Yıldıray OĞUR
Israel Academia Monitor adlı site İsrailli akademisyenlerin siyasi çalışmalarını izliyor.
Sitenin amacı kendi ifadeleriyle; “Savaş dönemlerinde kendi ülkelerinin düşmanlarını destekleyen, İsrail’e karşı terörü meşrulaştıran, Sionizmi şeytanlaştırıp, ırkçılık gibi gösteren, İsrail’e faşist ülke diyen” akademisyenleri, izleyip, teşhir etmek.
Sitede yüzlerce akademisyen fişlenmiş, imzaladıkları bildiriler, yaptıkları açıklamalar, protestolar tek tek listelenmiş.
Peki neler yapmış bu “hain” akademisyenler?:
İsrail’in Gazze, Lübnan, Batı Şeria’ya her askeri operasyonuna karşı içinde “katliam”, “işgalci” geçen sert bildiriler yayınlamışlar. Avrupa Birliği’ne, OECD’ye, Almanya’yla mektuplar yazıp İsrail’le ilişkileri geliştirerek apartheid sistemine destek vermeyin demişler. Dünyadaki diğer akademisyenleri Filistinlilerin İsrail’i boykot kampanyasına katılmaya çağırmışlar. Hatta aralarında ülkenin en önde gelen profesörlerinin de olduğu bir grup İsrail’in kuruluş yıldönümünde, kuruluş bildirisinin okunduğu binanın önünde Filistin devletinin tanınması çağrısı bile yapmış.
Ama siteyi yapanların da şikayet ettiği gibi bütün bunlar için bugüne kadar haklarında ne bir soruşturma açılmış ne de üniversitelerdeki pozisyonlarını kaybetmişler.
Tıpkı ABD’ye “dünyanın en büyük teröristi” diyen ve bu açıklamaları Türkiye’de de beğenerek izlenen Amerikalı dil bilimci Noam Chomsky’nin hala MIT ve Arizona Üniversitesi’nde hoca olması gibi.
Bütün Amerikan tarihinin bir katliamlar tarihi olduğunu yazan Howard Zinn de vefat edene kadar Boston Üniversitesi’nde hocaydı, hakkında tek bir dava açılmamıştı.
11 Eylül’de binlerce Amerikalı’nın öldüğü terör eylemlerine karşı Afganistan’a giren Amerikan ordusuna “işgalci” diyen yüzlerce Amerikalı akademisyen, yine aralarında Chomsky’nin de olduğu Amerika’yı Afganistan, Pakistan ve Yemen’de terörle mücadelede drone kullanarak sivilleri katletmekle suçlayan yüzlerce akademisyen hakkında da herhangi bir soruşturma açmak kimsenin aklına gelmedi.
Vietnam Savaşı’nda Vietnam güçlerini tutan Amerikalı akademisyenler, Cezayir Savaşı’nda Cezayir’i tutan Fransız akademisyenler, İngiliz ordusuna karşı IRA’ya hak veren İngiliz akademisyenler de olmuştu. Onlar da sert eleştiriler aldılar ama ifade özgürlüklerine dokunulmadı.
Cezayirli direnişçi- yazar Francis Fanon’un kitabına yazdığı önsözde “Bir Avrupalıyı öldürmek bir taşla iki kuş vurmak, tek bir atışta hem ezeni hem de ezileni yok etmektir: Geriye bir ölü ve bir özgür insan kalır” diyen Sartre’ın tutuklanma girişimini ise Fransa’nın savaş kahramanı mareşal devlet başkanı De Gaulle “Sartre Fransa’dır” diye engellemişti.
Bütün bunları hatırlatan 1071 akademisyenin yayınladığı bildirinin giriş cümlesindeki aşırı özgüvenli cümle oldu:
“Terörle mücadele ettiği için devleti suçlayan açıklamalar yapmak dünyanın hiçbir ülkesinde ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmez.”
Gazetelerini yeni açanlar, tatilde gündemi takip etmeyenler için kısa bir özet; Anayasa Mahkemesi’nin “Barış İçin Akademisyenler” bildirisini imzaladıkları için yargılandıkları davada hapis cezası alan 10 akademisyenin başvurusu üzerine verdiği hak ihlali kararına karşı 1071 akademisyen “Anayasa Mahkemesi terörü meşrulaştıramaz” başlıklı bir bildiri yayınladı.
Evet, sayı 1071.
