Ahmet TAŞGETİREN
"Lozan zafer mi hezimet mi?”
Kadir Mısıroğlu’nun yıllar önce kitabına başlık olarak koyduğu bu soru, içinde o kadar geniş bir tartışmayı barındırıyor ki...
Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sevr’de ölümü gösterdiler ve Lozan’ı bize zafer diye yutturdular” sözünün tansiyonu birdenbire yükseltmesine şaşırmamak gerekir.
Gelinen nokta, 93 yıl sonra Cumhurbaşkanı’nın tartışmanın bir yerinde, hem de nerede ise asırlık resmi çizgiden farklı olarak sorgulayıcı konumda yer almasından ibaret.
Aslında Lozan tartışması, daha anlaşma müzakerelerinin yapıldığı günlerde başlamış ve Büyük Millet Meclisi’nde kıyametler kopmuş. “Şurası misak-ı milli içindeydi, neden bıraktınız?” soruları çınlamış Meclis duvarlarında...
Lozan, Osmanlı’nın reddi, Cumhuriyet’in kuruluş belgesi gibi idealize edilince, hatta kutsanınca bir başka tartışma damarı açılmış.
Lozan denilince birçok başlık var aslında tartışılacak.
Aslında Lozan’ı imzalayan İsmet İnönü, nihai noktada ona imza yetkisi veren Mustafa Kemal de, onları onaylayan Meclis iradesi de, Lozan’ı savunma sadedinde “Orada alınabilecek olanların alındığı” kanaatindedirler. Bunun altına Birinci Dünya Savaşına girerken Osmanlı’nın zaten bittiği, savaş sonunda mağluplar safında kaldığı, Anadolu’nun canını dişine takarak milli mücadeleyi verdiği ama savaşı daha öteye götürecek takatinin bulunmadığı kanaatleri de eklenir.
Bir şey daha söylenir: Yeni Türkiye güçlendikçe, Lozan’ın problemli yanlarını restore etmeye yönelmiştir. Hatay’ın ilhakı, Boğazlar statüsünün Montreux sözleşmesi ile değişmesi gibi...
Bu savunmaya yönelik sorgulama ise “Batı dünyasının, özellikle İngiltere’nin düşmanlığından çekinildiği için Lozan’da direnilmemiştir” şeklinde sürüp gelir.
Bir şey daha denir: Lozan’da aslında Türkiye’nin sistem sorunu tartışılmış ve o gün İtilaf Devletleri, bugün ise toptan “Batı dünyası” dediğimiz dünyanın “Yeni Türkiye”ye düşmanlık etmemesi öngörülmüştür.
İsmet İnönü, bir değerlendirmesinde mealen “Lozan o kadar güçlü bir anlaşmadır ki, yıllar içinde pek çok anlaşma değiştiği halde o değiştirilememiştir” der.
Ben de: “Gücümüz yetseydi değiştirirdik ama Lozan’ı imzalayan ülkeler öyle bir çıkar dizaynı yaptılar ki, onlar ondan vazgeçmedikçe biz değiştiremiyoruz.”
Misak-ı Milli içinde yer alan Musul-Kerkük Lozan’da çözülmedi. Milletler Cemiyeti’ne havale edildi, orada da etkili olamadığımız için çözümü İngiltere belirledi.
Hezimet mi? Tabii ki hezimet ama “Güç kullanamama”nın getirdiği hezimet.
Tabii burada “Gücümüz yoktu da mı kullanamadık, yoksa güce tasarruf edecek olanların basiret, kararlılık vs. yetersizlikleri ile mi kullanılmadı?” sorusu sorulabilir.
Bugüne gelirsek...
Sayın Cumhurbaşkanı konuyu Moody’s’in not düşürme kararı üzerine gündeme getiriyor, anlaşılan Moody’s kararını “Batı’nın oyunları” çerçevesinde görüyor, Lozan’la o bağlamda ilişkilendiriyor, o günün yöneticileri bu oyunlara boyun eğdi, hatta “Millete Lozan’ı zafer diye yutturdular” diyor, devamında da bunlara boyun eğilmeyeceğini söylüyor.
Aslında “Güç sınaması” devletlerin uluslararası ilişkilerinde her zaman gündemdedir.
Lozan’ın ortaya çıkardığı ve diyelim o günkü yöneticilerin göğüsleyemediğini düşündüğümüz problemli, ülkemiz çıkarlarına aykırı hususları bugün düzeltme imkanından söz edilebilir. Ama yine ortaya gerekli gücün konulabilmesi şartıyla.
Hani şu sıralar konuşulan ve uluslararası odaklarca planlandığı var sayılan “Sykes-Picot’nun güncellenmesi” konusu da, bir tür Lozan restorasyonunu içermektedir. Üstelik Türkiye’nin ve bölge İslam ülkelerinin çıkarlarını tehdit eder nitelikte.
Bugün de şu veya bu şekilde güç kullanmamız gerekiyor. İttifaklar da bir güç oluşturma çabasıdır, kendi ekonomik - siyasi - askeri varlığımızı büyütme çabalarımız da. Suriye’ye öyle girebiliyoruz veya giremiyoruz. Irak’ta öyle varız veya yokuz. Ege adalarını öyle bizim kılabiliyoruz veya kılamıyoruz. Rusya ile İsrail’le ilişkilerimizi bu çerçevede revize ediyoruz. Milli Savunma Sanayii alanındaki hamlelerimiz bu sebeple bizlerde ümitler oluşturuyor. Elhasıl İslam dünyasında yeni bir varlık inşa etmeye yönelmemiz de bu sebeple.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.12.2025
26.12.2025
25.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
19.12.2025
16.12.2025
14.12.2025
11.12.2025
4.12.2025