Ali BAYRAMOĞLU
Yeni Binyıl'da çalıştık, Sezin Öney'le. Dış Haberler muhabiriydi. Sonra Macaristan'a doktora yoluna çıktı, şimdi Taraf'ta köşe yazıyor. Güzel, derin, özgürlük kokan, kişilik dolu yazılar yazıyor Sezin.
Dün kaleme aldığı şu satırlar çok kişinin bir ruh hali tercümesiydi:
'Türkiye, ben büyürken, kompleksler içinde bir ülkeydi.
Avrupa'nın etek ucuna teyellenmiş veya yapışmış bir eğreti parça gibiydi.
Buna karşılık, Avrupa'nın bir parçası olduğuna dair de, bir şüphe yoktu.
Enteresan bir tezat aslında; içine kapalı, dışarıdan yalıtılmış bir toplumken, kimliğinden hiç de emin gözükmezken, aslında bir o kadar da emin olmak...
Şimdiyse, tüm gücü ve dışa açıklığına, sürekli dışa vurulan, üstünlük taslayan siyasi kendinden eminliğe rağmen, kimliğinden bu denli rahatsız, kendini bu denli inkâr içinde olabilmek...
Anayasa Komisyonu Başkanı sıfatını taşıyan biri olan Burhan Kuzu'nun, Avrupa Birliği'nin 2012 İlerleme Raporu'ndan bahsederken kibirli bir sözde öfke ile, uçmaya çalışırken havalanamayan bir pofuduk kuş misali ortaya tüyler saçtığı sahneleri, açıkçası, hayret ile izledim.
Kuzu'nun, 'Burada büyük bir başbakan var, ABD'de zavallı bir Obama var. Bunlar bilinmiyor. Bu rapor rezil bir rapor. Bu son çıkan AB İlerleme Raporu çöpe atılacak bir rapor. İşte atıyorum buradan. Burada çöp yok ama yere atıyorum. Aha çöpe atıyorum (...) sözlerini yani...'
Sezin'in kelimeleri arasında beni çekeni 'kibir' oldu.
Vahimdir kibir...
Özgüvenin aşırısından ürer...
İnsanın kendisini zaman ve mekanın merkezi sanmasını, bir o kadar sadece kendisiyle meşgul olmasını, 'öteki'ne tepeden kasıp, saygısız davranmasını beraberinde getirir.
Kibirin siyasisi 'tahammülsüzlük' ve 'tahakküm' kokar...
Nitekim, düne kadar siyasi iktidarı destekleyen İlerleme Raporları'nı alkışla karşılayanların, bugün iktidara eleştiri için aynı raporları 'yerden yere vurma üslubu'nda görülmektedir bu.
Avrupa Birliği bir süre önce Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
Ve o kibir bu kez her katmanda boy gösterdi.
Ve birkaç gündür, bu konuyla ilgili küçümseyici, tepeden bakan, Türkiye'nin AB'yi geride bıraktığını, hatta öne geçtiğini ima eden beyanatlar veriliyor, yazılar yazılıyor, yorumlar yapılıyor.
Nobel kararı gerekçesinde zikredilen 'geçen 10 yılda Türkiye'nin üyelik olasılığı, ülkedeki demokrasi ve insan haklarının gelişimine katkıda bulunmuştur' ibaresi özellikle o kibirin hedefi oldu...
Körlük...
Değişim sürecinin en zor döneminde, askerin 2003,2004 darbe girişimleri devrinde 'Kopenhag kriterlerinin politikası'nın, sivil duruşa ve değişime taşıdığı dış dinamik meşruiyetini gözardı etmek başka nasıl açıklanır?
AB'ye verilen bu ödülün Türkiye'nin değişimine övgü yaptığı nasıl görülmez?
Körlük ve kibir ilişkisi sadece Türkiye meselesiyle ilgili değil...
Son zamanlarda siyasi seçkinin sözlerini veri alırsanız, demokrasinin, medeniyetin, gelişmenin beşiğinin Türkiye olduğunu sanırsınız...
Kibir ve amnezi arasındaki ilişki de mutlak, belli ki...
Cengiz Aktar'ın şu sözleri evrensel hafızadan alıntılar yapıyor ve iyi yapıyor:
'AB, beşeriyetin kanıtlanmış barış projesi(dir) (...) Temelinde askerî zihniyetin bir daha kıtada söz sahibi olmasını engelleme arayışı yatar.
Kömür ve çeliğin silah üretiminin temel girdileri olduğunu hatırlarsak, bu ürünleri ulusal mercilerden bağımsız olarak denetleyecek olan ulusüstü yapı, artık savaşmama iradesinin ilk somut uygulamasıdır.
Bugünkü Avrupa Komisyonu'nun ağababası olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu işte bu arayış sonucu kuruldu.
Savaşmama ve bunu sağlama almak için kalıcı karşılıklı bağımlılık... Avrupa arayışında esas olan, savaşların sorumlusu ulus-devletlerin çıkarları değil birey ve toplumların barış, esenlik, istikrar ve güvenliğidir...'
Avrupa ya da Şark veya başka bir diyar... Esas olan insandır, esas olan barış ve huzurdur, esas olan bunların araçları, demokrasi, diyalog ve etkileşimdir.
Mutlaklık üreten ve kör eden kibir ise derhal defedilmelidir...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.11.2025
8.11.2025
6.11.2025
1.11.2025
30.10.2025
25.10.2025
23.10.2025
28.09.2025
20.09.2025
18.09.2025