Yıldıray OĞUR
Adli Yıl önceki gün Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen törenle açıldı.
1943’den 2014’e kadar kesintisiz düzenlenen törenler önce Ankara Hukuk Fakültesi salonunda ardından Yargıtay Salonu’nda yapılmıştı. Son üç yıldır ise Cumhurbaşkanlığı Külliyesi adli yıl açılışlarına ev sahipliği yapıyor, 71 yıl boyunca sadece Yargıtay başkanlarının ve daha sonra Barolar Birliği başkanlarının konuştuğu, siyasilerin dinlediği törenlerde artık Cumhurbaşkanı da konuşuyor.
Bu sene Cumhurbaşkanı konuşmasına mekan yüzünden töreni protesto eden 52 baroya tepki göstererek başladı.
Ve ardından bu tercihin kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişmediğini anlattı:
“Bilindiği gibi Anayasamızın amir hükümleri gereğince, cumhurbaşkanı sadece yürütmenin değil, aynı zamanda devletin de başıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milletinin birliğini, beraberliğini, tüm kurumlarıyla etkin şekilde işlemesini temin, cumhurbaşkanının en öncelikli görevidir. Anayasamızın lafzında ve ruhunda açıkça yer alan bu yaklaşımı, kuvvetler ayrılığı için bir tehdit değil, tam tersine birleştirici bir güç olarak görüyoruz.
Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de, Anayasa'da cumhurbaşkanına verilen 'devletin başı' misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir.”
Tabii ki Montesquieu kuvvetler ayrılığı derken, kavga ederek birbirine küsmüş kuvvetlerden bahsetmiyordu.
Çatışmayan ama birbirini denetleyen kuvvetler arası bir dengeyi anlatmaya çalışıyordu.
O yüzden yasama, yürütme ve yargının üzerine birleştirici bir güç olarak “devletin başı” nı koymak klasik kuvvetler ayrılığına dayalı demokrasilerden farklı bir modele tekabül ediyor.
Zaten Cumhurbaşkanı da konuşmasında dünyada tek ve değişmez bir kuvvetler ayrılığı uygulaması olmadığını söyledi.
Örnek olarak da Amerika Birleşik Devletleri'nde seçimle gelen başkan yardımcısının aynı zamanda Senato'nun başkanı olmasını, yine ABD’de “Anayasa Mahkemesi'nin tüm üyelerinin Başkan tarafından atanmasını” verdi.
Sonra da şöyle dedi: “Görüldüğü gibi, Amerika Birleşik Devletleri'nde bu durum, yürütmenin yasama organı üzerindeki tahakkümü, bir başka ifadeyle kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durum olarak anlaşılmamaktadır.”
Gerçekten uzun yıllardır tartışılsa da 250 yıllık bir tarihi olan bu uygulamaların kuvvetler ayrılığına aykırı bir durum olarak anlaşılması pek mümkün değil.
Çünkü ABD’de Başkan Yardımcısı Senato’nun başkanı ama bu sembolik bir başkanlık. Sadece Senato’da oylamada 50-50 eşitlik çıkarsa oy hakkına sahip. Bu da çok nadiren olan bir durum bu. 1945’den bu yana 53 kez başkan yardımcıları oy kullanmışlar.
Bunun dışında Başkan Yardımcısı’nın Senato’nun çalışması, gündeminin belirlenmesinin üzerine herhangi bir otoritesi bulunmuyor. Başkan’ın konuştuğu oturumlar dışında oturumları yönetmiyor, oylamalarda bulunmuyorlar. Başkan Yardımcısı seçilmiş olmasına rağmen aslında tek işi “Başkanın ölmesini ya da görevden alınmasını beklemek”
ABD sisteminde en hayati kurumlardan biri olan Anayasa Mahkemesi üyelerini de Başkanlar seçiyor ama bu da “ben seçtim, hayırlı olsun, Allah utandırmasın” şekilde olmuyor.
Dokuz mahkeme üyesi “iyi halde oldukları” sürece yani ömür boyu bu pozisyonda kalabiliyorlar. Şayet kendileri emekli olmak istemezse.
ABD Başkanları boşalan üyelikler için adaylarını ülkenin en iyi hukukçuları arasından seçiyor, adaylara önce Senato Hukuk Komisyonu onay veriyor. Ardından Senato’da aday sorgulanıyor ve mahkeme sorgusuna benzeyen bu sorgu canlı yayınlanıyor. Burada özel hayatından, siyasi konulardaki görüşlerine kadar her şey soruluyor. Senatörler adayın en ufak açığını, yalanını bulmaya çalışıyorlar. Son olarak onay için Senato’da oylama yapılıyor. Bütün bu süreçleri geçen adayların mahkeme üyeliği onaylanmış oluyor.
