Yıldıray OĞUR
İç muhasebe komisyonu raporu
8.09.2011
6414
Yeni Zelanda eski Başbakanı Geoffrey Palmer başkanlığındaki BM Mavi Marmara Soruşturma Raporu’nu okuyorum.
Türkiye’nin “yok hükümde” ilan ettiği rapor, en azından dokuz sivilin nasıl öldürüldüğünü anlatırken dürüst.
Öldürülen dokuz sivilden beşinin sırtlarından, dördünün çok yakın mesafeden vurulduğu, İsrailli yetkililerin sivillerin neden ve nasıl öldürüldüğüyle ilgili yeterli bir izahat yapamadığı teslim ediliyor raporda.
19 yaşındaki Furkan Doğan’ın nasıl öldürüldüğünü anlatırken de sansürsüz ve dürüst rapor:
“Öldürülenlerden en azından biri yani Furkan Doğan fazlasıyla yakın mesafeden vurulmuştur. Doğan'ın, yüzünde, kafatasının arkasında, sırtında ve sol bacağında yaralar bulunmaktadır. Bu durum tanıkların da ifade ettiği üzere ölümcül kurşun gelmeden evvel yerde yaralı bir biçimde yattığını gösteriyor.”
Yani beğenmediğimiz, yok saydığımız, “İsrail’in adamı bunlar” dediğimiz Palmer Raporu, en azından 19 yaşındaki yaralı bir çocuğun İsrail askerleri tarafından infaz edildiğini söyleyecek kadar dürüst.
Peki, biz Mavi Marmara konusunda ne kadar dürüstüz?
İsrail’in küstahlığı yüzünden, kol kırılır yen içinde kalır korkusu yüzünden, şimdi zamanı değiller yüzünden bu muhasebeyi yapmaktan daha ne kadar kaçacağız?
Bunu bir “İsrail muhibbi”, AKP dış politikasına “Aman Batı ittifakını ürkütmeyelim”den kategorik olarak karşı biri, laik İsrail’i, dinci Filistinlilere tercih eden bir Kemalist dış politika analisti değil, geçen yıl gazeteye Mavi Marmara için şu satırları yazacak kadar öfkelenmiş biri yazıyor:
“Bu kelimeyi pek sevmesem de Mavi Marmara şehitleri evet. Uzun süredir konfor ve hedonizme batmış insanoğlu içinden iyilik için ölmeyi göze alan kimse çıkmamıştı. Taşıdıkları çocuk parkı için ölenler şehit değilse kim şehit, bu yüzden ölenler cennete gitmeyecekse kim gidecek?”
Mavi Marmara protestolarını laiklik meselesi yapanlara inat, Mavi Marmara yolcularını karşılamak için saatlerce havalimanında beklediğimiz o gece o dokuz ambulansın havalimanının arkasından sessizce çıkışını gördüğüm andan itibaren birinin bu muhasebeyi yapmasını bekliyorum.
O dokuz ambulans sessizce havalimanını terk ederken geminin organizatörlerinin neredeyse Gazze Fatihi muzaffer bir komutan gibi coşkulu kitleyi selamlamasını da, “Bu arkadaşlarımız şehit oldular ama Gazze Ablukası’nı da bitirdiler” pragmatizmini de unutamıyorum. Bununla hesaplaşmadan bu olayda yüzde bir milyon haksız olan İsrail karşısında efelenmeyi ise hiç içime sindiremiyorum.
Evet, İsrail gaddar bir devlet. İsrail’in güvenliği için öldürdüğü binlerce sivil bunun şahidi. Daha beş yıl önce Lübnan’da BM binasına sığınan sivilleri bombalamaktan çekinmemiş, her ay Gazze’de en az bir çocuk öldüren bir devletten bahsediyoruz. Bir askeri için savaş çıkarmış bir devletten bahsediyoruz.
Ama Mavi Marmara yola çıkarken de İsrail gaddar bir devletti.
