Yıldıray OĞUR
1950 seçimlerine 6 ay kala Cumhuriyet Halk Partisi’nin Anadoluhisari ocak kongresinde 19 yıllık CHP delegesi balıkçı Mustafa Başaran söz alıp heyecanlı bir konuşma yapar:
“Halkımızı partimizden soğutan şey, idari noksanlarımız ve hatalarımızdır. Mesela katil suçundan ağır cezaevinde yatan Haşmet Orbay, üç aydır aramızda dolaşıyor. Dün de yanında jandarma olduğu halde Anadolu Hisari iskele başındaki Basri’nin kahvesinde tavla oynamıştır. Motosiklet ve otomobille Küçüksu’da gezmekte araba vapuru ile Beyoğlu’na geçerek gece âlemleri yapmaktadır.”
Bu sözler salonu karıştırır. Haber gazetelere düşer. Olaya el koyan İstanbul Cumhuriyet Savcısı İhsan Köknel (Köknel daha sonra Yargıtay’a atanacak, Adalet Bakanlığı yapacaktır) balıkçı Mustafa’yı tutuklar.
Peki kimdir İmralı Cezaevi’nde cinayetten yatarken İstanbul’da serbestçe dolaşan, bunu dillendirince CHP’li bir balıkçının başını yakan şanslı Haşmet Orbay?
Son 100 yılın bütün kırılmalarına dokunan bir hikâyedir bu.
Babası Kazım Orbay Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Genelkurmay Başkanı, annesi Mediha Hanım, Osmanlı’nın son Genelkurmay Başkanı Enver Paşa’nın kız kardeşidir.
Baba Orbay, 1909’da 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmak için İstanbul'a yürüyen Harekat Ordusu’nun öncü kuvvetler birliğinin komutanı olarak başlayan kariyerinde yüzbaşı rütbesiyle Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın yaverliğine kadar yükselmiştir. Damadı olduğu Enver Paşa’nın…
Kariyerinin ilk zirvesi yargılanıp Malta’ya sürgün cezası almasına neden olan 1915 Ermeni Tehciri’nde yaptıkları olmalı.
Enver Paşa’nın ölümünün ardından Kurtuluş Savaşı’na katılır, Mustafa Kemal’in yakın adamlarından biri olur. Kariyer basamaklarını hızla çıkar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 34 Trakya Olayları’nda Jandarma Komutanı olarak adı geçer, kariyerinin ikinci zirvesi ise hazırlıklarına katıldığı 1938 Dersim Katliamı’nı yapan 3. Ordu’nun müfettiş sıfatıyla başındaki orgeneral olmasıdır muhakkak.
Yıllar sonra katliam sırasında alıkonan Dersim’in kayıp kızlarından Emine ve Silli’nin tanıklarıyla Kazım Orbay tarafından evlatlık alındıkları ortaya çıkar. Eşi Mediha Hanım kızlara kızınca “Seyit Rıza’nın dölleri” diye bağırmaktadır.
Bu “başarılı” kariyer, 1944’de Fevzi Çakmak’tan boşalan Genelkurmay Başkanlığı’nı getirir ona.
Ta ki o cinayete kadar.
16 Ekim 1945 günü Ankara’nın ünlü doktorlarından Neşet Naci’nin Anafartalar Caddesi’nde muayenesinin bekleme odasında gözlüklü, sıska bir genç oturmaktadır. Sürekli terleyen alnını silen genç, muayenede onu öne almayı teklif eden doktorun hizmetçisine “en son ben girmek istiyorum” demiştir. Odaya girmesinden kısa bir süre sonra Dr. Neşet Bey, “imdat adam öldürüyorlar” diye odadan çıkmaya çalışırken dört kurşunla yere yığılır. Silahını cebine sokan genç adam hızla kaçıp dışarıdaki kalabalığa karışır.
Ertesi gün Anafartalar Karakolu’na gelip teslim olan Reşit Mercan cinayeti kendisinin işlediğini itiraf eder. Doktoru öldürmesinin sebebini şöyle açıklar: “Veremdim, rapor istedim vermedi ben de öldürdüm.”
Reşit Mercan, Robert Koleji’nden Haşmet Orbay’ın yakın arkadaşıdır. Haşmet Orbay, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu, Ankara’nın 17 yıllık kudretli Valisi Nevzat Tandoğan’ın özel kalemidir.
