Yıldıray OĞUR
Bundan 50 yıl önce Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Kurban Bayramı için alışılmadık bir mesaj yayınladı.
Aşırı sol ve aşırı sağ hareketlere karşı uyaran Cumhurbaşkanı, mesajının bir yerinde şöyle diyordu:
“Son zamanlarda bir kısım erkek ve kadın vatandaşlarımızın dış kıyafetlerinde görülen değişiklikler dikkati çekmekte ve söz konusu edilmektedir. Bu değişiklikleri bertaraf etmek ve önlemek için geleneklerimiz dinimizin esaslarını aşmamak ve Anayasamızın teminatı altında bulunan bu konuya ait devrim kanunlarını gözetmek zorundayız. Bu hususlarla ilgili olarak ifade etmek isterim kadınlarının başlarının açıklığı veya elbiselerinin kısalığı yahut uzunluğu ile din arasında bir bağlantı kurulamaz. Kadının iffetini ve namusunu kıyafetinde değil, onun şeref ve haysiyet duygularında aramak lazımdır. Bu sebeple bazı yerlerde kız ve kadınlarımızın başlarını örtmeleri ve uzun elbise giymeleri için yapılan münasebetsiz teşebbüsleri ve yersiz ve mesnetsiz bulurum.”
O günlerde gazetelerde Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini okuyanlar kimden bahsettiğini hemen anlamışlardı.
Sunay’ın adını vermeden eleştirdiği kişi 30 yaşında genç bir kadındı:
Şule Yüksel Şenler.
Falih Rıfkı Atay’dan, Can Yücel’e, İlhan Selçuk’tan Çetin Altan’a kadar gazete köşelerinde ondan bahsediliyor, attığı her adım, verdiği her konferans olay oluyor, hakkında üst üste davalar açılıyordu.
Peki neden?
Aslında 28 yaşına kadar dar bir çevre dışında pek bilinmeyen bir isimdi.
Kıbrıs asıllı, İstanbul’a yerleşmiş seküler bir ailede yetişmişti.
Cumhuriyet değerlerini benimsemiş şapkalı, modern bir babaanne ve dede, Türkiye’nin pek çok ilinde Sümerbank müdürlüğü yapmış memur, udi bir baba ve çocuklarına evde müzik dersleri aldıran, danslı eğlencelere giden Adalet Partisi kadın kollarında çalışan bir anne...
Demokrat Partili bir aileydiler.
1955-56 yıllarında düzenlenen Kıbrıs Mitinglerinde, al bayraktan kıyafetler içinde başında Kıbrıs haritası çizilmiş yeşil bir taçla kürsüden milliyetçi şiirler okuyan Kıbrıslı bir genç kız olarak gazetelere haber olmuştu.
Siyaseten daha aykırı ve farklı fikirleri yoktu.
Annesinin hastalığı yüzünden ortaokulda okurken okulu terk etmiş, Kerime Nadir romanlarıyla edebiyata merak salmış, dergilerde yazıları çıkmaya başlamıştı.
“Yüksel” adı yüzünden erkek zannedildiği (hatta nüfusa da erkek diye kaydedilmişti) için yazılarına Şule Yüksel Şenler diye imza atıyordu.
Bu arada Süleyman Nazif’in yeğeni, milliyetçi bir kadın yazar olan İffet Halim Oruz’un çıkardığı Kadın gazetesinde kız kardeşiyle birlikte “Duyuşlar” adlı bir köşeleri olmuştu.
İlk yazıları da kadim bir tartışma üzerineydi: “Sanat sanat için midir yoksa toplum için midir?”
Ama o günlerde aileyi kökünden sarsacak bir gelişme yaşanıyordu.
Vakıfbank’ta çalışan abisi Özer Şenler, Bediüzzaman Said Nursi ile tanışmış, Nursi’nin Üzeyir adını verdiği yakın bir talebesi olmuştu.
O yıllarda Nurculuk en büyük tehlikeydi. Özellikle de İstanbullu seküler bir aile için.
Abisindeki büyük değişim, ailede önce büyük krizlere neden olmuş ama sonra ağabey üç kız kardeşini de etkilemeye başlamıştı.
Bu değişimin Şule Yüksel’in yazılarına da yansıması gecikmedi.
Köşesindeki fotoğrafta kısa kollu, Avrupai kıyafet içindeki genç kız artık din ve ahlak temalı yazılar yazıyordu. Bu durumdan rahatsız olan İffet Hanım “Sizin gibi modern bir kız gerici fikirlerden değil, aşktan bahsetmeli” diye onu uyarmıştı ama zamanla aralarındaki fikri çatışma büyümüş, sonunda gazetedeki köşesini kaybetmişti.