Hadi çok gecikmiş olsa da, artık kaybettiğimiz insanları geri getiremeyecek olsa da o soruyu soralım:
İsrail’in gaddarlığı ortada iken 19 yaşındaki Furkan Doğan’ın ve diğer öldürülen sivillerin askerî helikopterleri ve taarruz botlarıyla full silahlı İsrail askerlerinin indirme yaptığı bir yardım gemisinin güvertesinde ne işleri vardı?
Mavi Marmara bir yardım gemisi. Yolcuları da tamamen silahsız, aralarında bir bebeğin bile olduğu siviller. Kadınlar, gazeteciler, din adamları. Amaç hem yardım götürmek hem de ahlaksız bir ablukaya dikkat çekmek.
Durum böyleyken göstere göstere gelen tam teşekküllü İsrail askerlerine karşı güverteyi savunmak, gemiyi teslim etmemek fikrinin mantıklı bir açıklaması var mıydı? İsrailli komandolara karşı direnmek için gemiden demir parçalar koparıp sopa yapmak, önceden güverteyi korumak üzere gönüllüler belirleyip, İsrail’e karşı neredeyse küçük bir cihad planı hazırlamak da neyin nesiydi?
Uluslararası suyu bırakın, evinizin yatak odasına tam teçhizatlı İsrail askerlerinin havadan indirme yapacağını bilseniz, abajurunuzu kapıp yatağınızı teslim etmeme planı mı yapardınız? Böylece ailenizin geri kalanını da riske atacağınızı hiç düşünmez miydiniz?
Gemiye ilk inen üç İsrail askerini döve döve ele geçirip İsrail askerine en iyi bildikleri işi yapmaları yani gaddarca adam öldürmeleri için fırsat verenler bu ölümlerden hiç sorumlu değiller midir?
En büyük silahı haklılık ve sivillik olan bir yardım gemisinden, Gazze Ablukası’nı delecek bir firkateyn, askerî olarak en tecrübeli olanı en fazla savaş görmüş olan aktivistlerden de Arap devletlerinin dize getiremediği İsrail’i yenecek bir direniş örgütü yaratmaya çalışanlar da hesap vermeyecek mi?
Raporda Türkiye’nin ve İsrail’in hazırladığı Mavi Marmara raporlarına atıflar ve o raporların geniş özetleri var.
Oradan öğreniyoruz ki Türkiye kendi raporunda Mavi Marmara baskını sırasında gemiye ilk müdahale eden üç İsrail askerinin nasıl ve neden ele geçirildiğini şöyle açıklamış:
Güvertedeki yolcular karşılarında İsrail askerlerini görünce panik yapıp kendilerini savunma güdüsüyle botlara plastik şişe, boş kutular ve sandalye fırlattılar. Gemiye ilk inen üç İsrail askerine de baskın geldiler. Ama bunu yaparken hiçbir silah kullanmadılar.
O üç İsrail askerinin plastik şişelerle, bizzat organizasyon komitesi tarafından Hürriyet’e verilen fotoğraflardaki hale getirilmeyeceği açık.
Demek ki biz de Palmer kadar dürüst değiliz gerçeğe.
Peki, 19 yaşında bir yardım gemisinde acımasız İsrail komandosunun karşısında yaralı halde yerde yatarken bıraktığımız Furkan Doğan’a karşı da mı dürüst olmayacağız?
Mavi Marmara iç muhasebe raporunu bu dünyada hazırlamazsak, öteki dünyada hangi yüzle o rapor önümüze konduğunda hesap vereceğiz?
Türkiye’nin “yok hükümde” ilan ettiği rapor, en azından dokuz sivilin nasıl öldürüldüğünü anlatırken dürüst.
Öldürülen dokuz sivilden beşinin sırtlarından, dördünün çok yakın mesafeden vurulduğu, İsrailli yetkililerin sivillerin neden ve nasıl öldürüldüğüyle ilgili yeterli bir izahat yapamadığı teslim ediliyor raporda.