Ama bu yazı yazılırken “haberim olmadan imzam konmuş” diyen, imzası sehven iki kere bildiride geçen akademisyenlerle bu sayısı 1067’ye kadar düşmüştü.
Herhalde bildiriyi hazırlayıp, kısa sürede bu kadar insana imzalatabilen, pek çok üniversitede rektörlükler üzerinden akademisyenlere gönderebilen üst akıl, ancak bir akademisyenin aklına gelebilecek tarih şuuru ve bilgelik dolu 1071 mesajının bozulmasına izin vermez ve bu sayı yeniden o rakama tamamlanır.
En baştan alalım.
Evet, 10 Ocak 2016’da 1128 akademisyenin imzasıyla yayınlanan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi, şimdi HDP’lilerin bile özeleştiri verdikleri hendek olayları sırasında, akademisyenliğe yakışmayan bir sekter aktivizmle kaleme alınmış, barış çağrısı yaparken çatışmanın tarafı silahlı terör örgütüne yok muamelesi yapan çok kötü bir bildiriydi.
Bu bildiriyi yerden yere vurmak, buradaki çifte standarda siyaseten, ahlaken ya da akademik olarak karşı çıkmak mümkündü.
Ama Türkiye’de karşıt fikir hemen suçlu fikir haline gelir, kimseye fikir tartışması yetmez, her şey çabucak kriminalize edilir, devlet göreve çağırılır, muhakkak her sert siyasi tartışma da karakolda biter.
Bu sefer de öyle oldu.
Önce bildiriyi imzalayan akademisyenlerden bazıları gözaltına alındı.
Aylar sonra da 15 Temmuz darbesinin ardından yayınlanan KHK’larla bildiriyi imzalayan 404 akademisyen üniversitelerden ihraç edildi.
Sonra savcılıklar devreye girdi, 785 akademisyen hakkında davalar açıldı.
204 akademisyen hapis cezasına çarptırıldı. 164 kişi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilirken, dört kişinin cezası ertelendi.
36 kişinin mahkumiyeti ise ertelenmedi.
İlk olarak Türkiye’nin en önde gelen siyaset bilimcilerinden, “Makbul Vatandaş’ın Peşinde” kitabıyla tanınan Prof. Dr. Füsun Üstel hapse girdi.
Başka hocalar da hapse girmek üzereydi ki Anayasa Mahkemesi mahkumiyet almış 10 akademisyenin bireysel başvurularını karara bağlayarak “yargılanmalarında hak ihlali var” dedi.
Mahkeme, dün açıklanan gerekçeli kararında savcılara ve hakimlere yargılama nasıl yapılır dersi vermiş.
Akademisyenler PKK propagandasıyla suçlanıyorlar. Ve bu suçlamanın temelinde bildirinin PKK’nın komutanlarından Bese Hozat’ın talimatıyla yazıldığı iddiası var. Fakat bu iddia herhangi bir delile, istihbarı tespite dayanmıyor. Hozat’ın bildirinin yayınlanmasından iki ay önce yaptığı bir açıklamada söylediği iddia edilen "Aydın ve demokratik çevreler öz yönetimlere sahip çıksın” cümlesini savcılar ve cezaları veren hakimler bildirinin talimatı olarak kabul etmişler.
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında, o açıklamada böyle bir cümlenin olmadığını tespit etmiş. Mahkemelerin karar verirken en temel delille ilgili bu tespiti yapma gereği bile duymamasını eleştirmiş.
Böyle bir cümlenin, içinde özyönetim ilanlarına destek veren hiçbir ifade olmayan bu bildirinin talimatı olarak kabul edilmeyeceğini uzun uzun anlatmış.
Ve PKK propagandasından akademisyenlere ceza veren mahkemelerin bu en temel iddia için varsayımın ötesinde bir delil gösteremediği tespitini yapmış.
İddianamedeki diğer delil gösterilmeyen varsayımsal suçlamalar içinse uzun bir süredir algı kelimesiyle iddianame yazmaya alışmış savcıları üzecek bir içtihat ortaya koymuş:
“Herhangi bir düşünce açıklamasının algı yaratılmaya çalışıldığından bahisle terör örgütünün propagandası olarak kabul edilmesi hukuksal bir değerlendirme olarak kabul edilemez.”
Yani mahkeme kararında özetle “bu fikirlerden hoşlanmıyor olabiliriz, biz de bu bildiriye katılmıyoruz ama bu fikirleri terör propagandası diye yargılamak için kanaatlerinize değil, hukuki delille ihtiyacınız var” demiş.