Yazarlığı bırakan Şule Yüksel, kadınların katıldığı Risale sohbetlerine gidip gelmeye başlamıştı. Bu sırada hala başı açıktı ve bu gittiği sohbetlerde tepki çekiyordu.
Şehirli bir genç kız için başını örtmek radikal bir karardı. Ailesini karşısına almak, bulunduğu sosyal çevreden dışlanmak demekti bu.
İlk denemeleri babaannesi ve annesi tarafından “hizmetçi kadınlar gibi olmuşsun”, “Kürtlere benzemişsin” gibi yorumlarla karşılanmıştı.
Başörtüsünün köylülükle, fakirlikle eşit görüldüğü zamanlardı. Köylerden şehirlere göçler yeni başlamıştı. Şehirlerde kapıcı eşleri, hizmetliler dışında başını örtene rastlamak zordu. Şehirli, genç bir tesettür modası da henüz oluşmamıştı.
1966 yılında, 28 yaşındayken kararını verdi.
Moda dergilerini karıştırdı, denemeler yaptı sonunda, ayıplanmayacağı ya da ona “hizmetçi kız, köylü ya da yaşlı” denmeyecek, başka şehirli genç kızları da örtünmek için teşvik edecek şık bir baş örtme biçimi buldu. Bu baş örtme şekli yıllarca onun adıyla anıldı ve hala kullanılıyor; Şulebaş..
O yıllarda gazetelerde başörtülü tek yazar İnci Beşoğul, yemek, aile, çocuk bakımı yazıları yazıyordu. Ama Şenler’in aklı artık ciddi siyasi meselelerle meşguldü.
Bu sırada abisinin arkadaşı olan Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Yeni İstiklal Gazetesi’ne bir okuyucu mektubu gönderdi. “İslam Kadınına Hitap” başlıklı mektupta Kuran’daki başörtüsü farzı, sert bir üslupla hatırlatılıyordu:
“Seni binlerce, yüzbinlerce aç bakışın nazarlarına sunan, erkeğin tarafından bile kıskanılmayan kıymetsiz bir varlık haline getiren sebep ve zihniyetin suratına indireceğin şamar, tarihe en büyük zaferin olarak geçecektir. Artık silkin, uyan ve düştüğün bu zilletten kendini kurtar aziz ve muhterem Müslüman Türk kadını...!”
25 Ocak 1967 günü mektup gazetenin manşetinden yayınlandı.
Ama yazıdan çok Eygi’nin manşete koyduğu fotoğraf tepkileri artırmıştı. Fotoğrafta ellerinde kitaplarla üniversiteye giren, biri peçeli üç çarşaflı Pakistanlı kız görünüyordu.
Gazete çıkar çıkmaz, Türk Kadınlar Birliği bir bildiriyle gazeteyi kınadı ve Şule Yüksel Şenler hakkında irtica propagandası yapmaktan suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusu üzerine harekete geçen savcılık, o günlerin meşhur irtica maddesi 163’den dava açtı.
Şule Yüksel Şenler ilk kez kamuoyu önüne çıkıyordu. O güne kadar görülmemiş tarzdaki başörtüsü ve kendi tasarımı olan pardösüsüyle mahkeme salonuna gelen genç kadını bir gazeteci ordusu bekliyordu.
Ama mahkemeden beklenmedik bir karar çıktı.
Yazı, “devlet işlerine karışılmadığı, yeni bir hukuki nizam propagandası yapmadığı için” 163’üncü maddeye aykırı bulunmamış ve Şenler’in beraatına kararı verilmişti.
Artık Şule Yüksel Şenler, Türkiye ilk başörtülü köşe yazarıydı. Önce Yeni İstiklal’de ardından yine Mehmet Şevket Eygi’nin çıkardığı Bugün’de günlük yazılar yazmaya başladı.
Bu arada üst üste konferans davetleriyle bütün Türkiye’yi dolaşıyordu. Gittiği her yerde kadınlar salonları tıklım tıklım dolduruyor, dışarıya hoparlörlerle yayın yapılıyordu. Hatta bir keresinde Karabük’te verdiği konferansı, o sırada şehirde olan Rahşan Ecevit’in de hoparlörlerden dinlediğini gazeteler yazmıştı.
