Yıldıray OĞUR
Gün gün boyu Srebrenica katliamı için mesajlar yağdı her yandan. Avrupa’nın ortasında bu katliama seyirci kalan Batı yine ve haklı olarak ikiyüzlülükle, çifte standartla suçlandı.
Peki, Batı’dan Bosna’daki katliama seyirci kalmayıp ne yapması isteniyordu?
Diplomatik girişim değil herhalde. Annan Planı falan hiç değil. Zira Batı zaten diplomasiyi Bosna’da fazlasıyla yapmıştı. Hatta uzayan diplomatik girişimler Sırp çentiklere katliamlar için epeyce zaman kazandırmıştı. Bosna’da diplomasinin tüm araçları o kadar sonuna kadar kullanılmıştı ki Srebrenica katliamı bölgedeki halkı koruması için BM tarafından görevlendirilmiş Hollandalı barış gücünün gözleri önünde olmuştu.
Batı’yı Bosna’da çifte standartlı, ikiyüzlü yapan şey katliamı askeri olarak durdurmak için yıllarca beklemeseydi. Savaşın tarafı olmaktan çekinmesiydi. Müslümanlar için Hristiyanlarla kavga etmekten imtina etmesiydi.
Yani bugün Suriye’de yapılmasından en çok korkulan şeyi Bosna’da yapmakta geç kaldığı için Batı çifte standartla suçlanıyor hâlâ. Ne büyük çifte standart değil mi? Bosna’da yaşanan Batı’nın çifte standardı ise Suriye’de yaşanan hem Batı’nın hem de Doğu’nun çifte standardıdır.
Peki neydi Miloseviç’in günahı? O da ülkesini parçalamak isteyen “İslamcı terörislere” karşı mücadele ediyordu. O da Rusya ve Çin ile ittifak içinde emperyalistlere karşı savaşıyordu.
Küçük Slobadan’ın günahı yoksa bebekken vaftiz olması mıydı?
Bu çifte standardın en keskin örnekleri de maalesef Türkiye’de yaşanıyor. Hem de dünyada Suriye ile ilgili en samimi ve doğru yerde duran birkaç ülkeden biri olan Türkiye hükümetine karşı.
Bu politikanın mezhepçi olduğunu söyleyenler, yine bu hükümet Arap Baharı sırasında Libya’da, Mısır’da halk ayaklanmalarını desteklerken Kaddafi’nin, Mübarek’in de Sünni olduğunu unutuyorlar herhalde.
Suriye konusunda evet mezhepçi bir politika var. Ama bu Türkiye’de CHP’nin, sol çevrelerin, tıpkı İran ve Hizbullah gibi Esed’e karşı gözlerini kör eden mezhepçi bakışlarıdır. Batı karşıtlığı, demokrasi korkusu ve Arap düşmanlığı sentezinin üzerine bir de Türkiye’deki sünni-alevi gerilminin harareti binince karşımıza her hafta Esed’e desteğe giden CHP’li, DİSK’li, sosyalist heyetler çıktı bu yüzden.
Hükümetin Suriye politikasına karşı en popüler itiraz ise “bize ne” itirazı. Bunun “Arabın kavgasından bize ne” den başlayan Irkçı-Kemalist versiyonları da var “Boyumuzdan büyük işlere girdik, ne gerek var” a uzanan liberal versiyonları da.
Hadi “bu Araplar adam olmaz”dan, “Zaten bu Arap baharı da emperyalistlerin oyunu”na uzanan Kemalistlerin tavrı şaşırtıcı değil. Ama bir demokratın, liberalin dış politikada “bize neci” olmasını en liberteryan teorilerle bile açıklayamayız. Bir hükümetin can ciğer kuzu sarması olduğu ülkeyle ilişkilerini halkını katlettiği için kesmesi ve bunu durdurmak için harekete geçmesi karşısında “ama ne gerek var şimdi başımıza bela alıyoruz, boyumuzdan büyük işlere girdik” demesi beklenen son grup liberal ve demokratlardır.
Tam tersine bir liberal ve demokrat, hükümeti Kaddafi’den insan hakları ödülü aldığı için, Sudan yönetimiyle ilişkileri kesmediği için, Suriye’deki katliama seyirci kaldığı için en sert biçimde eleştirmesi beklenendir. Bir liberal demokratın en çok korkması gereken de hükümetinin çıkarları uğruna dış politikada temel hak ve özgürlüklere karşı kayıtsız kalması, dünyadan izole olması, uluslararası problemlere kayıtsız kalmasıdır.
