Yıldıray OĞUR
Merkez Bankası Hafize Gaye Erkan’ın Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği uzun ve samimi röportajın yankıları sürüyor.
Röportaj dünyada da haber oldu.
Manşet tabii ki “İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz” du.
Bu cümleden ilk anladığımız Merkez Bankası’nın merkezinin artık Ankara değil, İstanbul olduğu. Başladığı duyurulan taşınma süreci demek ki Merkez Bankası Başkanı İstanbul’a yerleşecek kadar tamamlanmış.
Cümleden çıkan ikinci sonuç; Merkez Başkanı başkanlarının maaşlarının zannedildiği kadar yüksek olmadığı olabilir. Erkan’ın ABD’de finans kurumlarındaki üst düzey yöneticilik tecrübelerinden İstanbul’da istediği evde oturabilecek birikimi olduğu yazılıyor.
Ama belki de seleflerinin görev sürelerine bakınca ya da sahiden Manhattan’la kıyasladığında rakamları abartılı bulunca bu kadar para vermeye değmez demiş olabilir.
Tabii bunlar ayrıntılar.
Bu cümleden çıkarılan esas sonuç; seçim öncesi iktidarın bütün inkar çabalarına rağmen ekonominin Merkez Bankası başkanının İstanbul’da oturacak uygun ev bulamayacağı kadar kötü halde olduğu…
Zaten muhalefet ve muhalif ekonomistler de Merkez Bankası başkanı Erkan’ı bu açıdan a eleştiriyorlar, ekonomik olarak söylenmemesi gerekenler, teknik hatalar buluyorlar, Cumhurbaşkanı ile ilişkilerini anlattığı bölümün MB’nin bağımsızlık iddiasına zarar verdiğini söylüyorlar.
Hepsi doğru olabilir.
Tıpkı aynı ekonomistlerin ve muhalif siyasetçilerin seçimlerden önce ekonomiyle ilgili söyledikleri gibi.
Hatta ekonominin durumu bundan yedi ay öncesinde daha da kötüydü. Muhalefet ve muhalif ekonomistler durumun ne kadar berbat olduğu ve daha da berbat olacağını zaten yeterince ve üstüne basarak söylemişlerdi.
Ve yüzde bir milyon haklıydılar
Peki sonuç ne oldu?
Tam bu noktada devreye halkımız, toplumumuz, Türkiye hakkında karamsar, kötümser sözler giriyor ve konuşma bitiyor.
Halbuki konuşmanın tam da başı burası
Yakında zamanda yapılan iki seçimin sonuçları neyi konuşmamız gerektiğine dair ipuçları verdi.
İlki Arjantin.
Ekonomik durumu Türkiye’den bir kademe daha kötü olan Arjantin’de bizden sonra yapılan seçimlerin sonucunu ekonomi belirledi.
Arjantin yüzde 121,7 enflasyon oranıyla dünyada en yüksek dördüncü enflasyonun olduğu ülke. Bu listeye yüzde 51,2 enflasyon oranıyla Türkiye altıncı sıradan giriyor.
Her on Arjantinliden dördü yoksulluk sınırında yaşıyor, işsizlik rakamları berbat durumda.
Bu açılardan da Türkiye’den daha kötü şartlar.
Nitekim seçimin ana gündemi de terör, bölücülük, bayrak ya da Hristiyanlık değildi, ekonomiydi.
İkinci tura iki isim kaldı; Arjantin siyasi elitinin bir parçası olan, Peronist solcu mevcut ekonomi bakanı Massa ve ekonomi bölümlerinde matematik dersleri vermiş, çeşitli bankalarda baş ekonomist olarak çalışmış ama esas şöhretini tv tartışmalarında yapmış, kendi radyo programı olan liberteryan Milei.
Bir tarafta sosyal güvenlik kurumunu yönetmiş, yerel yönetimlerde ve kabinelerde görev yapmış, sosyal eşitliği ve refahı gözeten, Ortodoks iktisadi çizgiye bağlı oturaklı devlet adamı, karşısında, Merkez Bankası’nı havaya uçurmak, para birimini dolar yapmak, bakanlıkları kapatmak gibi radikal bir programla, elinde testereyle kampanya yapan bir çılgın.
Arjantinliler kim seçtiler? Tabii ki mevcut politikaları, rasyonel, ılımlı ve teknik olanı değil, radikal olanı.
Siyasi elitlerin temsilcisini değil, halkın öfkesinin sesi olanı.
Bunda herhalde şaşılacak bir şey yoktu.
Benzeri Hollanda seçimlerinde de yaşandı. 2000’lerin ortasından itibaren seçimlere giren aşırı sağcı, İslamofobik, göçmen karşıtı Geert Wilders’in iktidara geleceği kimsenin aklına gelmemiş partisi neredeyse 20 sene sonra Hollandalılar tarafından birinci parti yapıldı.