Konferansları her seferinde olay oluyordu. İzmir’de laik kadınlar konferans için şehre gelmesini, Zübeyde Hanım’ın mezarına yaptıkları bir yürüyüşle protesto etmişler, Eskişehir’de solcu öğrenciler konferans salonuna saldırmışlar, Bandırma’da verdiği konferans yüzünden hakkında gözaltı kararı verilmişti.
Herhangi bir din eğitimi yoktu. Elindeki bir kaç kitaptan İslam’da ve Kuran’da kadınlarla ilgili hükümleri anlatıyordu. En çok da başörtüsü ayetlerini.
Konferanslarını izleyen ve onun kendine has şık tesettür stilini gören kadınlar ondan etkilenmeye, onu taklit etmeye başlamışlardı.
Sadece konferanslar vermiyor, başını örtmek isteyen kadınlar, eşinin başını örtmesini isteyen eşler evine akın ediyor, neredeyse bir terapist gibi şehirli kızlara ve kadınlara rehberlik yapmaya başlamıştı.
Ama konferanslarının ve yazılarının tek konusu başörtüsü de değildi.
O dönemin bütün milliyetçi ve muhafazakar çevreleri gibi o da sıkı bir antikomünistti.
Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesinin “kızıl tehlike”, “Moskof uşakları” çizgisi yazılarına yansıyordu.
O günlerde Türkiye’de oynanacak “Hair” müzikalinin yasaklanması için savcıları göreve çağırıyor, İstanbul’daki kız yurtlarında komünist kızların silahlar ve Marksist kitaplar sakladıklarını yazıyor, konferanslarında kadın erkek eşitliği, Kuran’daki eş dövme ruhsatıyla ile ilgili ayetlerden bahsettikçe de gazetelere haber oluyordu.
17 Kasım 1967 günü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde verdiği konferans ise bardağı taşırmıştı.
Hınca hınç dolmuş üniversite salonunda başörtülü bir kadının konferans vermesi günlerce gazetelerin gündeminden düşmedi.
Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay “Olur şey değil” başlıklı yazısında “Bir konferans salonunun kürsüsünü Şule’ye, Kısakürek’e düşürmek. Olur şey değil. 29 Ekim devrimciliğinin neredeyse 45’inci yılında Başkent’te bir üniversite fakültesinin Osmanlı Medresesi’ne soysuzlaştığını görmek” diye yazmıştı.
Gazeteler, konferans sırasında Atatürk’ün resminin salondan indirildiğini iddia etmiş, Üniversite Senatosu acil olarak toplanıp, DTCF Dekanı, eski bir Türk Ocağı başkanı olan Prof. Emin Bilgiç’in salon tahsis yetkisini elinden almıştı.
O konferansa katılan Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencilerinden Hatice Babacan (Ali Babacan’ın halası), Şule Yüksel’in de teşvikiyle bir gün okul kapısında başını açmadan başörtüsüyle derse girince, 40 yıl boyunca çözülemeyecek başörtüsü sorunu başladı.
Üniversiteden kendisine destek veren bir erkek öğrenciyle birlikte atılan Babacan’a destek için İlahiyat öğrencileri, üniversitelerdeki ilk boykot ve fakülte işgallerine imza atmışlar, gazeteler boykotçu öğrencileri Paris’te üniversiteleri boykot eden Maocu öğrencilere benzetmişti.
Artık Şule Yüksel’e bir dur deme zamanıydı.
Hakkında açılan davalarda suç unsuruna rastlanılmadığı için beraat kararları çıkıyordu. Hukukun hala devlete rağmen sürprizler yapabildiği zamanlardı.
Aranan gerekçe 1967 yılında Papa’nın İstanbul ziyareti yüzünden yazdığı bir yazıda bulundu. “Ağlayın Ey Müslüman Kardeşlerim, Ağlayın” başlıklı yazıda “Ve Papa 6. Paul, Müslüman Türk halkının bütün arzu ve isteğine rağmen Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız tarafından hararetle ve son derece samimi bir şekilde karşılandı... Ağlayın ki kardeşlerim, bugün Müslüman atalarımızın torunları olan bizler, bir Hristiyan liderinin önünde en büyük aşağılık duygusuyla saygı ile eğilen bir millet haline düştük” satırlarında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Başbakan Demirel şikayetçi olmadığını açıkladı ama Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay şikayetçi oldu.
Uzayan davada karar 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Yargıtay’ca onandı. Yüksel dokuz ay hapis yattı. Sabiha Sertel’den sonra hapse giren ilk kadın gazeteciydi.