Cinayette kullanılan silahın kılıfı Haşmet Orbay’ın vilayetteki bürosundan çıkmıştır. Reşit Mercan “Silahı arkadaşı Haşmet’in kendisine temin ettiğini” söyler. Zengin adamlardan para sızdırmak için bir plandır bu. Ama çelişkili ifadelerle planı kimin yaptığı hakkında şüpheler artar. Görgü tanıklarının tariflerinin Reşit Mercan’a uymaması kafaları iyice karıştırır. Kafaları en çok karıştıran ise Vali Tandoğan’ın karakola teslim olduktan sonra Reşit Mercan’la vilayette görüştüğünün ortaya çıkması olur. Ne konuşmuşlardır ki? Vali Tandoğan “Şehri sarsan bir cinayetin failiyle görüşmesinin” doğal olduğu şeklindeki açıklaması ikna edici bulunmaz.
Mahkeme, bütün çelişkilere rağmen Reşit Mercan’a cinayetten 20 yıl, Haşmet Orbay’a ise yataklık ve yardım etmekten 1 yıl ceza verir. Ama dedikodular bitmez. Karar Yargıtay’dan döner. Yargıtay mahkemenin yeniden görülmesine karar vermiş, çelişkilere dikkat çekmiştir. Mahkeme de Bolu’ya alınmıştır artık. Gazeteler bir yıl süren bu duruşmayı yakından izler.
Bolu’daki duruşma sırasında Reşit Mercan’ın annesi oturduğu yerden oğluna “Oğlum seni yakıyorlar avukat tutacağını söyle kendini savun” diye seslenir. Avukatlar mahkemenin seyrini değiştirirler. Reşit Mercan, cinayeti arkadaşı Haşmet Orbay’ın işlediğini, “biz güçlüyüz, seni kurtarırız, Vali Tandoğan da yardım edecek” diyerek cinayeti üstlendiğini anlatır. Bunun üzerine Vali Nevzad Tandoğan’ın yanına götürülmüş, Tandoğan da kendisini “Cinayeti üstlenmezsen seni gebertiriz, arkandan da intihar etti diye zabıt varakası yaparız, gürler gidersin. Kabul edersen seni kurtarırız” diye tehdit etmiştir.
Bolu’daki mahkemede tanıkların da dili çözülmüştür artık. Cinayeti muayenede gören tanıklar katilin Haşmet Orbay olduğunu söylerler. Bu arada Mercan’ın annesi ve kız kardeşine öldürülen doktorla ilişkileri olduğunu itiraf etmeleri için baskı yapıldığı ortaya çıktı. Böylece “veremden” daha ikna edici bir cinayet sebebi üretilecektir.
Mahkeme, kudretli Vali Nevzat Tandoğan’ı da ifadeye çağırır. 7 Temmuz günü mahkemede hakim ve avukatların sorularını cevaplayan Tandoğan iddiaları reddeder. Mahkemeden çıkar çıkmaz Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen’i arayıp kendisine yapılan bu sanık muamelesinden rahatsızlığını bildirir. Evine gelip eşine ve yakınlarına şerefiyle oynandığını söyler. 8 Temmuz sabahı odasına girer ve iddialara göre silahıyla başından kendisini vurup intihar eder. Doktorlar gelir, fakat kurtarılamaz.
Cenazesine genç bir polis şefiyken onu himayesine alıp, Ankara’ya vali yapan Milli Şef İsmet İnönü’nün katılmayıp yerine oğlu Ömer İnönü’yü göndermesi dikkat çekmiştir.
Tuhaftır, ilk mahkemenin kararını bozan Yargıtay Ceza Dairesi hakimlerinden birinin de akıbeti benzer olur, o da geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybediverir.
Bir yıl boyunca gazetelerin birinci sayfalarından düşmeyen Bolu’daki mahkeme sonunda kararını verir. Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay cinayetten idam cezasına çarptırılmıştır. Reşid Mercan da yardım ve adaleti yanıltmak suçlarından ceza alır.
Karar üzerine sitem dolu bir mektup yazan Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay, görevinden istifa eder.
Haşmet Orbay cezasını yatmak üzere İmralı Adası’ndaki cezaevine gönderilir.
Orbay ve Mercan’ın cezaevi macerası kısa sürer, 1950 yılındaki afla cezaevinden çıkarlar. Bir süre sigortacılık yapan Mercan sonra gözlerden kaybolur.