19 yaşındaki Furkan Doğan’ın nasıl öldürüldüğünü anlatırken de sansürsüz ve dürüst rapor:
“Öldürülenlerden en azından biri yani Furkan Doğan fazlasıyla yakın mesafeden vurulmuştur. Doğan'ın, yüzünde, kafatasının arkasında, sırtında ve sol bacağında yaralar bulunmaktadır. Bu durum tanıkların da ifade ettiği üzere ölümcül kurşun gelmeden evvel yerde yaralı bir biçimde yattığını gösteriyor.”
Yani beğenmediğimiz, yok saydığımız, “İsrail’in adamı bunlar” dediğimiz Palmer Raporu, en azından 19 yaşındaki yaralı bir çocuğun İsrail askerleri tarafından infaz edildiğini söyleyecek kadar dürüst.
Peki, biz Mavi Marmara konusunda ne kadar dürüstüz?
İsrail’in küstahlığı yüzünden, kol kırılır yen içinde kalır korkusu yüzünden, şimdi zamanı değiller yüzünden bu muhasebeyi yapmaktan daha ne kadar kaçacağız?
Bunu bir “İsrail muhibbi”, AKP dış politikasına “Aman Batı ittifakını ürkütmeyelim”den kategorik olarak karşı biri, laik İsrail’i, dinci Filistinlilere tercih eden bir Kemalist dış politika analisti değil, geçen yıl gazeteye Mavi Marmara için şu satırları yazacak kadar öfkelenmiş biri yazıyor:
“Bu kelimeyi pek sevmesem de Mavi Marmara şehitleri evet. Uzun süredir konfor ve hedonizme batmış insanoğlu içinden iyilik için ölmeyi göze alan kimse çıkmamıştı. Taşıdıkları çocuk parkı için ölenler şehit değilse kim şehit, bu yüzden ölenler cennete gitmeyecekse kim gidecek?”
Mavi Marmara protestolarını laiklik meselesi yapanlara inat, Mavi Marmara yolcularını karşılamak için saatlerce havalimanında beklediğimiz o gece o dokuz ambulansın havalimanının arkasından sessizce çıkışını gördüğüm andan itibaren birinin bu muhasebeyi yapmasını bekliyorum.
O dokuz ambulans sessizce havalimanını terk ederken geminin organizatörlerinin neredeyse Gazze Fatihi muzaffer bir komutan gibi coşkulu kitleyi selamlamasını da, “Bu arkadaşlarımız şehit oldular ama Gazze Ablukası’nı da bitirdiler” pragmatizmini de unutamıyorum. Bununla hesaplaşmadan bu olayda yüzde bir milyon haksız olan İsrail karşısında efelenmeyi ise hiç içime sindiremiyorum.
Evet, İsrail gaddar bir devlet. İsrail’in güvenliği için öldürdüğü binlerce sivil bunun şahidi. Daha beş yıl önce Lübnan’da BM binasına sığınan sivilleri bombalamaktan çekinmemiş, her ay Gazze’de en az bir çocuk öldüren bir devletten bahsediyoruz. Bir askeri için savaş çıkarmış bir devletten bahsediyoruz.
Ama Mavi Marmara yola çıkarken de İsrail gaddar bir devletti.
Hadi çok gecikmiş olsa da, artık kaybettiğimiz insanları geri getiremeyecek olsa da o soruyu soralım:
İsrail’in gaddarlığı ortada iken 19 yaşındaki Furkan Doğan’ın ve diğer öldürülen sivillerin askerî helikopterleri ve taarruz botlarıyla full silahlı İsrail askerlerinin indirme yaptığı bir yardım gemisinin güvertesinde ne işleri vardı?
Mavi Marmara bir yardım gemisi. Yolcuları da tamamen silahsız, aralarında bir bebeğin bile olduğu siviller. Kadınlar, gazeteciler, din adamları. Amaç hem yardım götürmek hem de ahlaksız bir ablukaya dikkat çekmek.
Durum böyleyken göstere göstere gelen tam teşekküllü İsrail askerlerine karşı güverteyi savunmak, gemiyi teslim etmemek fikrinin mantıklı bir açıklaması var mıydı? İsrailli komandolara karşı direnmek için gemiden demir parçalar koparıp sopa yapmak, önceden güverteyi korumak üzere gönüllüler belirleyip, İsrail’e karşı neredeyse küçük bir cihad planı hazırlamak da neyin nesiydi?