Peki neden? Hollandalılar bir anda İslamofobik ve göçmen karşıtı oldukları için mi?
Sebep tabii yine ekonomiydi.
Wilders, ülkedeki konut krizine göçmenlere, petrol fiyatlarındaki artışı Ukrayna Savaşı’na verilen desteğe bağladı, radikal söylemlerini törpüledi, sesi sıradan halkın sesi gibi duyuldu ve kazandı.
Tıpkı bizde olduğu gibi…
Dünyanın en yüksek altıncı enflasyonuyla gidilen seçimde muhalefetin ve muhalif ekonomistlerin ekonomiyle ilgili söyledikleri her şey yüzde bir milyon doğruydu.
Hatta tam da söylediklerini bugün iktidar uyguluyor.
Ama nasıl olduysa oldu ve seçimden önce ekonominin kötü durumda olmadığını inkar eden Erdoğan, marketlere, fahiş fiyatçılara kızarak, asgari ücreti artırarak onlardan daha fazla halkın çıkarını ve haklarını koruyan “halk adamı” gibi göründü.
Muhalif ekonomistler ve muhalefetin ekonomi yüzleri ise acı reçete savunucusu, fazla teknik, fazla uzman, dünyadaki büyük ekonomik güçler ve finans çevrelerinin temsilcisi, elit bir kastın parçası gibi göründüler.
Halka onlar için dil döküp, mücadele ettiklerini duygusunu geçiremediler.
“Halk ekmek bulamıyor” gibi fazla büyük sözler toplumun büyük kısmının ekonomik sıkıntılarını anlatmadı, fazla ajitatif kaldı. “Yatağa aç giden çocuklar” hakkında büyük sözler ederken, bu berbat ekonomik şartlardan kendileri de etkileniyormuş gibi durmadı, hayatlar ile sözler arasında uçurum oluştu. Çok iyi kariyerleri, iyi uzmanlıkları onları soğuk ve halkın dertlerine uzak kıldı.
Bu yüzden de samimi ve ikna edici olamadılar.
Hafize Gaye Erkan’ın röportajının amacı galiba tam da bu soğukluğu, mesafeyi kapatmak.
Neden bir Merkez Bankası başkanı çözüm tarafında olduğu ekonomiden şikayet eder?
Amerika’dan gelmiş, Amerikan bankalarında çalışmış, yurtdışından ithal ve halkın belini büken bir kemer sıkma politikasının en önemli aktörlerinden biri olarak bu röportajda Erkan, topluma şu mesajı verdi: “Ben de sıradan bir insanım ve ekonomideki sorunlardan ben de doğrudan etkileniyorum.”
Bunu ne kadar başarılı ve ikna edici verdi tartışılır.
Ama ulaşılmaz, ancak ekonomistlerin ne dediğini anladığı, tuzu kuru, halkın dertleriyle ilgilenmeden kitapta ne yazıyorsa gözünü kapatıp onu uygulayan bir Merkez Bankası başkanı olmadığı mesajını bir ölçüde verdi.
Hafize Gaye Erkan işte böyle bir kemer sıkma politikasını uygularken tepede oturan tuzu kuru Merkez Bankası başkanı değil, bunun sonuçlarından etkilenen halktan biri gibi görünmek istedi.
Aslında siyaset yaptı.
Merkez Bankası başkanına bunu yakıştıramayanların atladığı tam da burası.
Şu anda toplumun sırtını büken ve daha da bükecek bu kemer sıkma politikasını uygularken bir Maliye Bakanı ve bir Merkez Bankası başkanı siyasetten kaçamaz.
Hem kendisinin hem de uyguladığı programın ömrünü yerel seçime giden iktidarın gözünde uzatmak için de kaçamaz.
Bunu Mehmet Şimşek’in siyaseten epey tecrübesiz olduğu yıllardaki “Fakir evine ziyarete gittik” tweeti gibi yapmaktansa, bizzat kendi yaşadığı ekonomik güçlükleri anlatmak o kadar kötü bir PR değil.
Ekonomistler bu röportajla MB’nin itibarının yatırımcılar ve finans sektöründe zarar gördüğünü düşünüyor. Muhtemelen öyledir.
Ama unuttukları bir şey var: MB’nin uyguladığı politikaların bizzat mağduru olan milyonlarca insan var. Onların gözündeki itibar da önemli.
Tam da bu empati eksikliği ekonomide doğruları savunanları seçimlerden önce halkın gözünde duygusuz, teknik, zenginlerin, finans çevrelerinin sesi gibi gösterdi.
Muhalefetin Hafize Gaye Erkan’dan da öğrenecekleri var.
Yazarlar
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025