Haşmet Orbay, cezaevinden çıktıktan sonra bir süre Amerika’ya gider. Gazetelere göre “bir yalan söyleme makinesi getirip suçsuzluğunu ispat etme” vaadiyle. Sonra rehberlik ve dağcılık yapar. Erciyes’e ilk tırmanan dağcı ünvanını alır. Evlenir, eşiyle birlikte adları sık sık kumar baskını haberlerinde geçer. 1961 darbesinin Kurucu Meclis’ine başkan yapılan babası Kazım Orbay’la 1964’e kadar küs kalırlar. Barışmalarıyla ilgili gazetelerde çıkan haberlerde baba-oğulun barışmasına en çok sevinen kişinin neden İsmet İnönü olduğu anlaşılamaz. Haberlere göre İnönü, Orbay’ları Esenboğa Havaalanına kadar geçirmiştir.
Haşmet Orbay’ın adı bundan sonra iki kez daha gazetelerde yer alır.
İlki 1983’te Cumhuriyet’in 60. Yılı için kendi buluşu olan botlarla Boğaz'ı karşıdan karşıya yürüyerek geçmesiyle.
İkincisi ise 1986 yılında Erkekçe dergisinden Avni Özgürel’e verdiği röportajla. Haşmet Orbay röportajda Milli İstihbarat için (MAH) çalıştığını açıklamıştır ilk kez. Görev sahası da kendi ifadesiyle “ecnebiler”dir. “Memleket için yaptığımız bütün vazifelerimizi mezara kadar götürürüz” diye ketumiyetini korumaktadır.
Öldürdüğü Dr. Neşet Naci, Sovyetler Birliği elçiliğinin de doktorudur. Haşmet Orbay’ın ABD elçiliğiyle yakın ilişkileri olduğu mahkeme sırasında ortaya çıkmıştır. İddialara göre ya Haşmet Orbay Neşet Naci’yi ya da Neşet Naci Haşmet Orbay’ı devletin sırlarını Sovyetlere pazarlarken görmüştür. Cinayetin sebebi budur. Bu yüzden resmi olarak örtbas edilmeye çalışılmıştır.
İşin içinde bolca para, savaş sonrası kazanan cepheye şirin gözükmek isteyen Ankara’nın güçlü isimlerinin kirli ilişkileri olduğu da iddia edilir. Nevzat Tandoğan’ın intiharının da şüpheli olduğu yazılır.
Gerçek ise hiçbir zaman ortaya çıkmaz.
Mahkeme bile kararını verirken cinayet sebebi için şöyle demiştir: “Mahiyeti gizlenen sebep ve saik altında adam öldürmek suçundan.”
Bir Genelkurmay Başkanı’nın oğlu, Sovyet elçiliğinin doktorluğunu da yapan ünlü bir doktoru niçin öldürmüş olsun ki?
Bu sorunun cevabını arayanlardan birinin de ünlü polisiye yazarı Agatha Christie olduğu iddia edilir. İddialara göre İstanbul’a sık sık gelen Christie, davayı yakından izlemiş, belge ve bilgiler toplamıştır. Ama cevabı o bile bulamamış olacak ki bu cinayetle ilgili bir roman yazmaz.
Bu cinayet üzerine yazılmış kitaplar, yazılar, yazı dizileri var.
70 yıl sonra Ankara’nın en ünlü meydanlarından Tandoğan’ın adı değişince öylesine hatırlayıveriyor insan işte…
70 yıllık karanlık bir cinayet hikayesinden fazlası çünkü…
Ha bu arada balıkçı Mustafa annesinin mahkemede verdiği “akli dengesi yerinde değildir” ifadesiyle bırakılır.
Bu manzara karşısında aksi zaten kolay değil…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- “Kayıp İmam”ın izinde: Musa Sadr’ın 50 yıllık gizemi Libya’da çözülebilir mi?
2.09.2025 - Survivor entelektüel!
30.08.2025 - Son konuşan Korgeneral!
27.08.2025 - Mete Tunçay mı yanılmıştı?
23.08.2025 - Şam-SDG uzlaşmasının alternatifi var mı?
20.08.2025 - Fidan’a TikTokçu diyerek dış politika açığı kapanır mı?
18.08.2025 - Diyanet, devleti hedef alan faiz hutbesi irad edebilir mi?
16.08.2025 - Rojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar…
13.08.2025 - Üzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor
11.08.2025 - Mehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor?
9.08.2025
Yazarlar
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
hatice kuytu
sabırsızlıkla diğer bölümleri bekliyorum. yalnız sözcükler neden yapışık anlamadım...