Yıldıray OĞUR
Ayten Bal’ın bir bacağı yoktu mayıstan beri. Dün bir yerlerde okudum, protez için hastane sırasında daha fazla beklememesi için ona küçük bir ayrıcalık yapmayı akıl etmiş devletimiz.
Etrafımız cesetlerle doldu, hatırlamamış olabilirsiniz. Yedi ay kadar önce arabasıyla Akmerkez’in önünden geçerken bizim ‘ona akıl veremeyeceğimiz’, ‘hesap soramayacağımız’, kesinlikle ‘mağdur ve haklı olan bir özgürlük savaşçısının’ akide şekerinden yaptığı bombası ‘püff’ demiş ve bacağı kopmuştu Ayten Hanım’ın.
Ama üzülmeyin haklı bir dava uğruna kurban verdi bacağını, o kadar acımıyor.
Zaten o da son yedi aydır teselliyi, “Onurlu bir barış olmadıkça, çatışmalı süreç durdurulmadıkça bu acılar yaşanır” diyen köşe yazarlarında, “Şiddet nereden gelirse gelsin karşıyız” diyen politik hesap kitaptan buz kesmiş bildirilerde buluyor.
Tıpkı Ankara’da bir hastanede yatmakta olan 17 yaşındaki Nuran Evin gibi. Siirt’te iki kızkardeşini ve iki yakın arkadaşını gezmeye gittikleri arabanın içinde kaybetti birkaç ay önce o da. Yani bir gün PKK zafer kazanırsa, özgürce Kürtçe konuşacağı başka arkadaşlar bulması gerekecek kendine. Bu kutsal dava uğruna kendisine düşen fedakârlık da bir daha yürüyememek oldu.“Hayat doluydum” diyordu bir röportajında. Yatağında canı sıkılıyor olmalı. DünküTaraf ’ta çıkan Nabi Yağcı’nın yazısını, geçen haftaMilliyet ’te çıkan Nuray Mert’in yazısını kesip okutmalı doktorları ona.
Nuray Mert’e göre ona bunu yapanlar “eli kolu bağlanmış ve bir de ağzı bantlanmış” birileri. Nabi Yağcı’ya göre ise “elleri kolları bağlanmış bir boksör” o arabayı tarayan... Yani üzülecek o kadar da bir şey yok. Başka faydalı okumalar da tavsiye edebilirim. Mesela Yıldırım Türker’den bu zor zamanlarda nasıl dik durması gerektiğini, Roni’den, bacaklarını kaybetmesine rağmen bir Kürt olarak nasıl büyük kazanımlar elde ettiğini öğrenebilir.
Tabii tüm bu yazıları okuduktan sonra her ikisi de “ya bize bunu devlet yapsaydı” diye de kendilerini teselli edebilirler. Çünkü PKK’nın şiddetiyle, devletin şiddeti eşit değilmiş. PKK’nın silahıyla ölmekle, devletin silahıyla ölmek arasında çok büyük ontolojik farklar varmış. PKK’nın koparttığı bacakla, devletin koparttığı bacağı eşitlemek adaletsizlikmiş.
Ne büyük bir çarpıtma, ne korkunç bir psikolojik operasyonmuş bu eşitleme. İnsan aklının en kötü hali bir haksızlığı savunurken ki hali olsa gerek.
Yıllarca eli silahlı-külahlılarla mücadele veren bir partinin genel başkanlığı yap, sonra düşünce özgürlüğü için bu ülkede atılmış en cesur adımı at, tutuklanacağını bile bile ülkene dön, sonra da günün sonunda o düşünce özgürlüğünü “PKK’nın şiddet makinesiyle devletinki eşit mi” konulu bir makalede kullan.
Son altı aydır PKK sivilleri katledip duruyor. Bayram alışverişine çıkmış kadınlar, veda partisine giden genç kızlar, anne babalarının boşanma davasına giden çocuklar, dükkân önünde sigara içen kızlar, anne karnında bebekler, kocasının halı sahada maçını izleyen öğretmenler...
PKK durmadan öldürüyor ve sonra da “çok bağırmayın özür diledik ya işte” diye açıklamalar yapıyor. BDP ise PKK’nın cenaze levazımatçısı olarak siyasi hayatına devam etmekte. Ölüme gönderilen Kürt gençlerin ailelerini intikam sloganları atılan cenazalerde “Oğlunuz/kızınız kutsal bir dava uğrunda şehit oldu” diye teselli ederek çözüme katkı sunmaktalar. Haksızlık etme diyenler Diyarbakır’da Kürtlerin içinde olduğu bir otobüsü, üzerindeki bombayla kaçıran TİT militanının cenazesindeki MHP milletvekilini düşünmeyi deneyebilirler...
Hâlbuki yapmanız gereken çok basit bir şeydi: Katile katil demek. Amaları işe karıştırmadan yapılacak şey bu kadar basitti işte. Bunu yapamayınca, sözü şiddete meşruiyet bulmakla tüketen acıklı bir kıvranma halinden başka bir şey kalmıyor geriye. PKK’nın C4 bombasının içinde boncuk bulmaya çalışanlar, günün sonunda 90’ların Ertürk Yöndemlerinin biraz daha rafine bir versiyonuna dönüşüveriyorlar.
Kusura bakmayın. O kadar kibar olamadım. Eğer 90’larda bir gazetede yazıyor olsaydım Kürtleri sokak ortasında öldüren bir devlete karşı da, o devletin günahlarına amalı kılıflar bulanlara karşı da, “PKK’nın kaleşiyle askerin M16’sı bir mi” gibi sorular soranlara karşı da o kadar kibar olamazdım herhalde.
Bir gün barış gelir ama ne Ertürk Yöndemler ne de onun yaptığı işi bugün PKK için yapanlar unutulur.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025