Yıldıray OĞUR
“Okundu mu okundu mu?..” Çamurlu yolları aşıp meydana ulaşmaya çalışırken, sağanak yağış yüzünden geri dönenlere aynı soruyu soruyordu herkes; “Okundu mu?” Barış Treni ile 11 günlük yolculuktan sonra çoğu ilk kez Diyarbakır’a gelen gençler de aynı heyecanla Öcalan’ın mektubunu kaçırmamak için çamurlu yollara girmekten çekinmiyor. Barış için yola çıkmışken, Diyarbakır’da karşılaştıkları bunca gerilla kıyafetli insan, PKK bayrağı, Kürdistanlı slogan ise onları biraz ürkütmüşe benziyordu. Acaba böyle barış mümkün müydü?
Çoğunun hatırladığı Türkiye’de Öcalan İmralı’da yatan bir mahkûmdu.
Bundan 15 yıl önceydi.
Öcalan’ın Kenya’dan İmralı’ya getirildiği günler. Kenya’da yakalandıktan sonra uçakta başlayarak yaptığı açıklamalar karşısında şaşkınlık yaşayan PKK, “tutsak olduğu için sözleri geçersizdir, ilaç içirmiş olabilirler” benzeri açıklamalar yapmıştı.
Öcalan, ilk avukat görüşmesinde örgütüne şöyle tepki göstermişti:
“Av. A. Zeki Okçuoğlu aracılığı ile ulaştırdığım mesajlar yerine ulaşmamıştır. Başta MED TV ve diğer basın-yayın organlarında benimle ilgili çıkan haberleri ve PKK adına Kürt İntikam Tugayları adıyla metropol eylemlerini doğru bulmuyorum. Özellikle eylemleri esefle karşılıyorum. Benim cezaevinde yaptığım açıklamaların geçersizliğine ilişkin PKK adına yapılan açıklamayı da sorumsuzluk olarak değerlendiriyorum...”
Ardından örgütünün de şaşırdığı siyasi çözüm çağrısını bir kere daha tekrarladı:
“Türkiye’nin 2000 yılına demokratik, siyasal çözüm süreciyle girmesini istiyorum. Devlet yeşil ışık yaksın, silahlar bırakılabilinir. Özgürlük geliyor. Bunun teslimiyetle falan bağlantısı yoktur. Merkezimizin veya Avrupa merkezimiz olabilir, bunu desteklediğine dair bir bildiri yayınlamasını istiyorum. Benim durumumla bağlantılı yüzyıllık kördüğümü çözebiliriz...”
Öcalan, 1999 yılında çözüme karşı örgütünden gelen o direnişi aşmayı başarmıştı. PKK silah bıraktığını açıkladı, adını değiştirdi, gerillalar Türkiye’den çekildi, Avrupa’da bir basın toplantısı düzenlenip bundan sonra siyasi mücadeleye geçildiği kararı bütün dünyaya ilan edildi.
Dün sağanak yağış altında ve çamurlar içindeki Diyarbakır’daki Newroz meydanında, Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu Öcalan’ın mesajını dinlerken 15 yıl öncesinde kaçırılmış o fırsatı düşünmeden edemiyor insan.
Binlerce insanın hayatına mal olan kaçırılmış bir fırsattı bu çünkü. Hem de karşılığında Türkiye’den Kürtlerin varlığını kabul etmesi, olağanüstü hâli kaldırması gibi talepler karşılığında.
15 yıl önce hapishaneden sesini zor bela duyurabilen, kendi örgütü tarafından bile sözleri sansürlenen, "bebek katili" adıyla anıldığı gazetelerde ve televizyonlarda yakalanış görüntüleri döndürülen bir Öcalan’dan Diyarbakır’da 200’ü yabancı 700 gazetecinin izlediği bir mitingle, onlarca kanalın canlı yayınladığı mektubu için yüz binlerce insana yağmur altında ellerinde resmi olan bayraklarla toplandığı Öcalan’a gelindi…
Ama 15 yılda değişen sadece bunlar değildi.
