Ümit KARDAŞ
1921-1938 dönemini en iyi özetleyen ifade “Türkleştirme” olacaktır. Türkleştirme, daha önceki yazılarımda yaşandığı belirtilen olayların ve yapılan düzenlemelerin yanında Türk Dil ve Tarih kurumlarının kuruluşu, ”Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyalarının başlatılması ve Soyadı Kanunu’nun kabulüyle toplumun her alanında uygulanmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.
Mustafa Kemal “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasının başlama nedenini şu sözlerle açıklamaktadır. ”Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk Milleti’ndenim diyen insan her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse doğru olmaz.”
Bu dönemin anlayışında kuşkusuz farklı etnik kimliklere, farklı dillere, farklı dinlere ve mezheplere yer olmamıştır. Dayatılan tek etnik kimlik Türklük ve Diyanet İşleri Başkanlığı çerçevesinde devletleştirilen Müslümanlığın Sünni-Hanefi mezhebidir. Bu temele oturtulmaya çalışılan cumhuriyetin Türkiye sınırları içinde yaşayan insanları yurttaş kılması ve eşitliği sağlaması imkansızdı.
Bir kültürü, bir dili şiddet ve baskı yoluyla yok sayıp unutturmaya çalışmak insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Ken Hale’in belirttiği gibi “bir dil ölüp gittiğinde , bir kültür, entelektüel bir miras, bir sanat yapıtı da yitip gider.”
Devletin 1920’lerden başlayan modernleşme ve asimilasyon politikaları 1980’lere kadar değişmeden kaldı. 1946’dan sonra çok partili sisteme geçişin ve eğitimin yaygınlaşmasının sonuçları kendini daha sonraki yıllarda gösterecekti. Rejimin baskıcı uygulamalarına karşı muhalif bir söylemin varoluş koşulları giderek olgunlaşıyordu.
Kürtler arasında eğitimin yaygınlaşması da, Kürt kültürel ve siyasal hareketinde öncü bir rol üstlenecek aktivist entelektüeller grubunun doğmasına yol açtı. Bu süre zarfında Cengiz Güneş’in Antonio Gramsci’den uyarladığı nitelemeyle “Kürt organik entelektüellerinin” (kırsalla bağını sürdüren, geleneksel geçmişten gelen entelektüeller) sayısı İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde bulunan üniversitelerdeki Kürt öğrenci sayısının artması sonucu çoğaldı.
Suriye, İran ve Irak’tan gelen Kürt öğrencilerle etkileşim sonucu ise, ortak Kürt kimliği konusundaki farkındalık arttı. 1941’de Kürt aktivistler tarafından kurulan Dicle Talebe Yurdu ve 1943’te kurulan Fırat Talebe Yurdu gibi öğrenci yurtlarındaki ortam bu süreci hızlandırdı. Musa Anter, 1940’ların ortalarında kuruluşunda yer aldığı Kürtleri Kurtarma Cemiyetinin amacını, Kürt öğrencilerin ulusal bilincini ve dilleri, kültürleri ve Türkiye’deki durumları hakkındaki farkındalığını arttırmak şeklinde tanımlamaktaydı.
Yine bu dönemde Musa Anter’in İleri Yurt Gazetesi’ndeki yazıları nedeniyle yargılanmaya başlamasının, Kürt öğrenciler ve halkın bir kısmı tarafından protesto edilmesi de kayda değer bir gelişmeydi. Ancak Kürt sorununa halkın dikkatini çeken en önemli olay 17 Aralık 1959’da 50 Kürt öğrenci ve aktivistinin tutuklanması oldu. Bu kişilerden biri gözaltında öldüğü için bu yargılama “49’lar Olayı” olarak adlandırıldı.
Aslında bu dava, siyasi bir projenin parçasıydı. Zamanın hükümeti, MİT’ten istediği “Kürt Raporu”nda dile getirilen tavsiyeler uyarınca bir operasyon başlatmıştı. Raporda 2.500’e yakın Kürdün ayrılıkçı faaliyetler içinde olduğu belirtiliyor ve bu kişilerin ülkede “bölücü”, yurt dışında da “komünist” olarak ilan edilmesi ve idam istemiyle yargılanmaları öneriliyordu.
Tutuklananlar ulusal birliği ve ülkenin toprak bütünlüğünü bozmakla suçlanacaklardı 1967 yılına kadar süren davanın sonunda sanıklar suçsuz bulundu. Fakat davanın bu denli uzaması, Kürt sorununun gündemde kalmasına neden oldu.
27 Mayıs 1960 darbesi ile başa geçenler de, devletin Kürt sorununa bakışında hiçbir farklılığın olmayacağını daha işin en başında açık ettiler. Darbeden 4 gün sonra içlerinde aşiret liderleri, kanaat önderleri, şeyhler ve belediye başkanlarının bulunduğu 485 kişi hiçbir mahkeme kararı olmadan, keyfi bir şekilde gözaltına alınıp, Sivas-Kabakyazı’daki askeri kışladan bozma bir kampa konuldular ve 9 ay burada tutuldular.
Sivas Kampı, 7 Ekim 1960 tarihinde çıkan 105 No'lu Mecburi İskân Kanunu'ndan sonra dağıtıldı. Ancak bu kanunla birlikte, kamptaki 55 kişi Antalya, Isparta, Denizli, İzmir, Burdur, Muğla, Afyon, Manisa ve Çorum'a sürüldü. Kanunun gerekçesinde şöyle deniyordu: "Sosyal bazı reformları yapabilmek, ortaçağın Türkiye'de yaşayan düzenini yıkmak, ağalık, şeyhlik gibi müesseseleri yok etmek..."
