet, Eski Yunan’da bile mesela Homer’in sitayişle bahsettiği kahramanlar hep kendilerini fiilin kaynağı olarak değil, ilahi bir takdirin/kudretin tezahür zemini olarak gördüler (ilahları çok ve çeşitli idi; o ayrı konu). Onların mesuliyeti ona teslim olup olmama anlamında iradi birşeydi. Fakat geçmişe gitmeye gerek yok. Topun gelişine vuran futbolcu, golü “atınca” gerçekten golü atan kendisi midir? Çoğu durumda kemal ve fazilete ulaşmak için hazırlık bir doğaçlamadan ibarettir. Kemal zaten aklın aşılarak, birşeyin kalp ile yapılmasıdır. Küçük Prens de boşuna en önemli şeylerin kalp gözüyle görüldüğünü söylemiyor. Yani insanın aklı istimal ettikten sonra, kalbin önündeki perdeleri kaldırıp onu alıcı (ahize) hâline getirmesidir mesele. Fazilet, yaratıcılık, orijinallik hep böylesi bir kendini aşma ile mümkündür. Kendini aşan ise kendisini açandır. Bu hazırlık esasen hadise’ye (hudus) hazırlıktır. Hudus hakikati bugün felsefede “event” (ereignis) başlığı altında tartışılıyor. Badiou veya Foucault gibi zevatın “öznenin hermenutiği” çerçevesinde üzerinde durduğu bir konu budur.
Bourdieu’daki “habitus” kavramı (ki bizdeki karşılığı kesbedilmiş “meleke”dir) da aynı şekilde buvedia/verilmişlik (givenness) hakikatini ifade eder ve bireyin her yaptığını, ettiğini sahiplenme eğiliminin önüne konmuş bir sosyolojik takoz gibi iş görür.
San’at (ki kader kaleminin çiziklerinin akıl perdesince örtülemeyen kısmıdır) öyle birşeydir ki ona mazhar olan onu sahiplenmekten, hatta anlatmaktan aciz kalır. Çünkü o sadece kendisini ona hazırlamıştır. Sporcu, san’atkâr, şair, zanaatkâr gibi kişiler hep ilhamın alıcısıdır. Said Nursi, Risale-i Nur için sunuhat ve iham kabilindendir derken şunu söylemiş oluyor: Bu okuduğunuz metinler, mevcut ilmin kazanımlarını tükettikten sonra ümmilik konumuna gelmiş bir kalbin, kendisini Kur’an’ın anlamına açması sonucu o kalbe gelen anlamlar ve hakikatlerdir. Çünkü kalp sadece alıcıdır. Ve kalbe gelir. Kalbin önünü açma (paraskeue) işlemini gerçekleştirmekten o kadar uzağız ki ne kalbe gelenlerin kalbe geldiğini biliyoruz ne de kalbin gelinen bir yer olduğunu.
Twitter: @mucahitbilici
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025
2.05.2025
25.04.2025
5.04.2025
28.03.2025
15.03.2025
2.03.2025