Yıldıray OĞUR
Hadi yıl boyu biriktirdiğin paranı bile isteye buzdolabı magnetlerine basmak için banka hesap cüzdanlarını, tapularını, olayın ciddiyeti nedeniyle kafanı ileri uzatıp sırıtmaman icap eden 5x5 biometrik fotoğrafını alıp konsolosluk önlerinde bekleşmeyi içine sindirdin.
Herhalde aşılarını olmadığın için oksijeni yurtdışından ithal konsolosluk binasına sokulmamayı da hazmettin diyelim. Soğukta bir taşın üstüne gazete serip oturarak gardiyanın anonsunu beklemenin ümidine de kapıldın bir kere.
Hadi ânında koğuş atmosferi yaratan, çaycı, fotokopici, ayaküstü dövizci ağına düşmekten de etraftakilerin makasıyla, yapıştırıcısıyla kurtuldun. Ama bir saat gelecek, mutlaka içeri girecek, özellikle de kolonyal vali psikolojisindeki Türk vize görevlilerinin “büyük Türklük utançlarından” kurtulma histeri nöbetlerine yakalanacaksın. Bu ülkenin beyaz yakalı bir nesli aşağı yukarı böyle şeyler yaşanan Avrupalı ülkelerin vize kuyruklarında ulusalcı olup teselliyi Yılmaz Özdil’de buldu.
Galiba bir nesil de ABD konsolosluklarının vize gişelerinde Fethullahçı olacak.
Anlatayım. Olay geçen hafta İstinye’deki ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nda geçiyor.
Tabii bir Taraf yazarının ABD konsolosluğunda “Altın Yol’dan geçirilip halvete alındığını zannedenlerin, İstinye Vize Kıraathanesi’nde Amerikan ajanı olmayan sıradan vatandaşlarla geçirdiğim dakikalarla ilgilenmesini beklemiyorum.
Hiç ABD’ye gitmedim. Küçük burjuva tarafım ağır bastı. Bir Amerikan vizem olsun, arada toplantılara, gezilere çağrılıyorum, bulunsun istedim. Belki yılbaşına doğru kısa bir tatil, belki gitmeyi planladığım bir yakınımın mezuniyet töreni. Haydi, itiraf edeyim, arada Türkiye’de gitmeyenin kalmadığı Türkçe Olimpiyatları’na falan da çağrılıyorum. (Mutlu Tönbekici’nin gittiği Uganda’yı tercih ederdim tabii.)
Birkaç saatlik bir bekleyişten sonra nihayet cam ekranın arkasında mikrofon aracılığıyla konuşulan Amerikalı WASP vize görevlisinin huzuruna çıktım. İlk sorular rutindi. “Ne iş yapıyorsunuz”, “Niye ABD’ye gidiyorsunuz.” Turistik ziyaret. Yılbaşına doğru kısa dört günlük bir tatil ve yukarıdaki şeyleri sıraladım. Amerikalı memur tatmin olmuyordu. “Peki, niye gidiyorsunuz, neyi görmeye gidiyorsunuz” diye ikinci bir soru geldi. Kibarca bir tekrarda araya girdi ama bu kez Demokratik Almanya’ya vize veren bir Stasi memuru kibarlığında “Niye New York’a gidiyorsunuz, neyi görmeye, Empire State’i mi mesela göreceksin” diye bir soru daha geldi. Tepemin attığını çaktırmadan “Yok, Soho’yu, MoMA Müzesi’ni görmek için” diye ayar kabilinden bir cevap verirken o meşum soru geldi:
“Pensilvanya’ya mı gidiyorsun?”
“Önce bu soğuk bir Amerikan şakası mı” diye gözüne baktım. Bakışlarımda bir mana aramaya çalışan bir edayla o da bana bakıyordu. “Şaka mı bu, niye soruyorsunuz bunu!” diye çıkıştım. Ama Pensilvanya şifresinin farkında olmamla çoktan açığımı yakalamış bir CSI İstanbul dedektifi havasına giren adam, tekrardan gözümü gözüne dikip sordu: “Pensilvanya’ya gidiyorsun değil mi?”
Neredeyse Pensilvanyacılık diye çocukların oyun oynadığı bir ülkeye Atatürkçü Düşünce Derneği Washington Şube Başkanı mesafesinde kalmış bu talented vize görevlisi yılmıyordu: “Evlisin ve çocukların da var mı?” Bu soruyla beni daha sonra farkına vardığım Amerikan Batı Çalışma Grubu’nun cemaat fişlemesi kataloguna sokmaya çalışmaktaydı aklınca.
Saçmalamayın temalı şaşkınlık nidalarımı, pasaportumu uzatıp, “Size vize veremem” diyen reject sesi kesti.
Her taşın altındaki Amerikancı cemaat komplocuları için yavaş çekimle yeniden anlatayım: Pensilvanya’ya gitme ihtimalim nedeniyle ABD bana vize vermedi.
O andan itibaren beş altı yıl önce İncirlik Üssü önündeki eylemlerde boy vermiş, her Türk’te olan anti-emperyalist genim harekete geçti. Sıranın kendisine gelmesini bekleyen kalabalık bir izleyici kitlesi önünde bu vize McCharthyzmi’ne karşı kullanmayı hiç sevmediğim bir kartımı açtım.
