21 yıllık AK Parti iktidarında, beklendiği gibi laiklik henüz elden gitmedi. Cumhuriyet tarihinin en seküler toplumunda yaşıyoruz. Namaz kılanların, başörtüsü takanların sayısı artmıyor hatta bir veriye dayanmasa da çıplak gözle görünen biçimde düşüyor. İçkiye yüksek vergiler konuyor ama Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de bu kadar çok içki ruhsatlı işletme olmamıştır, haliyle içki tüketimi de düşmüyor, artıyor. Atatürk de unutulmadı, aksine güçlendi, yine Cumhuriyet tarihinde Atatürk’e hakaretten en çok insanın gözaltına alındığı zamanlarda olabiliriz.
Yine de Türkiye’nin İslam devletine doğru gittiği fikrinden İslamcılar bile vazgeçti ama laikler vazgeçmiyor.
Yeni laik atak, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirileceği.
Üstelik bunu yapmasından korkulan parti de yüzde 1’i henüz görememiş, temsil ettiği Kürtlük ve İslamcılık kriterleriyle bunu kısa sürede yapması da pek mümkün gözükmeyen HÜDA-PAR.
CHP, gerçekten HÜDA-PAR’ın ilk dört maddeyi değiştireceğinden endişe mi ediyor yoksa kendisine dövecek bir DEM Parti buldu, milliyetçi popülizmin tadını mı çıkarıyor belirsiz.
AK Parti’nin DEM Parti’ye yaptığı muameleyi, CHP HÜDA-PAR’a yapıyor. Özgür Özel, mikrop bile dedi. Tabii Kürt haklarını savunanların onu bunun için kınamacağının gayet farkında olarak.
Burada kaygı duyulan ilk dört maddedeki laik devlet hükmü.
Yoksa HÜDA-Par’ın cumhuriyetle, demokrasiyle, bayrakla, marşla, başkentle bir sorunu yok.
Ama Anayasa’yı bir kere uzaktan görmüş olanlar da bilecektir ki, Anayasa’da laikliği düzenleyen tek başına bir 24. madde var:
“Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Yani ilk dört maddeyi konuşmak laiklikten vazgeçmek demek değil.
Ama konuşulmasına bu tahammülsüzlük üzerinde konuşulmayı hakediyor.
Öyle görünüyor ki bazıları Anayasa’nın ilk dört maddesini bizzat Atatürk’ün yazdığını zannediyor.
Halbuki, Atatürk’ün bizzat bulunduğu ve muhalefeti tasfiye ederek egemen olduğu İkinci Meclis’in kabul ettiği 1924 Anayasası’nın ilk dört hükmünde böyle bir madde yoktu. 1937’ye kadar yapılan değişikliklerle ilk dört madde şöyleydi:
“Madde 1.- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2.- (Özgün hali) Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır; resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.
Madde 2.- (1928’deki değişiklikle)
Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.
Madde 2.- (1937’deki değişiklikle)
Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir.
Madde 3.- Hâkimiyet bilâ kaydü şart Milletindir.
Madde 4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegâne ve hakikî mümessili olup Millet namına hakkı hâkimiyeti istimal eder.”
Yani ne bugünkü dört maddeyle aynıydı ne de bu maddelerin değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi yasaklanmıştı.
Hatta 1924 Anayasası tasarısının TBMM’deki görüşmeleri sırasında Bozok mebusu Hamdi Bey, devletin dinini, başkentini ve resmi dilini belirleyen 2. maddesinin, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyleyen 3. maddesinin ve TBMM’nin milletin tek ve gerçek temsilcisi olduğunu, egemenliği millet adına yalnız onun kullanacağını belirten 4. maddesinin de değiştirilmelerinin yasaklanmasını teklif etmiş ama bu öneri Meclis’te kabul edilmemişti.
1924 Anayasası’nda “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükmüyle korunan sadece devletin Cumhuriyet olduğunu düzenleyen birinci maddeydi.
O da Anayasa’nın tepesine değil, 102. maddesine yazılmıştı:
“İşbu kanunun şekli Devletin Cumhuriyet olduğuna dair olan birinci maddesinin tadil ve tagyiri hiçbir suretle teklif dehi edilemez.”