Pervin Buldan, Öcalan’ın mesajını önce Kürtçe okurken dev meydanda neredeyse hiç alkış sesi duyulmadı. Bazıları bunu Buldan’ın Kürtçesinin anlaşılmazlığına yorsa da ardından mesajın Türkçesini okuyan Sırrı Süreyya’nın sözleri de yoğun alkışlar, tezahüratlarla karşılanmadı.
Halbuki dün barış için heyecanlananları çok cesaretlendirecek sözler söyledi Öcalan.
40 yıl önce bu hareketi kuran lider şöyle dedi örneğin:
“Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır.”
Silahlara vedanın Dolmabahçe’deki buluşmadakine göre tam tarifini de yaptı. 28 Şubat’taki kongre çağrısından sonra gelen “Asla silah bırakmayız, Öcalan kongreye gelirse ancak silah bırakırız” çıkışlarına kapıları kapatan silahın nerede bırakılacağını açıklayan bir tarifti bu:
“Türkiye PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihî görmekteyim.”
Barışa emeği geçenleri de selamladı:
“Böylelikle 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişini aşıp gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleri ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz. Newroz'un gerçek tarihine yaraşan da huzurunuzda böyle bir aşamayı selamlamaktır.”
Ama herhâlde en kritik cümlesi şuydu:
“Bu temelde gelişen 'Eşme Ruhunu' halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum.”
Eşme Ruhu... Şah Fırat Operasyonu sonrası Süleyman Şah’ın türbesinin taşındığı Rojava’daki Eşme köyüne bu atıfla Öcalan, bu barışın sadece Türkiye içinde değil, bölgede de bir Türk-Kürt ittifakı olduğunun altını çizmekle kalmadı, bu, barış sürecine başından beri karşı çıkan bazı uluslararası aktörlere, hatta zaman zaman bölgesel ve uluslararası aktörlerle dans eden kendi örgütüne de bir konum bildirimiydi.
Ama barış iradesine bu açık, kısa ve net cümlelerle destek bile meydanda büyük bir heyecanla karşılanmadı.
Meydanın en popüler kelimesi barış değil, savaştı çünkü. Ama Türkiye’ye karşı savaş değil, IŞİD’e karşı verilen savaş. Barış dolu cümleler değil, şehitlerin adları okundukça meydan hareketlendi. Türkiye’de ne olacağı değil, Rojava ve Kobani’de ne olduğu üzerine konuşmalar yapıldı.
Buna duygusal kopuş demek kötü, demode, abartılı bir tespit. Kürtler barış istemiyor da hiç denemez. Ama barış eskimiş, demode bir gündemdi artık meydandaki kitle için. Cepte duran, alışılmış, o kadar heyecan oluşturmayan. Kürtlerin gündemi bir level daha yukarıya çıkmış.
Bunda PKK siyasetinin barış görüşmeleri başladığından beri bütün enerjisini Kürt kamuoyunu barışa hazırlamak yerine, Suriye ve Irak üzerinden yeni savaşlara, mücadelelere mobilize etmeye harcamasının katkısı büyük.
PKK, Rojava üzerinden gelişen yeni ve popüler Kürt milliyetçiliği dalgası üzerinden sörf yapmakla yetinmeyip, Kobani olayında zirve yaptığı gibi, barış müzakereleri yürüttüğü AKP iktidarını da bu yeni Kürt davasının karşısında kurulduğu şeytanlardan biri olarak kodlamayı başarmış durumda.
Ama bu barıştan geri dönüş anlamına da gelmiyor. Gerilla kıyafetleri üzerine, kafalarına sarı, kırmızı, yeşilli kukuletalar takmış gençler, miting yolu üzerinde adı Bahoz gibi adları olan balkonları sarı-kırmızı yeşile boyanmış lüks siteler, bu yazıyı yazdığım bahçesinin tepesine renkli şemsiyelerin asıldığı Hürrem Sultan adlı kafedeki, Türkiye’nin herhangi bir ilinde aynı anda yaşananlardan farksız olan yeni hayat, entegrasyonun, normalleşmenin, barıştan geri dönülmezliğin işaretleri.
