Yıldıray OĞUR
“Doksan başlı otağlarını kara yerin üzerine diktirmişti. Doksan yerde alaca halı, ipek döşemişti. Seksen yerde büyük kaplar kurulmuştu. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, güzel yüzlü, saçı ardına örülü, göğsü kızıl düğmeli, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü dilber kâfir kızları kudretli Oğuz beylerine kadeh sunup, içiyorlardı. İçip içip Ulaş oğlu Salur Kazan’ın alnına şarabın keskini çıktı. (Sarhoş oldu) Kaba dizi üzerine çöktü (doğruldu) dedi: “Ünümü anlayın beyler, sözümü dinleyin beyler...”
Dede Korkut hikayelerinden Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması böyle başlar. Salur Kazan, Dede Korkut hikayelerinde en çok geçen Oğuz beyidir.
Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi’nde Dede Korkut hikayesinin bu girişini eski Oğuzlar’daki “potlaç” geleneğine örnek olarak gösterir.
Aslında “Potlaç” paranın olmadığı ilkel toplumların çoğunda olan bir adete Kızılderililerin verdiği ad.
Bir şölen düzenlenip fazla/artık mallar bir meydanda toplanıyor ve herkes birbirine hediyeler veriyordu.
Ama bu sadece bir erken sosyalizm deneyimi ya da imece olarak değerler yüklenecek bir adet değildi.
Aynı zamanda bir güç gösterisiydi de. Karşılıklı hediye vermek zorunluydu, hediyeler arasındaki değer farkları, borçlu çıkmak, altta kalmak, ezilmek, üstünlük kurmak gibi toplumsal ve siyasi sonuçlar doğuruyordu.
Nitekim Ziya Gökalp de “potlaç”ın ortaya çıkmasıyla eski Türk toplumlularının cumhuriyetçi ve demokratlıktan çıkıp feodal ve aristokratlığa geçtiğini, egemen kişi ve ailelerin ortaya çıktığını yazar:
“İşte görülüyor ki eski Oğuzlar’da gerçek bir potlaç vardı. Kazan ilkin boyuna evini yağmalatarak onları yani Salur boyunu egemenliği altına aldı. Ondan sonra kendi kolu olan Üç Oklar’a yani İç Oğuz’a evini yağmalatarak onların tümünü egemenliği altına aldı....”
Evini yağmalatarak egemenlik kurmak...
Şimdi bize tuhaf gelse de aslında yüzyıllar boyunca yaşayan bir iktidar kurma biçimi bu.
Bu gelenek Oğuzlardan Osmanlı’ya geçen “han-ı yağma”yla yaşamaya devam etmişti. Tevfik Fikret’in şiirinden bildiğimiz ‘han-ı yağma’ hanlar veya sultanların bayramlarda ve düğünlerde halka verdiği büyük ziyafetlerdi. Bu ziyafetlerde tabaklara, kaşıklara kadar her şeyi yağmalamak serbestti.
Padişahların tahta çıkarken devlet erkanına ve askerlere cülus bahşişi dağıtma adeti de bu geleneğin bir devamı.
Cumhuriyetle birlikte de bu eski gelenek ölmedi, kamu kaynaklarını, arazilerini, ihaleleri yandaşlara dağıtmak, kamu parasını kendi parası gibi meydanlarda “ne veriyorlar beş fazlasını veriyorum” diye dağıtmak gibi modern versiyonları içinde yaşamaya devam etti.
Hatta siyasetçilerin ve bürokratların plaket, hediye, çiçek verme/alma tutkusu, düğünlere, cenazelere çelenk gönderme adetlerinin kökeninde bile bu kadim iktidarını gösterme ve kabul ettirme geleneği bulunabilir.
O yüzden bir öndeki kayyımlık döneminde şehrini ziyaret eden devlet büyüklerine, fiyatları 16 binden 130 bine kadar değişen, gümüş telkâri takılar ve tespihler hediye ettiğine dair iddialar ileri sürülen Mardin Valisi ve kayyım Belediye Başkanı Mustafa Yaman’ın şu sözleri tarihsel olarak pek ikna edici değil: “Bu ne bizim devlet geleneğimizde var ne de büyüklerimizin böyle bir şeye ihtiyaçları vardır.”
HDP’li Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün yayınladığı faturalarda bu hediyelerden aldığı iddia edilen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski Savunma Bakanı Fikri Işık, böyle bir hediye almadıklarını açıkladılar. İçişleri Bakanı, konuyla ilgili soruşturma açtığını da söyledi.
Bu arada, Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya’ya konuşan Vali Yaman, yapılan harcamaların mevzuata uygun olduğunu anlatırken “Belediye Bütçesinden Yapılacak Temsil, Ağırlama ve Tören Giderleri Mevzuatı”nı hatırlattı.
1984 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanmış bu mevzuat tam da potlaç geleneğinin nasıl yaşadığının bir örneği.
Mevzuata göre “Temsil, ağırlama ve tören giderlerinin konu, kapsam ve miktarının tayini belediye başkanının takdirine tabidir.”
Bir hukuki belgede görmeye pek de alışık olmadığımız “Ağırlama” başlığı altında ise şöyle yazıyor:
“Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri, Hükümet Merkezi veya diğer illerin protokolüne dahil kişiler, Yabancı ülke temsilcileri veya konuklar, Sanat, bilim, kültür ve spor dallarında temayüz etmiş kişiler, Basın mensupları, beldenin kalkınmasında katkısı olanlar veya olacağı anlaşılanlar ile bu kişilerin eşleri ve refakatindeki görevliler için geleneklere ve davetin
şümulüne göre, ağırlama, konuklama, konutlandırma ve bu işlerle ilgili olarak hazırlıkların gerektirdiği giderlerle ziyafet, kokteyl, hediye, çiçek, bahşiş ve taşıma giderleri şeklinde yapılır.”