Uluslararası suyu bırakın, evinizin yatak odasına tam teçhizatlı İsrail askerlerinin havadan indirme yapacağını bilseniz, abajurunuzu kapıp yatağınızı teslim etmeme planı mı yapardınız? Böylece ailenizin geri kalanını da riske atacağınızı hiç düşünmez miydiniz?
Gemiye ilk inen üç İsrail askerini döve döve ele geçirip İsrail askerine en iyi bildikleri işi yapmaları yani gaddarca adam öldürmeleri için fırsat verenler bu ölümlerden hiç sorumlu değiller midir?
En büyük silahı haklılık ve sivillik olan bir yardım gemisinden, Gazze Ablukası’nı delecek bir firkateyn, askerî olarak en tecrübeli olanı en fazla savaş görmüş olan aktivistlerden de Arap devletlerinin dize getiremediği İsrail’i yenecek bir direniş örgütü yaratmaya çalışanlar da hesap vermeyecek mi?
Raporda Türkiye’nin ve İsrail’in hazırladığı Mavi Marmara raporlarına atıflar ve o raporların geniş özetleri var.
Oradan öğreniyoruz ki Türkiye kendi raporunda Mavi Marmara baskını sırasında gemiye ilk müdahale eden üç İsrail askerinin nasıl ve neden ele geçirildiğini şöyle açıklamış:
Güvertedeki yolcular karşılarında İsrail askerlerini görünce panik yapıp kendilerini savunma güdüsüyle botlara plastik şişe, boş kutular ve sandalye fırlattılar. Gemiye ilk inen üç İsrail askerine de baskın geldiler. Ama bunu yaparken hiçbir silah kullanmadılar.
O üç İsrail askerinin plastik şişelerle, bizzat organizasyon komitesi tarafından Hürriyet’e verilen fotoğraflardaki hale getirilmeyeceği açık.
Demek ki biz de Palmer kadar dürüst değiliz gerçeğe.
Peki, 19 yaşında bir yardım gemisinde acımasız İsrail komandosunun karşısında yaralı halde yerde yatarken bıraktığımız Furkan Doğan’a karşı da mı dürüst olmayacağız?
Mavi Marmara iç muhasebe raporunu bu dünyada hazırlamazsak, öteki dünyada hangi yüzle o rapor önümüze konduğunda hesap vereceğiz?
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (3)
- Sessizlik neden en büyük tehdittir?
25.06.2025 - “Marg bar Amrika!” nereden çıkmıştı?
21.06.2025 - Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?
18.06.2025 - Mesele dış politika ve güvenlik, aptal!
16.06.2025 - Tıraşçı Ahmet’in oğlu nasıl CHP’li oldu?
15.06.2025 - Greta’nın büyüklüğü bizi küçültür mü?
11.06.2025 - İzmir Limanı’ndaki hamallar greve gittiğinde..
8.06.2025 - Kürtler Türkiye’ye ne zaman gelmişti?
4.06.2025 - Bir grevin anlattığı
2.06.2025 - PKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…
1.06.2025
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
Muzaffer Saglam
Onceliklen sizin gibi Kurd halkinin gercekten candan dostu olan gazetecisi Hilan Kaplan hanefdiye selam ve saygilarimi gonderiyorum. Daha oncede sizin ilen kac defa mail ilen yazismistik. Gercekten siz Kurd halkina cok yakin olan bir gazeteci dostusunuz ve hic korkmadan da gorus ve dusuncenizi rahat bir sekilde yerine getiriyorsunuz. Sizin gibi cok degerli, yigit Kurd halkinin cok degerli dostu gazeteci insana selam ve saygilarimi gonderiyorum. Muzaffer Saglam
Ad Soyad Giriniz...
ben bu roboskiyi anlamadımsa , başkaları kayak yapan robot anlarsa hiç şaşmayın . En iyisi DOBROSKİ.
WXTOLAVAWSTİ
Tabiki birşey anlamadınız . en iyisi şöyle yazmalı : RODOBOSKİ.