Peki 1961 Anayasası’nın ilk dört maddesi nasıldı?
“1.- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.
2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Resmî dil Türkçedir.
Başkent Ankara'dır.
4.- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir. Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Yani 1961 Anayasası’nın ilk dört maddesi de bugünkünden farklı biçimde yazılmıştı.
Türkiye tarihinin belki de en sıkı Kemalist hukukçu ve askerlerinin eseri olan anayasanın ilk dört maddesinde Atatürk’ün adı bile geçmiyor, milliyetçilikten bahsedilmiyordu.
61 Anayasası’nda “değiştirilmesi teklif edilemez” maddesi ise 9. maddeye yazılmıştı, tıpkı 24 Anayasası gibi sadece Cumhuriyet’i koruyordu:
“9- Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Peki, pek çoklarının Atatürk’ten miras kaldığını zannettiği 1982 Anayasası’na bu dört madde nasıl girmişti? Bu maddeleri kim yazmıştı?
Aslında 1982 Anayasası’nı hazırlayan Kemalist hukukçu Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki heyetin hazırladığı ilk taslakta “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diye bir dördüncü madde yoktu.
İlk taslakta ilk üç madde şöyleydi:
“1- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir. Anayasa’nın bu hükmü değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
3- Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Resmi dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı albayraktır.”
Milli Marşı İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır.”
Darbeciler tarafından hazırlanmasına rağmen bu taslağın ilk üç maddesi de dahil olmak üzere bütün maddeleri aylarca tartışıldı.
Anayasa Mahkemesi üyesi Yekta Güngör Özden, taslak için “Devlet diktatörlüğü kurulmamalı” demişti. Barolar Birliği Başkanı Atilla Sav “Bu Anayasa ile otoriter bir rejim kurulabilir” diye uyarı yapmıştı. Türk-İş’ten akademisyenlere kadar günlerce taslak yerden yere vurulmuştu.
Ama kimse değiştirilmesi teklif edilemez diye bir madde önermemişti.
Sonra taslak darbecilerin seçtiği vekillerin oturduğu Danışma Meclisi’nin önüne geldi.
İlk dört maddedeki kelimeler de olmak üzere Anayasa’nın her kelimesi, kavramı eleştirildi, tartışıldı. Değiştirilmesi teklif dahi edildi.
Atatürk milliyetçiliği yerine Türk milliyetçiliği yazılmasını isteyen de oldu, İstiklal Marşı ve Türkçe’nin ilk dört maddede olmasına karşı çıkan da...
Hatta ilk üç madde eleştirileri için Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı şöyle demişti: “Bundan sonra Galata Kulesi’ne kızıl bayrak çekilemeyecektir.”
Fakat bu kadar sert bir sağcı olan Aldıkaçtı’nın bile kabul edemediği teklifler olmuştu.
Örneğin Anayasa’nın ilk üç maddesindeki bütün hükümlerin değiştirilmesinin teklif dahi edilemez hale getirilmesi teklifi...
Aldıkaçtı, sadece Cumhuriyet’in bu kapsama alınabileceğini söyledi, diğerlerine neden karşı çıktığını ise şöyle anlattı:
“Cumhuriyet ve Cumhuriyetin temel ilkelerinin değiştirilmeyeceği değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği hükümlerinin tasarıya eklenmesi isteniyor. Bir toplum devamlı değişir, dayandığı sosyal kuralların hukuk kaidelerinin değişmeyeceğini ilan madde dahi bir gün değiştirilirse ne yaparsınız. Ya çoğunluğun kararına uyarız ya isyan ederiz yahut da karşı karşıya dövüşürüz. Ama b ir sosyal kuralın değişmesine karşı çıkamayız. Sözlerim fazla soyut görünüyor. Somut örnekler de verebilirim. Mesele toplumun değişmesini durdurmayacak hükümler getirmektedir. Sadece Cumhuriyet’in değiştirilmeyeceğine ilişkin hükmün 11. Madde olarak konmasını teklif ediyorum.”