Devletin tüm olumsuz yaklaşımına rağmen Kürt toplumu, 1960’lı yıllar boyunca “Kürt organik entelektüellerinin” yayımladıkları dergilerle kendini anlama ve kendi üzerinde düşünme fırsatı elde etti. Kürt hareketindeki bu yeni dinamik, Avrupa’daki ve Irak Kürdistan’ındaki Kürt hareketinin canlanmasıyla da örtüşüyordu.
1967’ye gelindiğinde artık Kürt siyasal hareketi, pek çok kasaba ve kentte düzenlenen “Doğu Mitingleri” sırasında siyasal ve ekonomik taleplerini ifade etmeye başlamıştı. Elbette Kürtlerin bu talepleri hükümetler tarafından göz ardı edildi; Kürt entelektüellerinin başlattığı tartışma baskılandı. Benzeri tüm taleplerin bölücülük olarak değerlendirilmesi ve yasal kısıtlamalar nedeniyle “Kürt”, “Kürtçe” ya da “Kürdistan” kelimeleri yasaklı kalmaya devam etti. Bunların yerine mesela “Doğu”, “Doğulu” gibi kelimeler tedavüldeydi.
1960’ların ikinci yarısından itibaren Kürtlerin sosyal ve ekonomik eşitlik taleplerini dile getirecekleri yeni bir mecra oyuna dahil oldu: Türkiye İşçi Partisi. Bu süreçte Tarık Ziya Ekinci, Kemal Burkay ve Canip Yıldırım gibi isimler Türkiye İşçi Partisi içinde aktif rol oynadılar ve 1960’ların sonlarına doğru “Doğucu” hareketin oluşumuna ön ayak oldular.
Ancak ne TİP ne de başka bir sosyalist grup Kürt sorununu bütünlükçü ve tutarlı bir politika içinde programlarına dahil edebildiler. Nihayetinde Kürt hareketi örgütlenmede yeni bir aşama kaydetti ve Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) benzeri bir özerkliği savunan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) 1965 yılında ilk gizli parti olarak kuruldu. TKDP, Kürt taleplerini Kürt ulusu üzerinden tanımlarken bunu eşitlik bağlamında formüle etmiş, ancak Kürt kimliğine vurgu yapmamıştı.
Sürecin devamında 1969’da İstanbul ve Ankara’da yasal olarak örgütlenen ve Kürt öğrencilerden destek alan Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) merkezleri kuruldu. Ancak 12 Mart 1971’deki askeri müdahaleden sonra DDKO ve onunla somutlaşan Kürt siyasetinin yasal durumuna son verildi ve DDKO üyeleri Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinde “ulusal duyguları zayıflatmayı veya yok etmeyi hedefleyen örgüt kurmak” suçundan mahkum edildiler.
Bununla birlikte 1970’li yılların ortalarına kadar aktif bir şekilde faaliyette bulunan birçok Kürt devrimci örgütü ortaya çıktı. Bu dönemde Kürt kimliği etnik bir temele dayandırılarak Newroz ve Kawa efsanesiyle bir köken mitine dönüşmeye başladı.
1970’li yılların ortalarına doğru Kürt sosyalist hareketi parçalanmaya yüz tutmuştu. İlk Kürt sosyalist grup, TİP’in Kürt üyeleri tarafından 1974 yılı Aralık ayında kurulan Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP) oldu. Bu hareket 1975-1979 arası yasal aylık bir dergi olan Özgürlük Yolu’nu çıkardı ve üyelerinden Mehdi Zana, 1977 yılında bağımsız olarak katıldığı seçimlerde Diyarbakır belediye başkanı seçildi. Artık Kürt siyaseti yepyeni bir aşamanın eşiğindeydi.
Bunun dışında DDKO’nun devamı olarak Rizgari örgütlenmesi veya Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri (DDKD) de dönemin diğer adı anılması gereken Kürt siyasal hareketleriydi. 1974 yılında Türkiye’nin birçok yerinde kurulmaya başlanan ve eski TKDP üyeleriyle bazı öğrencileri kapsayan DDKD hareketinden üç grup doğdu.
İlk grup 1976’da kurulan Maoist Kawa hareketiydi. Bu hareket de 1978 yılında bölündü ve ortaya Denge Kawa çıktı. İkinci grup 1976’da kurulan sosyalist Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları (KUK) oldu. Devrimci Demokratlar olarak bilinen Kürdistan İşçi Partisi (KİP) ise üçüncü grubu oluşturuyordu.
KAYNAKÇA :
Ahmet Alış, “Modern Kürt Siyasi Tarihinin İçinden Musa Anter’i Okumak”
Birikim Dergisi, İstanbul, 20 Eylül 2010- Altan Tan- Kürt Sorunu, Timaş Yayınları, İst. 2015
Cengiz Güneş, “Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi”, çev. Efla-Barış Yıldırım, dipnot Yayınları, Ankara, 2013
David McDowall - “Modern Kürt Tarihi” Doruk Yayınları, İstanbul, 2004
Lucien Rambart -“Çağdaş Kürdistan Tarihi”, Komal Yayınları, İstanbul, 1978-
Musa Anter -“Hatıralarım” Avesta Yayınları, İstanbul, 1999
Yazarlar
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025