Allah’tan yanımda olan Taraf’ta, tesadüfen o gün çıkan yazımda, ne büyük bir mucizedir ki yazdığım Biden başlıklı yazıyı gösterip “ben sizin feriştahınızla mücadele ediyorum” havalarında “Valla ben gazeteciyim ve bu saçmalığı yazacağım” dedim.
Gazeteyi alttaki delikten çekip içeriye doğru koşması bir oldu. Bu sırada ben cama vurup pasaportumu istiyorum diye bağırmaktaydım. Telaşlı vize görevlisi uzun uzun birileriyle istişare etti. Sonra Türk bir vize görevlisiyle geri döndü. İkinci meşum soru geldi: “Haber yapmak için mi gidiyorsun? Problem çıkıyor.”
“Ben yanlışlıkla Kuzey Kore vizesi için mi başvurdum” diye sordum. Turistik vize için form doldurduğumu, bu sorunun manasız olduğunu, zaten vizeden vazgeçtiğimi tekrarladım. Ve pasaportumu istedim.
Biden başlıklı yazı yazan bir köşe yazarının Pensilvanya’ya gitme ihtimali ortadan kalkmış, pasaportu vermeme, vizeyi verme temayülü belirmişti. Ama bu kez de karşımda ülkesine gazetecilerin girip memleket sırlarını dışarıya sızdırmasından korkan bir Muhaberat görevlisi vardı. “Makinen olacak mı, havalimanında alırlar” gibi bir şeyler söyledi. Kendisine Popper’ın kulaklarını çınlatıp, kısa bir Amerikan Hakları Bildirgesi nutku çektim.
“Ne yapacaksanız yapın gitmek istiyorum” çıkışımın ardından, sırf oradan bir an önce kurtulmak ve tabii ki geçen saatlerimi ve yatırdığım parayı düşünüp kısa süreli vize için kargoya adresimi verdim. (Görüyorsunuz biz Amerika’dan değil, Amerika bizden para alıyor.)
Vizem dün geldi. Bana verdikleri üç aylık vizenin üzerinde sadece dört günlüğüne New York’a gideceğim ve kesinlikle gazetecilik yapmayacağım yazıyor. Büyük yurtsever vize görevlisi şerh düşmüş. Yani eğer ABD’ye gidip Pensilvanya sınırlarında, fotoğraf makinemle yakalanırsam ülkeme iade edileceğim.
Peki, bu Pensilvanya sorusu nereden çıktı ve tabii neden beni buldu? Dolarcılıklarıyla beyaz Türkler dünyasında nefes alıp veren Amerikalı konsolosluk görevlisinin Taraf’ın cemaat bağlantısına inanmasına şaşırmazdım doğrusu.
Yok. Daha kötüsü çıktı. Konuştuğum vize için yalnız başvuran birkaç erkek arkadaşımı da bu soru sorulmuş. (İnanmayacaksınız ama) Aynı gün benim gibi normal yollarla ABD vizesi almaya çalışan Yasemin Çongar hatırlattı Taraf’ın yayımladığı bir WikiLeaks belgesini.
23 Mayıs 2006 tarihinde ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones’un Washington’a gönderdiği telgrafın başlığı şöyle. “Fethullah Gülen: Onun takipçileri niye bu kadar çok seyahat ediyorlar?”
Telgrafta başkonsolos rakamlarla konuşuyor. Her yıl ABD’ye ziyaretçi vizesi almak için Türkiye Misyonu’na başvuran 75 bin kişiden yüzde üç-beş kadarının “Gülenci” olduğunu tahmin ediyoruz diyor. Amerika’nın cemaat fişlemesi tahminlerden ibaret de değil. Gülencilerin bir profili çıkarılmış: “Tek başına seyahat eden ve hiç İngilizce bilmeyen”, “ortaokul çağında İngilizce öğrencisi evli, erkek”
Özetle ABD cemaati fişliyor, Pensilvanya’ya gideceğinden şüphelendiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize vermiyor. Cemaatin Amerikancılığı tezi yerini ABD’nin 28 Şubatçılığına bırakabilir yani. Türkiye’yi insan hakları ihlalleri yüzünden eleştiren Ricciardone’ye şer eksenlerine giren Kuzey Kore, Stasi, Muhaberat usulü bu konsolosluk hizmetini sormak gerek: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Mami, IKE ve Hüseyin-2
1.11.2025 - Mami, IKE ve Hüseyin-1
29.10.2025 - PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?
27.10.2025 - Neşe’nin kapsayıcılık sorunu…
21.10.2025 - Neyse ki Meclis zabıtları asla kaybolmuyor
18.10.2025 - Öcalan o kanalları ilk kez izledi ve…
13.10.2025 - Hatay’ı haritasına ilk kim koymuştu?
11.10.2025 - Çözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
8.10.2025 - Sumud tecrübesi bize neler söylüyor?
6.10.2025 - Çözüm sürecinin bir yılı: Uzanan bir elden, resepsiyona…
4.10.2025
Yazarlar
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları






































vahit kanig
hayatta her zaman gülünecek bir şeyler var