Yıldıray OĞUR
93 Harbi, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, mübadele, göçler, İkinci Dünya Savaşı... İlk akla gelenler ölümler, kayıplar, acılar, yokluklar, toprak kayıpları. Ama bütün bu travmalardan bir tek iyi sonuç çıkmış olabilir; Bisküvi.
93 Harbi ile yurdundan edilmiş Kırımlı Devlet ailesi Tekirdağ’a kadar gelmiştir. Sonra Balkan Savaşları çıkar, aile biraz daha geriye İstanbul’a çekilir. 1913’de İstanbul da karışınca tekrar anayurtları Kırım’a dönerler. 1917 Bolşevik Devrimi olur, Menşeviklerle hareket eden Kırımlılara yönelik komünist zulmünden yeniden Türkiye’ye gelirler. Önce İstanbul’a sonra patlak veren İkinci Dünya Savaşı günlerinde İstanbul’da hayat zorlaşınca Ankara’ya. Sonra çalışmak için tekrar İstanbul’a...
Dünyayı altüst eden bu çalkantılar hamurun kıvamını bulmasını sağlar ve 1944’de Kırımlı Devlet ailesinden Hacı İslam Devlet’in (devlet böyle İslamcı slogan gibi adı kabul etmediği için Berksan soyadını verir) oğlu Sabri Berksan Ülker bisküvilerini kurar. Adının Ülker fırtınasından geldiği söylenen bisküviler o kadar tutar ki kısa bir süre Sabri Berksan adını Sabri Ülker olarak değiştirir.
Artık ünlü bir işadamı olan Sabri Ülker’in 1959 yılında kapısını 27 yaşında genç bir un tüccarı çalar.
Genç un tüccarını buraya atan fırtınalar da benzerdir.
Gümülcine’de yaşayan varlıklı değirmenci iki kardeş olan Hacı Ahmet Efendi ve Mehmed Efendi, Balkan savaşları, artan çetelerin Müslümanlara baskılarıyla artık gitme zamanı geldiğine ikna olmuştur. Her ne kadar Batı Trakya Türkleri’ni kapsamasa da Lozan mübadelesi sırasında 1924 yılında Türkiye’ye gitmeye karar verirler. Bütün varlıklarını satıp altına çevirirler, iki çantaya koyarlar. Ama yılların emeği olan iki çantayı çetelerle dolu yollarda taşımaları tehlikelidir. İmdatlarına Gümülcine’de diplomatik muafiyeti olan bir Türk konsolos yetişir. Çantaları ona teslim ederler. Ahmet ve Mehmed kardeşler ailelerini de alıp önden İstanbul’a varırlar. Konsolosla buluşacakları Sirkeci İstasyonu’na yakın bir otele yerleşirler. Birkaç gün beklerler gelen giden olmaz. Telaşlanırlar. Sonra bir gün istasyona bir tren yaklaşır ve konsolos altın dolu çantalarla trenden iner.
Aile önce Adapazarı’na yerleşir ama sonra un işi için en uygun olduğuna karar verdikleri Eskişehir’e taşınırlar. Taş değirmende işler büyür, 1948’de Gümülcineli Un Fabrikası’na dönüşür.
***
Ahmet Bey’in 1932 yılında bir oğlu dünyaya gelir. Oğluna büyük vefa hissi duydukları o konsolosun, Selanik doğumlu Gümülcine Şehbenderi Firuz Kesim’in adını verirler; Firuz.
(Gümülcineli olarak bilinen aile neden soyadı kanunuyla Kanatlı soyadını aldı, bilmiyoruz. Bazı kaynaklara göre Gümülcine’den gelirken zaten bu adla biliniyorlardı. Ama gazete arşivlerine bakılırsa 1930lu yıllarda aile Eskişehir’deki Türk Hava Kurumu’na üye olarak yüklü bağışlar yapmıştı. )
Artık fabrikatör olarak anılan Hacı Ahmet Bey, işleri bırakacağı oğlunun en iyi şartlarda yetişmesi için elinden geleni yapar. Önce onu Eskişehir’den Galatasaray Lisesi’ne gönderir, sonra da üniversitede işletme okutmak için Zürih’e.