Ama hükümeti Suriye konusunda esas zor durumda bırakan herhalde İslamcıların tavrı oldu. 90’larda Batı, Bosna’ya müdahale etmiyor diye meydanlarda Batı’yı lanetleyen İslamcıların önemli bir parçasının, söz konusu olan Müslüman bir diktatörün Müslüman halkı katlettiği Suriye olunca kafası karışıverdi, hemen ardından da “emperyalistler Suriye’yi ele geçirmeye, bizi de önden sürmeye çalışıyorlar” farsına bağlanıverdiler. Halbuki emperyalistlerin kaliteli zeytinden, lezzetli kuru baklavadan başka bir şeyi olmayan Suriye hiç umurunda olmadı.
Orijinali Yavuz Baydar’a ait olan bir kavramla açıkladı Davutoğlu geçenlerde bu çifte standardı ve sordu: Ya adı Esadoviç olsaydı? Emin olun yaşasaydı bugün Aliya da bize aynı soruyu sorardı.
Ve bu soruya verecek cevabı olmayanın da “Srebrenica’yı unutmadığına” da inanmazdı.
Zalim diktatör Ahmet Altan
Hükümete yakın gazetelerdeki köşe yazarlarını okuyan bir yabancı Türkiye’yi Ahmet Altan adlı faşist bir diktatörün yönettiğini, bu zalim diktatörün Recep Tayyip Erdoğan adlı muhalif lideri de Malta’ya sürgüne gönderdiğini falan zannedebilir.
Hafıza-i beşerleri iktidarla malul olanlara, elimize tutuşturulan kalemin sırtımıza yüklediği ağır sorumluluğun gereğini unutanlara yeniden hatırlatmak isterim.
Ahmet Altan sadece yazı yazıyor. Başbakan ise koskoca bir ülkeyi yönetiyor. Ahmet Altan’ın yazıları en fazla Taraf’ın kaderini etkiler. Başbakan’ın icraatları ise bütün bir ülkeyi, o ülke üzerinde yaşayan 70 milyon insanın bugününü ve geleceğini etkiliyor.
Ayrıca Başbakan’ı eleştirdiği için yazarların işten atıldığı bir gazetenin yazarı olsam, Başbakan’ı eleştirdiği için bir yazarı gün aşırı eleştirmeye elim çok gitmezdi herhalde.
Yine hükümete yakın bir gazetede yazıyor olsaydım, önce “Ahmet Altan’ı eleştirdiğim üslupta ve sıklıkta Başbakan’ı eleştirebilir miyim” sorusunu kendime sorar, eğer bu soruya kendimi bile ikna edecek bir cevap verebiliyorsam, ancak öyle Ahmet Altan başlıklı çok tık garantili yeni bir yazının başına oturacak yüzüm olurdu.
Taraf’ta Orhan Miroğlu’nun Ahmet Altan’ı eleştirdiği gibi hükümet yanlısı bir gazetede Başbakan eleştirisi okuyabildiğimiz gün demokrasimiz bütün Ergenekon sanıkları davul zurna ile salıverilse bile yıkılmayacak hale gelecek
Ama o güne kadar gerçek bir ileri demokrasi bizim için ancak uzak diyarların henüz ithal edilmemiş tropikal bir meyvesi olarak kalacak.
Bu sıcak yaz günleri her gün okuyucusuna karpuz peynir yediren yazarlara duyurulur...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sessizlik neden en büyük tehdittir?
25.06.2025 - “Marg bar Amrika!” nereden çıkmıştı?
21.06.2025 - Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?
18.06.2025 - Mesele dış politika ve güvenlik, aptal!
16.06.2025 - Tıraşçı Ahmet’in oğlu nasıl CHP’li oldu?
15.06.2025 - Greta’nın büyüklüğü bizi küçültür mü?
11.06.2025 - İzmir Limanı’ndaki hamallar greve gittiğinde..
8.06.2025 - Kürtler Türkiye’ye ne zaman gelmişti?
4.06.2025 - Bir grevin anlattığı
2.06.2025 - PKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…
1.06.2025
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
ayhan seran
zil takıp oynama ve münasip bölgelere kına yakma vakti.Sayın yazar lafı dolandırıp buraya getiriyor.