Yani 82 Anayasası’nın banisi Aldıkaçtı, darbecilerin Danışma Meclisi’nde bugünkü CHP’li pek çok milletvekilinden daha liberal konuşmuştu.
Onun teklifi Danışma Meclisi’nde kabul edildi, Anayasa’nın ilk taslağında hiçbir maddesinde bulunmayan “değiştirilmesi teklif edilemez” maddesi, tıpkı 1961 Anayasası’ndaki gibi sadece Cumhuriyet için 11. madde olarak Anayasa’ya eklendi:
"Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hu¨kmu¨ değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Danışma Meclisi’nde kabul edilen 11. Maddenin gerekçesinde şöyle yazıldı:
"1924 Anayasası konarken saltanat henu¨z kaldırılmış bulunduğundan Cumhuriyet rejimini korumak için. Anayasada yapılacak bir değişiklikle saltanata dönu¨lmesini önlemek amacına uygun olarak Cumhuriyet rejiminin değiştirilmez olduğu ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği Anayasa hu¨ku¨mleri arasına konmuştu. Fransa'da da 3. Cumhuriyetin başlarında aynı mealde Cumhuriyet rejimini koruyacak bir hu¨ku¨m getirilmişti. 1924 Anayasasında hiç şu¨phesiz 3. Fransız Cumhuriyetinden esinlenerek saltanata dönu¨ş eğilimlerine set çekilmiştir. 1961 Anayasası du¨zenlenirken böyle bir endişe artık kaybolmuştur. Atatu¨rk'u¨n kurduğu ve gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet rejiminden geriye dönu¨şu¨n mu¨mku¨n olamayacağı tartışılmaz bir gerçek olarak Tu¨rk milletince kabul edilmiştir. Buna rağmen sadece tarihî niteliğinden dolayı Cumhuriyet ilkesinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği 1961 Anayasasına konmuştur. Komisyonumuz da aynı sebeple hu¨kmu¨ tekrarlamıştır."
Peki, ilk dört maddenin konuşulmasını bile imkansız hale getiren, Anayasa’ya değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesini kim soktu?
Danışma Meclisi’nde kabul edilen Anayasa taslağı, önce Kenan Evren ve beş generalin olduğu Milli Güvenlik Konseyi’nde kurulan Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu’nda incelendi.
Danışma Meclisi’nin Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki Anayasa Komisyonu sivil hukuk profesörlerinden oluşuyordu. MGK’nın Anayasa Komisyonu ise subaylardan kurulmuştu.
Komisyonun başına Genelkurmay’ın Baş Hukuk Müşaviri olan Hakim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak vardı. Komisyonun diğer üyeleri de rütbeli askerlerdi.
Tabii komisyon sivillerin hazırladığı taslağı son haline getirirken yalnız değildi. Kenan Evren, komisyondaki çalışmalara katılıyordu.
Evren, 10 Ekim 1982 tarihinde günlüğüne şöyle yazmıştı:
“Anayasa üzerindeki çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Sık sık toplanıyor ve görüşmelerimizi sürdürüyoruz. 20 veya 21 Ekim tarihinde tamamlamayı programladık.”
Nihayet Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı gözden geçirilmiş taslak Milli Güvenlik Konseyi’nin önüne geldi.
Danışma Meclisi’nin 193 madde ve 11 geçici maddeden oluşan Anayasa taslağı delik deşik edilmişti. Sadece 8 madde aynen kabul edilmiş, 32 madde madde numarası ve kenar başlığı değişikliği gibi teknik değişikliklerle aynen kabul edilmiş, geri kalan bütün maddeler değiştirilmişti. Beş madde tümden çıkarılmış, beş madde ise tümüyle yeniden yazılmıştı.
Hukukçu subaylardan oluşan Anayasa Komisyonu’nda yazılan beş maddeden biri de meşhur değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesiydi.
Madde diğer ilk üç maddeyle birlikte MGK’nın önüne değişmiş olarak geldi ve MGK’nin beşi bir yerdesinden kimse söz almadı, madde sessizce ve aynen kabul edildi.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025