Örneğin 1987’de Ronald Reagan’in mahkemeden emekliliğini isteyen bir üyenin yerine önerdiği bir yargıç, politik görüşleri yüzünden Senato’dan onay alamamış, ikinci isim Senato’daki sorgusu sırasında gençliğinde marijuana kullandığı ortaya çıkınca adaylıktan çekilmiş, ancak üçüncü gösterdiği aday Senato’dan onay alabilmişti. Yine 2005’de oğul Bush’un mahkeme üyeliğine önerdiği isim, Senato’daki sorgusu sırasında hukuk bilgisi yetersiz bulununca hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratların isteği üzerine adaylıktan çekilmişti. Obama’nın başkanlığının son yılında bir mahkeme üyesi vefat edince, yerine birini aday göstermiş ama atama hakkını yeni Başkan’a bırakmadığı için Senato 235 gün direnmiş, sonunda adaylık süresi dolmuştu. En son Trump’ın mahkemeye aday gösterdiği Brett Kavanaugh’un Senato’da günler süren sorgusunu bütün dünya izledi. Kavanaugh’un 17 yaşındayken bir lise partisinde kendisine cinsel saldırıda girişiminde bulunduğunu söyleyen bir üniversite öğretim görevlisi kadın Senato’da gözyaşları içinde ifade vermişti.
Şu anda da ABD Anaya Mahkemesi’nin biri baba Bush, ikisi Clinton, ikisi oğul Bush, ikisi Obama ve ikisi Trump’ın atadığı dokuz üyesi var.
Syahların haklarından, silah bulundurmaya, kürtajdan, eşcinsel evliliklerine kadar ülkedeki en önemli tartışmalarda son sözü söylemiş, herkesin kararlarına itibar ettiği, Senato’da Başkan konuşurken alkışlamayan, ayağa dahi kalkmayan, kuvvetler ayrılığı ilkesine harfiyen uyan bir kurum ABD Anayasa Mahkemesi.
Ama tabii dünyanın gelişmiş demokrasilerindeki bu 250 yıllık tecrübe ve kuvvetler ayrılığı deneyiminden bizim öğrenebileceğimiz bir şey yok.
Bütün ülkelerin kendilerine özgü demokrasileri ve kuvvetler ayrılığı prensipleri var!
Önceki günkü törende Yargıtay Başkanı’nın Türkiye’deki hukuk düzenini eleştiren AB İlerleme Raporu için dediği gibi eleştiriler de bir anda “değersiz bir kağıt parçası” olarak ilan edilebilir.
Ya da aynı törende konuşan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun dediği gibi “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, biz o yüzden buradayız.”
Neyse ki Feyzioğlu bu cümleye “Atatürk’ün dediği gibi” diye başlamamış
Çünkü Atatürk’ün böyle bir sözü yok. Atatürk’ün konuşmalarının olduğu hiçbir kitapta böyle bir söz geçmiyor. Nutuk’ta geçmiyor. Hatıratlarda geçmiyor. 1930’dan itibaren Cumhuriyet gazetesi arşivi, 1950’den sonraki Milliyet gazetesi arşivinde kelime araması yapılabiliyor. Orada bu sözün bir benzerinin geçtiği en eski tarih 2006.
Beşiktaş-Konyaspor maçında açılmış “Mevzubahis Beşiktaş ise gerisi teferruattır” yazan bir Çarşı pankartı.
Tabii sözün “söz konusu vatansa...” versiyonunu popüler yapan ise 2007 yılında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt olmuştu. İlk olarak da o bu sözün Atatürk’e ait olduğu iddia etmişti.
Peki ne vesileyle böyle bir söz söylemişti? Çünkü bir kaç ay önce hükümete Cumhurbaşkanlığı için muhtıra veren Genelkurmay Başkanı eleştirilerin odağındaydı, Harp Akademileri açılış töreninde, askere yönelik eleştirilere kızıp şöyle demişti:
“Şunun bilinmesini isterim ki, her şeyin bir hududu vardır, bu hududu kimsenin zorlamaması gerekir" diyen Büyükanıt, "Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasını 53 yıldır büyük bir onurla taşıyorum. Bütün Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları gibi şanlı al bayrağımız üzerine el basarak ettiğim yeminle bu mesleğe başladım. Bu yemine asla ihanet etmedik ve etmeyeceğiz. Ulu Önderimiz Atatürk'ün dediği gibi 'Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır"
Sonraki kullanımlarının da pek hoş hatıraları yok.
2008’de İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, AK Parti’ye kapatma davasıyla sonuçlanacak üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü paketine karşı 1000 akademisyeni toplayıp, başörtüsüne özgürlük getirilmesine karşı bağırıp çağırdığı konuşmasını böyle bitirmiş ve ayakta alkışlanmıştı: Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.
O yüzden belki Feyzioğlu’nun geldiği gelenekte, söz konusu vatansa Deniz Gezmiş’in idamı için el kaldırmak, söz konusu vatansa 12 Eylül darbesini desteklemek, söz konusu vatansa 27 Nisan’a, AK Parti kapatma davasına destek vermek teferruattan olabilir.
Ama o gün adli yıl açılışı için o salonu doldurmuşların çoğunun hafızalarında söz konusu vatansa teferruata dönenlerle ilgili muhakkak acı hatıralar vardır.
Özellikle de hukukun, demokrasinin, özgürlüklerin teferruata döndüğü dönemlerle ilgili.
Bir adli yıl açılışında edilebilecek en berbat sözü alkışladıklarını da bir gün mutlaka hatırlayacaklardır...
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025