Yıldıray OĞUR
Başbakan Erdoğan, eğer acı haberi almasaydı pazar günü Hatay’a gidecek, Suriye’den Türkiye’ye kaçan göçmenlerin kaldığı kampı gezecek ve oradan Şam’a sert mesajlar gönderecekti. Başbakan’ın uzun süredir “bekleyin” diyerek beklentileri yükselttiği bir ziyaretti bu. Eğer gerçekleşseydi muhtemelen bugün bu ziyarette verilen sert mesajları konuşuyor olacaktık. Araya hayatın daha büyük hakikatleri girdi. Hatay’dan Şam’a gitmesi beklenen sert mesaj yerine, Şam’dan İstanbul’a taziye mesajları geldi.
Gerçekleşmeyen ziyaretten sadece birkaç gün önce Suriye sınırında başlayan askerî tatbikat bu askerî diplomatik hamlenin devletin koridorlarında ince ince tasarlanmış olduğunu ortaya koyuyor.
Bu tasarlanmış bol mesajlı sınır ziyareti taktiğine Türkiye yabancı değil. 1999’da bir vesile bulup yine Suriye sınırına giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın sert açıklamalarıyla başlayan süreci Cumhurbaşkanı Demirel’in bir anda kendini bulduğu Hatay Üniversitesi açılışında verdiği sert mesajlar takip etmişti. 1999’daki sertliğin nedeni iç meselelerdi, PKK’ydı.
Esad’ın katliamlarına karşı Türkiye’nin dünya kamuoyunda vicdanın sesi olması çok iyi ama son dönemde Başbakan’ın ABD’den Güney Afrika’ya, her fırsatta Suriye’ye karşı verdiği savaş imasına kadar varan mesajlar, BM’nin tavrını eleştiren hatta ABD’nin pozisyonunun bile önüne geçmiş radikal pozisyon bir diplomatik mesele için fazlaca sert değil mi?
Ya 1999’daki gibi Suriye ile olan sertleşmenin nedeni diplomatik değilse?
Ahmet Altan’a yazdığı mektupta ve son açıklamalarında Murat Karayılan bölge devletlerinin PKK’yı Türkiye’ye karşı kullandığına dair iddialara sert tepki gösterirken o iddiaların odağında yer alan isimlerin başında gelen Cemil Bayık 8 ekim günü ANF’ye verdiği röportajda şöyle demekteydi: “Kürtler, Türk devleti Suriye’ye bir müdahale ederse buna karşı da en şiddetli direnişi gösterecektir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şu anda Güneybatı Kürdistan’daki halkımız Türk devletinin her türlü saldırısına karşı hem örgütlülük hem de meşru savunma konusunda hazırlıklarını yeterince yapmıştır.”
Cemil Bayık’ın Türkiye Suriye’ye saldırırsa Kürtler Türkiye’ye karşı savaşır açıklamasından saatler sonra ya da önce Suriyeli Kürtlerin en saygın liderlerinden Meşal Temo Kamışlı’daki evinde uğradığı suikast sonucu öldürüldü. Esad’a karşı isyana ilk günlerinden itibaren destek vermeyen (ya da cılız destek veren) Kürtler suikastın ardından sokaklara döküldü. Diasporadaki Kürtler Suriye’nin Avrupa’daki elçiliklerini işgal etmeye başladı.
Suikast hem Esad’ın kaderini değiştirecek hem de Kürtlerin Suriye yönetimine karşı tavrını. Tabii Esad’a karşı baltalarını çıkarmamakta direnen PKK’yı da epeyce zora sokacak.
Peki, böyle tarihî sonuçları olan bir suikastı kim yapmış olabilir?
Bunun niçin Meşal Temo’nun biyografisine daha yakından bakmak gerek.
1958 doğumlu olan Temo liberal ve silahlı mücadele karşıtı görüşleriyle bilinen bir Kürt siyasetçiydi. Başkanlığını yaptığı Gelecek Akım Hareketi Suriye’deki özellikle eğitimli ve zengin Kürtler arasında oldukça popülerdi. Ayrıca, Temo’nun mensubu olduğu Xelecan aşireti de Türkiye’de de kolları olan büyük ve çok etkili bir aşiret.
Temo’nun çok önemli bir özelliği daha var. Meşal Temo İstanbul’da kurulan Esad karşıtı Suriye Ulusal Meclisi’nin de 29 kişilik yönetiminde yer almaktaydı. Bir iddiaya göre Temo Meclis’in İstanbul’daki son toplantısında yedi kişilik yönetime seçilmiş, öldürüldüğü günün gecesi de Suriye’den çıkarak Meclis içinde aktif olarak çalışmaya başlamaya hazırlanmaktaydı.
Yani Temo en önde gelen Esad karşıtı Kürt siyasi liderdi. O yüzden cinayetin birinci faili tabii ki böyle cinayetlerde ustalaşmış El Muhaberat. Ama El Muhabarat’ın bu kadar popüler bir Kürt siyasetçiyi öldürüp, Esad’a karşı sokağa çıkmamış Kürtlerin desteğini bile kaybetmesi epeyce akılsızca bir hamle gibi duruyor. Bütün Suriye rejimi bu akılsızlıklar üzerine kurulu olduğu için şaşılacak bir şey yok. Zaten suikastın tanıkları da Şam plakalı bir arabadan ve Arapça konuşan kişilerden bahsediyor.
Temo, PKK’nın Suriye’deki partisi PYD öncülüğünde kurulan ve Esad’la görüşmeler yürüten Kürt ittifakının içinde yer almadığı için PKK tarafından da pek sevilmemekteydi.
PYD Başkanı Salih Muhammed, suikasttan önce ANF’de çıkan bir röportajında Temo’yu da kastederek “İşte 94 kişilik bir konsey kurdular. Bu konseyin içerisinde Kürt işbirlikçileri de var” demişti. Suikasttan sonra ANF’de çıkan PYD’nin yıllar sonra Esad’ın izniyle sürgünden dönen lideri Salih Müslüm’le yapılan röportajda ise Temo’dan şöyle bahsedilmekte: İstanbul’da kurulan ve Batılı güçler ile Türkiye’nin desteklediği Ulusal Konsey’in Kürt üyesi Meşal Temo...
Müslüm aynı röportajda suikastla ilgili Batılıların hemen Esad’ı suçlamasından rahatsız olarak şöyle demiş: “Devleti bir bütün olarak düşünmek yanlıştır. Devletin içinde bazı taraflar var ve devlet içinde de Kürtleri kanlı bir sürece çekmek isteyenler olabilir.” Müslüm’e göre üç muhtemel fail var: “Devlet içindeki bazı kesimler, El Kaide gibi dinci kesimler ya da Türkiye’nin parmağı olabilir.”
Meşal Temo suikastı bölgedeki tüm dengeleri altüst edecek. PKK çökmekte olan Esad’la dost pozisyonunu bu suikast vesilesiyle değiştirebilir. Temo’nun cenazesini PYD’nin organize etmesi bu yönde bir işaret. Belki de Başbakan’ın Hatay’a gitmesine bile artık gerek kalmayacak...
Yazarlar
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025