Zürih Ünivertesi’nde işletme okuyup, Eskişehir’de babası ve amcasının un ve şeker fabrikalarına dönen Firuz Bey’in aklında hep yeni bir şey yapmak vardır. Askerdeyken kantinlerde bisküvinin çok tüketildiği dikkatini çekmiştir.
Bu arada 1958 yılında Moda’da yaşayan bir bankacının kızı olan 16 yaşındaki Gülay Pekcan’la evlenir.
İşte 1959’da o güne kadar un satamadıkları Ülker’in kapısını şansını denemek için çaldığında kafasında bu belirsiz fikirler vardır.
Ülker Fabrikası’ndaki camla kaplı yazıhanede görüştüğü Sabri ve Asım Ülker’e uzun uzun istedikleri kaliteli unu üretebileceklerini anlatır, çok dil döker ama “Bizim istediğimiz unu siz yapamazsınız, biz unu çok özel kırdırıyoruz” diyen işinde titiz Sabri Ülker’i bir türlü ikna edemez.
Sonra zor zamanlar gelir. 27 mayıs 1960, Demokratların kalelerinden, Menderes’in gözaltına alındığı Eskişehir’deki aileyi de vurmuştur. Gülay Kanatlı bir röportajında o günleri şöyle anlatır:
“Bayağı zor senelerdi. İhtilalde bizim bazı işlerimiz durdu. Yapılamayacak hale geldi. Sanki dünyamız yıkıldı gibi oldu. O dönem arabamız da yok kamyonumuz vardır. O zaman da kamyonlar buz gibi, ısınmaz, donardık””
Firuz Bey, 30 yaşında bu zor şartlarda hiç bilmediği bisküvi işine girer. Sermayesi babasından ve bir bankadan aldığı kredi ile Amerika ve Avrupa’dan getirdiği iki kitaptır. Tarifleri tercüme ediyor, Gülay Hanım evde pişiriyor, halkın sevip sevmeyeceği evde bizzat yiyerek test ediliyordu.
1962 yılında kurdukları bisküvi şirketlerinin ilk adı olan Bal, ismin tescilli olduğu anlaşılınca ve ismin sahibi de çok para isteyince ETİ olmuştur. Logosu da tabii Hitit güneşi.
Etimek üretmek için aldıkları üç çuval unu saatlerce yıkayıp glüten çıkarmak gibi işler yapan Gülay Hanım’ın adı bebe bisküvisinden sonra Eti Anne’ye çıkar. Birlikte büyüttükleri şirketleri 1967’de üretimlerini beş tondan 24 tona çıkaran makineyi ODTÜ’lü genç bir mühendise yaptırır. Bir Amerikan dergisinde gördüğü Oval finger bisküvileri yapan makineyi fabrikalarında imal ederler. (Hatta gazete haberlerine göre mühendislerine uçak bile yaptırmıştır Firuz Bey)
Makineyi merak edip görmeye gelen bir isim onu çok mutlu etmiştir; Sabri Ülker.
İki firmanın tatlı rekabeti onları büyütür. Sadece çubuk krakerler, çikolatalı gofretlerle yapılan bir mücadele değildir bu. 70’lerin başında ilk tv reklamları başlayınca Ülker’in “Akşama babacığım” şarkısına karşılık ETİ’nin “Bir bilmecem var” şarkısı çıkmıştır. Ya da tam tersi.
Ama siyaset iki bisküvicinin de peşini bırakmaz. 1980 darbesinden sonra grevler, İstanbul’da evlerine atılan bombalarla sarsılan Firuz Bey’in ETİ’sine 1982’de bir ortak gelir. 1960 darbecilerinin kurduğu Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK. Eti’nin dağıtım şirketinin yüzde 26’sını alan OYAK, en çok bisküvi tüketilen ordu kantinlerine ucuz bisküvi almak, ETİ ise en büyük satıcıyı garanti etmek istemiştir.
Ama bu ortaklık günün sonunda ikisine de yaramaz. ETİ ordunun bisküvisi diye bilinmeye başlar. Muhafazakarlarla arasını açılmasının sebebi belki de bu ortaklıktır.