Türkiye ifade hürriyeti ve hukuk standartlarının epey üzerindeki bu karar günlerdir iktidara yakın medyada yerden yere vuruluyor.
Mahkemenin hak ihlali kararı veren sekiz üyesi “Devleti katliam yapmakla suçlayan bir bildiriyi aklamakla” suçlanıyor.
Daha bir ay önce İstanbul’daki seçim kurulu üyelerini FETÖ’cü ilan etmiş gazeteciler, şimdi de Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın tepesinde FETÖ’cülük kılıcını sallandırıyor.
Gazetelerde yazıp çizen, tvlerde konuşanlara göre “Devlet katliam yaptı” demek tek başına hapse girmek için yeterli sebep.
Peki, bu 2011’de de öyle miydi?
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dersim Katliamı” için devlet adına gerekirse özür dileyeceğini söylediği günlerde?
Yıllarca “Dersim Katliamı” üzerine yazılmış yazılar, kitaplar, yapılmış konuşmalarda zamanın devleti ne yapmakla suçlanmıştı?
Yıllardır “90’larda yaşanan zulümler” ile ilgili kurulan cümlelerde devlet nelerle suçlanmıştı?
Tabii ki bu hendeklerde olan biteni, Dersim’e ya da 90’larda olanlara benzetmek demek değil.
Ama tarihin bir döneminde ifade özgürlüğü olanın konjonktür değişince terör örgütü propagandasına dönmesi hem hukuken hem de ahlaken ciddi bir tutarsızlık.
Ama ahlaken en kötü olanı galiba 1071 akademisyenin bildirisi.
Çünkü bu 1071 akademisyen, iki yıl önce bir bildiriye imza attıkları için üniversitelerden ihraç edilen, başka üniversitelerde de çalışmalarına izin verilmeyen, pasaportlarına el konulduğu için yurt dışına dahi çıkamayan, yokluğa mahkum edilmiş o 404 akademisyenin meslektaşları.
Bazıları bölüm arkadaşları, bir kısmı ders aldıkları hocaları, tez hocaları.
Hadi meslektaşlarının üniversitelerden ihraçlarına ses çıkarmadılar, ama bir bildiriye imza attıkları için hapse girmek üzere olan meslektaşlarını kurtaran Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı bildiri yayınlamak, herhalde hepsinin sadece akademik kariyerlerine değil insani biyografilerinde de hiç silinmeyecek bir iz bırakacak.
Demek, 1071 doktora yapmış, eli kalem tutan akademisyen, meslektaşlarının katılmadıkları fikirlerine karşı çareyi onların hapse atılmasında bulmuş.
Müthiş bir akademik özgüven örneği!
Ama herhalde sayısı 1071’e tamamlanarak mesaj verilmiş bir bildiriye imza atmış akademisyenler bu kadar ince düşünmüyorlardır.
Belki de şu anda en büyük dertleri sayının 1071’in altına düşmesi, imzacı akademisyen sayısının tarihte istenmeyen olaylara gönderme yapmasıdır.
Mesela 1067, Bizans İmparatoru 10. Konstantin’in ölümü.
1070, Bizanslıların Selçuklu ordusunu Fırat Nehri’nde yenilgiye uğratması.
Acil olarak sayıyı yeniden 1071’e tamamlamak için yeni akademisyen isimleri aranıyorsa herhalde Tunceli Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ali Kemal Özcan de düşünülür.
Sonuçta devletin 1999’dan beri ilk kez güvenip İmralı’ya götürdüğü bir akademisyen.
Belki Ali Kemal Bey, terör örgütü lideriyle tanışmış, terör örgütü liderinin örgütüne çağrı yaptığı mektubu taşıyarak örgüte yardım etmiş, terör örgütü liderinin yazdığı mektubun, Anadolu Ajansı üzerinden tüm Türkiye’ye propagandasını yapmış, televizyonlara bağlanıp Öcalan’a “yerli ve milli” demiş olabilir, ama sonuçta o meşum bildiriyi imzalamamış ve bu yüzden hala üniversitesinde de dersler vermeye devam ediyor.
Bunların hiçbirini yapmamış akademisyenlerin pasaportlarıyla yurtdışına çıkmasına bile izin verilmezken...
1071’inci imza için daha uygun birini bulmak zor.
Yazarlar
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025