Gerçekten de okuyunca hediyelerin bu mevzuata uygun olduğu görülüyor.
Ama yerli ve milli mevzuata uygunken, 2004 yılında Avrupa Birliği’ne uyum için çıkarılan Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri Yönetmeliği’ne ise pek uygun görünmüyor.
O yönetmeliğin “Hediye alma ve menfaat sağlama yasağı” başlıklı maddesi çok açık:
“Kamu görevlisinin tarafsızlığını, performansını, kararını veya görevini yapmasını etkileyen veya etkileme ihtimali bulunan, ekonomik değeri olan ya da olmayan, doğrudan ya da dolaylı olarak kabul edilen her türlü eşya ve menfaat hediye kapsamındadır. Kamu görevlilerinin hediye almaması, kamu görevlisine hediye verilmemesi ve görev sebebiyle çıkar sağlanmaması temel ilkedir. Kamu görevlileri, yürüttükleri görevle ilgili bir iş, hizmet veya menfaat ilişkisi olan gerçek veya tüzel kişilerden kendileri, yakınları veya üçüncü kişi veya kuruluşlar için doğrudan doğruya veya aracı eliyle herhangi bir hediye alamazlar ve menfaat sağlayamazlar. Kamu görevlileri, kamu kaynaklarını kullanarak hediye veremez, resmi gün, tören ve bayramlar dışında, hiçbir gerçek veya tüzel kişiye çelenk veya çiçek gönderemezler; görev ve hizmetle ilgisi olmayan kutlama, duyuru ve anma ilanları veremezler.”
OECD’nin 1998’de aralarında Türkiye’nin de olduğu üye ülkelere yolsuzlukla mücadele için kamu yönetiminde etik ilkeler belirleme tavsiyesi ve Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda Türkiye’ye yönelik yolsuzluk ve rüşvet eleştirileri sonucunda, AB’nin zorlamasıyla sisteme giren bu Kamu Görevlileri Etik Kuralları’na riayet edilip edilmediğini takip için 2004 yılında bir de Kamu Görevlileri Etik Kurulu kuruldu.
Dünyada benzer amaçla kurulmuş kurumlar çok etkili bir denetim yapıyorlar.
1978’de Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan The Office of Government Ethics tüm siyasetçilerin ve kamu çalışanlarının korkulu rüyası. Kamu görevlilerinin 20 doların üstünde hediye kabul etmeleri yasak. Kurumun bir önceki başkanı Walter Shaub, seçimi kazanmasından sonra uzun süre Trump’ın şirketleriyle ilişkisini kesmesi için baskı yapmış, Trump bunun yerine şirketlerini oğullarına devredince de bunun etik kurallarını ihlal ettiğini söyleyerek istifa etmişti.
1994’de İngiltere'de kurulan The Committee on Standards in Public Life ise gerektiğinde bakanları ve milletvekillerini de araştırabilen bağımsız bir komite. Başında şu anda tarihçi saygın bir lord var. Sık sık siyasetçiler ve üst düzey kamu görevlileri hakkında yaptığı kılı kırk yaran incelemelerle haber oluyor.
1999 yılında kurulmuş Avustralya'daki The Public Service and Merit Protection Commission, Avusturalya Bağımsız Yolsuzluk Komisyonu ile birlikte 2014 yılında, üç yıl önce bir şirket yöneticisinden üç bin dolarlık bir şişe şarap hediye aldığını tespit ettikleri bir eyalet başbakanının istifa etmesine neden olmuştu.
Kamu etik kurallarının sıkı takibi ve denetlenmesi sonucu yaşanan istifalarla ilgili çok sayıda başka örnek var.
İlk akla geleni Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un, eyalet başbakanı olduğu dönemde bazı işadamlarının villalarında ücretsiz tatil yaptığı ortaya çıkınca cumhurbaşkanlığından istifa etmesi.
İsviçre’de Cenevre Kantonu’nun Başbakanı da Abu Dabi Şeyhi’nin davetiyle Formula 1 yarışını izlemeye gittiği için istifa etmek zorunda kalmıştı.
2002 yılında Almanya’da kamu biletlerinden kazandıkları uçuş millerini özel uçuşlar için kullandıkları tespit edilen aralarında Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir’in de olduğu, Çevre Bakanı, Dışişleri Bakanı Müsteşarı gibi isimler görevlerinden istifa etmişlerdi.
Daha bugünlerde Kanada, yine kamu etik komiserinin, bir şirketle ilgili dava açılmaması için başsavcıya ricada bulunduğu ortaya çıkan Başbakan Justin Trudeau ile tartışmasını konuşuyor. Daha önce de aynı komiser, bakanların dış gezilerde aldıkları hediyelerin peşine düşmüştü.
Ama herhalde bu ülkelerde bir valinin, belediye başkanının kamu parasıyla bakanlara, bürokratlara pahalı hediyeler alması düşünülemez bile.
Türkiye’de bunun olup olmadığını inceleyecek kurum; Kamu Görevlileri Etik Kurulu. Şu anda eski Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın başkanlığını yaptığı kurula vatandaşlar başvurup, kamu görevlilerin etik dışı davranışlarını şikayet edebiliyorlar. Bunun için bir de mail adresi var: [email protected]
Denemek isteyen?
(Potlaç ve armağan ekonomisi üzerine yazıda da yararlanılan kaynak için; Türkiye’de Tekilci Kültür, Hukukilik ve Armağan Ekonomisi- Doç.Dr. Murat Önderman https://dergipark.org.tr/download/article-file/5435)
Yazarlar
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025