Ama Diyarbakır’ın sokaklarında lüks arabalarının camlarından PKK hatta YDG-H bayrakları, Öcalan resimleri sallayarak, platformunun tepesinde “Yeter artık, Önder Apo’ya Özgürlük” yazan Newroz meydanına akın eden insanlara Türkiye’deki barışın vereceği ekstradan çok fazla bir şey kalmamış durumda. Erdoğan haklı, Diyarbakır’da Kürt sorunu artık yok... 10 maddelik teorik ve anlaşılmaz çerçevenin vadettiği demokratikleşmenin ötesinde bir Kürtlüğü yaşama pratiği, PKK’nın bölgede iktidarlaşması ve bu haliyle normalleşmesi gerçeği var yaşanan.
Barışın erkenden tüketilmesi de denebilir buna. Kötü ya da çok iyi olarak yorumlanabilir. Ama şu söylenebilir, barış için gerekli olan PKK’nın silahlı mücadelesinin devrinin geçtiği, savaşın kötülüğü üzerine herhangi bir tartışmaya, iç muhasebeye yüzleşmeye fırsat vermeyen bir ruh hâli bu. Sadece savaşın başka bir cephede sürmesinden kaynaklanan bir savaşkan ruh hâli değil bu. Aynı zamanda Batı’daki seküler Türklerin, merkez medyanın, önde gelen entelektüellerin ve tabii Batı’nın anti-AKP, anti-Erdoğan hislerle silah bırakmamış PKK’ya açtığı sonsuz krediler, ondan Erdoğan’ı durdurması, Türkiye’yi demokratikleştirmesini dahi beklemesi de barış için zorunlu bu yüzleşmeyi anlamsız kılıyor PKK için.
Silahlı hâli bile bu kadar beğenilirken, tutulurken, meşruiyet sorununa neden olmazken, ne diye silahından vazgeçsin. Türkiye’de bile…
Öcalan’ın yaptığı işin kıymeti tam da burada. Bu dalgaya karşı pek de moda olmayan barışı ısrarla zorluyor Öcalan. O yüzden barıştan çok kavganın sesi olan Demirtaş’ın resimleri Molla Mustafa Barzani, Che, Ahmet Kaya’nın halı üzerine dokunmuş resimleri, Hasan Paşa Hanının duvarlarında yerini almış. Bu dalgaya karşı çözümü savununca yüz binleri etkileyecek tek isim ise Öcalan. O yüzden, 15 yıldır benzer çağrılarla çözüm isteyen Öcalan’ın önünün açılması, Kürtler nezdindeki itibarının korunması sesinin duyulması, rahat hareket etmesi imkânların oluşturulması bu yüzden önemli…
Yükselen bu çıtayı, Türkiye’de herhangi bir iktidarın karşılaması zor olduğu da açık. Karşıladığı anda Türkiye’de böylesine bir barışı götürecek güçte bir iktidar olma vasfını koruması da… Erdoğan’ın son çıkışlarının arkasında biraz bunu dengelemek olduğu varsayılabilir. Ayrıca Kürt sorununun artık bittiğini ilan ederek Erdoğan, bu taleplerin sınırlarını da çizmeye çalışıyor. Çünkü bu dengelenmezse bir noktada Türkler de barıştan sıkılmaya başlayabilir.
Barış zor bir iş. Savaş, milliyetçilik, büyük davalar ise bir şehrin her yıl toplandığı meydanını çamur içinde bırakan bir akıl tutulması…
Ama dün bunlardan şikâyet etmek lükstü. Çamur içinde ve yağmur altında tertemiz ve hayırlı bir iş için toplanmıştı yüz binler…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025