İki ay sonra Cumhurbaşkanı Sunay kendisini affetmek istediyse de bunu kabul etmedi ve cezasını hapiste tamamladı.
Peki neden bu kadar öfke toplamıştı?
Yazdıkları ve konuştuklarının daha sertleri erkek yazarlar tarafından yıllardır yazılıp, söyleniyordu. Muhafazakar dindar kesimin Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı başka kadın yazarları da vardı. Onların da kalemlerinin ucu sivriydi.
Şule Yüksel Şenler’i tehlikeli yapan ideolojik olarak çok da tutarlı olmayan siyasi fikirleri değildi.
Bütün haberlerde ve yazılarda ondan bahsedilirken söylendiği gibi mesele “başörtülü” bir kadının bunları yapmasıydı.
Siyasi değil, sosyolojik bir tehlikeydi.
Köylerden kentlere göçün başladığı yıllarda, bir geçiş toplumunda, şehirlerde yaşayan dindar kadınlar için onun tarzı bir rol model haline gelmişti.
Sadece giyim tarzıyla da değil. Örneğin Kazablanka Gazinosu’ndaki düğünü ilk şehirli İslami düğün örneği olmuştu.
Başörtüsü ve giyim tarzı, laik kesimlerden olduğu kadar gelenekçi İslami çevrelerden de tepki almıştı.
Emine Hanım’ın (Erdoğan) başkan yardımcılığını yaptığı derneğine İdealist Kadınlar Derneği adını vermesi bile “idealist” kelimesi yüzünden fazla Batılı bulunmuştu.
Ama tam da onu tehlikeli yapan da modernizmle İslami birleştirme çabasıydı. Halbuki cumhuriyet modernleşmesi şehirleşme ve eğitimle geleneksel kadın giyiminin yok olacağını, başörtüsünün köylerde kalacağını zannetmişti.
Şule Yüksel Şenler, şehirli dindar bir kadın örneği oluşturarak bu ilerlemeci tarih çizgisinde beklenmedik bir kırılmaya neden oldu. Gömülmeye çalışılan sosyolojik bir gerçek onun eliyle toprağı kazımasıyla tekrar ortaya çıkmıştı.
Gazetelerde yazarak, konferanslarda konuşarak kamusal alana girmeyi başaran ilk başörtülü kadın olmayı başarmıştı.
Kamusal alana tek başına da girmedi, başka şehirli başörtülü kadınlara da bir yol açtı.
Şule Yüksel Şenler, 81 yaşında hayatını kaybetti. Bundan 50 yıl önce aleyhine en sert haberlerin çıktığı Cumhuriyet gazetesi onun vefatını “Şulebaş’ın yaratıcısı Şule Yüksel Şenler öldü” başlığıyla duyurdu. Bu 50 yılda öfkelerinden hiçbir şey kaybetmemiş görünüyorlar.
İnsanın aklına Fransa’nın, bir zamanlar komünist, bölücü, vatan haini ilan ettiği, siyahlara yönelik ayrımcılığa karşı mücadele başlatmış, Martinik için özerklik istemiş şair ve siyasetçi Aime Cesaire’ın adını, vefatından sonra Fransız büyüklerinin yattığı Pantheon’a bir plaketle asması geliyor.
Maalesef Türkiye kendi hatalarından öğrenmeyi, onları böyle tecrübelere dönüştürmeyi başaramıyor.
Siyasi görüşlerini, tarzını benimsememek mümkün ama Şule Yüksel Şenler, 40 yıl boyunca Türkiye’nin kamusal barışını zehirlemiş, siyasetini derinden etkilemiş, bir ayrımcılığa karşı ilk direnişi başlatmıştı.
Yeni nesiller onu, bu mücadele hikayesinden çok, bir aşk ve hidayet romanı olan Huzur Sokağı’nın yazarı olarak tanıyorlar.
Halbuki Şule Yüksel Şenler önce, farklılıkların bastırılması, susturulmasıyla sağlanmış sokaktaki sahte huzuru bozan bir aktivistti. Hem de bunu sırtını devletin gücüne dayamadan yapmıştı.
Mekanı cennet olsun.
(Yazıdaki Şule Yüksel Şenler’in hayat hikayesinden alıntıların kaynağı; Demet Tezcan- Bir Çığır Öyküsüdür Şule Yüksel Şenler- İlke Yayıncılık)
(Aime Cesaire’in hayatıyla ilgili kaynak için; Aşağılanmaya Hayır/Aime Cesaire- Alfa Yayınları)
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025