28 Şubat günlerinde bu kez darbe alma sırası Ülker’dedir. Ordu kantinlerinde satışı yasaklanır, irticacı şirketler listelerinde adı ilk sıradır, alışveriş yapılmayacak o irticacı firma listelerini faxlarla insanlar birbirine göndermektedir. Komutanlara gönderilen bisküvili çikolatalı hediye kutuları geri döner, en son Çevik Bir’le bizzat görüşerek teşvik yasağından kurtulurlar.
***
Firuz Kanatlı’nın başında ise tam tersi bir bela vardır. İstanbul’daki dağıtıcıları mallarının daha iyi dağıtılması için Fethullah Gülen’den icazet almasını tavsiye etmiştir. Sonunda cemaatin bir iftarına gider, Gülen gelmez, önlerine konan katalogda yapılacak yurtlar, okullar için yardım istenmektedir. “Bir düşüneyim” deyip kalkar oradan.
Ama bisküviler bir kere laik ve muhafazakar olarak ikiye ayrılmıştır artık. O da yetmez bir kere milli ve gayri milli olarak ayrılır.
Ülker, üzerindeki irticacı imajından kurtulmak için TSK’nin kurdurduğu think thanklere sponsor olur, dergilerine reklam verir, basketbola para akıtır, boş çerçeve bile satın alır.
ETİ, 2012’de zaten uzun süredir kötü giden ortaklığa son verir ve pazarlama şirketindeki %26lık OYAK hissesini satın alır. Ortalıklarda görünmeyi sevmeyen Firuz Kanatlı Yeni Şafak’a röportaj verir, Gülen hikayesini, yeni başlayacaklar için namaz hocası yazdığını anlatır.
Ama her ikisi de üzerlerine yapışmış imajlardan, komplo teorilerinden henüz tam olarak kurtulamamışlardır.
2009’dan 2017’ye kadar bazı forum sitelerinden örnekler okuyalım (yazım hataları sitelerden kaynaklanıyor):
“eti bizim mi ?ben etiyi de onların diye biliyorum ama..detaylı olarak arştırılıpbilgilendirilmesi gerekli”
“ETİ gercekten bizimmi”
“müslüman olarak etinin içnde domuz eti olduğunu duyduk bu gerçekten doğrumu ?Etinin türk mallı olduğuna karşı şüpheliyiz”
“bencede eti ve ülkeri merak ediyorum türkmü yoksa yahudi malımı cevap gelse çok güzel olur hem dinen hemde bedenen saglıksız sey yemek istemeyiz…”
“eti ne malıdır. ülkemiz neden düşman ülkelere yardım ediyor bunları satarak bilgilendirirsebiz sevinirim:)”
“arkadaslar eti türk diyorsunuzda ben hiçbir reklamında türklügü öven yerliyiz diyen birsey duymadım. kardesim benim firmam eti olsa bunu bagıra bagıra söylerim..”
“arkadaşlar ETİ=ERMENİ TİCARİ İŞLETMELERİ demektir yalnız ermeniler bir uyanıklık yaparak şirketin türkiyedeki fabrikasını eskişehire kurup türk malı yerli malıymış gibi bize yıllardır yedirdiler bunun kısa ve özü budur”
“Ülkerin sahibi Karay yahudisidir.Bende yeni öğrendim, artık ülker almıyacağım, o kadar.En azından Eti nin sahibi türk ve ülkeye faydası var.Ülker hem yahudi,hemde %47 yabancı sermayenin.”
“Ulker israil mali degil evet dogru Türk mali ama “Kırım yahudisi” olan bir aileye ait! Zaten her Türk musluman olacak diye birsey yok. yabancı şirketlerle ortaklik kurmalarida bundan. Kellogs gibi markalar bildiginiz gibi israil/amerikan markasidir. Yukaridaki linke tiklayip kendinizde okuyabilirsiniz. Eti TSK tarafindan kullanilan bir marka bu yuzden ben etiyi tercih ediyorum. Hersey gorundugu gibi degil arkadaslar. Okuyup arastirmak gerekiyor.”
“etinin barkod numarası ile danonenşnki aynı numara ile baslıyo etiş türk malı degil bence”
“yorumlara baktımda kendınden cok emın olanlar var ama hatalılar eti %100 türk malı beyler tam tersi ülker hristiyanların ve az bi de yahudilerin olması lazım onu tam bilmiom ama eti %100 türk malı….”
“90 lı yıllar! ermeniler müslümanları azerileri katlediyor.türkiye ermenistana ambargo uyguluyor.ama ermenistana ambargo yıllarında ürün veren tek firma ÜLKER.”
“ETİ İSRAİL MALI ÇÜNKÜ ETİNİN FABRİKALARI TÜRKİYEDE AMA İSRAİL ETİYİ SATIN ALTI SİZ BİLİNDE KONUŞUN İNSANLARI YANLIŞ BİLGİLENDİRMEYİN”
Bir rivayete göre iki firma birbiri aleyhine bu dedikoduları yaymaktadır. Ama herhalde bu da şehir efsanelerinden bir diğeri olmalı.
Örneğin 2009 yılında ETİ’den şöyle bir açıklama yapılır:
"12 Kasım tarihinde [email protected] adresinden rakibimiz Ülker ile ilgili olarak sizlere ulaştırılan ve Prof. Dr. Ahmet Maranki'nin de Ülker ürünlerinde domuz yağı kullanıldığına dair görüşlerinin yer aldığı e-mailin şirketimizle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.
Sektörümüzdeki rekabeti her zaman destekleyen bir şirket olarak, rakibimiz ile ilgili yapılan bu asılsız iddiayı şiddetle kınıyoruz.”
2012 yılında Sabri Ülker vefat ettiğinde Firuz Kanatlı gazetelere “Aziz hatıran önünde saygıyla eğiliyorum” diye biten tam sayfa ilanlar verir, 2015 yılında Gülay Kanatlı vefat ettiğinde Eskişehir’deki cenazede en önde yürüyenler arasında Ülker ailesi de vardır.
Ama hala Google’da ETİ ve Ülker ile en çok aranan sorular arasında içinde domuz yağı olup olmadığı, Yahudi olup olmadıkları var.
Aslında bu komplo teorilerin, dedikoduların arkasında ticari rekabetten çok, başarılı olmuş bir markanın asla ‘biz’den çıkmış olamayacağına dair derin bir aşağılık kompleksi olabilir.
Sadece bu iki marka için değil, Türkiye’de aktör olmuş, bir konuda başarı göstermiş her nefis bunu tattı ve tadacak.
Bu komploları kuranlar, üretenler, yayanlar bunu milli bir görev heyecanıyla yapsalar da aslında kendi toplumlarına hakaret ettiklerinin, cesaret kırdıklarının, ‘bizden adam çıkmaz’ ideolojisinin inanmış birer militanı olduklarının, böylece kendi ülkelerine karşı en büyük komployu yaptıklarının herhalde farkında değildirler.
Gümülcineli Hacı Ahmet Efendi’nin oğlu, Zürih’te işletme okumuş, 1962’de eşiyle bisküvi üretmeye başlayan, emekliliğinde namaz hocası yazan Firuz Bey bugün Eskişehir’de muhtemelen tarihi Gümülcine Camii’nden son yolculuğuna çıkacak.
O Bilmecenin cevabı için epey ipucu var yukarıda.
Bisküviler bile laik ve muhafazakar, milli-gayri milli diye bölünür, bilin bu ülkenin adı nedir?“
Kaynaklar:
Firuz Kanatlı röportajı/Emeti Saruhan/Yeni Şafak
http://www.yenisafak.com/firuz-kanatli-kimdir-h-2803515
Rüştü Kanatlı ve acı bir mübadele hikayesi/ Rüştü Bozkurt/Dünya Gazetesi
https://www.dunya.com/kose-yazisi/firuz-kanatli-ve-aci-bir-mubadele-hikayesi/387124
“Eti’nin ilk bisküvilerini o yoğurdu”- Gülay Kanatlı ile röportaj/ Eylem Türk/Milliyet
Cumhuriyet Özel ETİ eki/ 14 Ocak 2012.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025